1990'lı yılları Çeçenistan için çok zor yıllar oldu. Çeşitli entrikalarla, Rusya Çeçenistan'ı içerden bölmeye kalkıştı. Parayla satın almalar, seçimlere hile karıştırmalar, adam kaçırmalar, terör ve benzeri müdahalelerle içerdeki bütünlüğü bozmaya çalıştı. Ama bunu beceremedi. Rusya Çeçenistan'ı 1991 yılında fiilen işgal etti. Ama merhum Cahar Dudayev tarafından bertaraf edildi. 1994 yılında bu durum fiili savaşa dönüştü. Bu savaşta 100.000 kadar Çeçen hayatını kaybetti. Onbinlercesi de kaçmak zorunda kaldı. Rusya'nın bu savaşta kimyasal silah kullandığı iddia edildi. Ama bunu iç meselesi olarak dünyaya kabul ettirdi ve dünya ülkeleri de fazla ses çıkarmadı. Ancak Çeçenler yılmadı, savaştı ve sonunda 1996'da, Rusya oradan çekilmek zorunda kaldı.
Rusya'daki diğer Cumhuriyetlere de bu bir ışık oldu ve 1998 yılında "Grozni'de Kuzey Kafkasya Halkları Şurası" toplandı. Bu durum Rusya'yı rahatsız etti. Kafkasya'da bir Müslüman Birliği oluşuyordu. Rusya sessiz kalamazdı. Rusya bu bölgedeki insanlara insanlık dışı işkencelerin uygulanmasına başladı. Ancak dünya buna da "iç meselesidir" dedi ve ses çıkarmadı.
Rusya 1999 yılında ikinci defa Çeçenistan'a saldırdı. Bu savaş Dağıstan'daki bazı bölgelerin bombalanmasıyla başladı. Çeçen başkanı Basayev Dağıstan'a yardıma koştu. Köyler yerle bir oldu. Ama Rus-Çeçenistan savaşı yeniden başladı.
Rus katliamı sınır tanımadı
Rus askerinin girdikleri yerlerde korkunç bir katliam başladı. Çocuk yaşlı hasta genç kadın erkek herkes katliama tabii tutuluyordu. Üstelik askerler aynı zamanda Napalm bombaları -Zehgrili (zehirli gaz da kullandığı yazıldı) ve her tarafı havadan yakıp yıkıyordu. Hastaneler dahil, okullar ve camiler de bomba yağmuruna tutuluyordu. Tüm halk konvoylar halinde kaçmaya başladı. Rusların, o bölgedeki o tarihte, Argun Nehri sularına zehir kattığı iddia edildi. İki yıl içinde Çeçenistan'ın nüfusunun (1 milyon) 250.000'i kaybedildi. Rusların gayesi tüm Çeçenleri yok etmekti.
Rus askerleri hamile kadınların karınlarını deşiyor, gördükleri çocukları öldürüyor, evleri yıkıyor ve her şeyi yok ediyordu. Amansız bir soykırım uygulanıyordu. Çeçen halkının büyük bir kısmı komşu ülkelere kaçmak zorunda kaldı. Dağıstan'a, Osetya'ya, İnguş devletine ve diğer komşu devletlere dağıldılar. Yüzlerce kilometre yol yürüyerek karda kışta buldukları yerlere sığınmak zorunda kaldılar.
Batı'dan 'çıt' bile yok
Mülteci kampları kuruldu. Ama yardım eden yoktu. Batı devletleri sesiz kaldılar. Mülteciler arasında Verem, hepatit ve sarı hastalıklar hızla yayıldı. Yüzlercesi bu hastalıklardan öldü. Ama Rusya'nın zulmünü kimse durdurmadı. Fakat şu anda dünyaya yayılan bu tür işkence, zulüm, gaddarlık, kin, nefret ve felaket tohumlarının çocukları büyüdüler.
Rusya'daki diğer Cumhuriyetlere de bu bir ışık oldu ve 1998 yılında "Grozni'de Kuzey Kafkasya Halkları Şurası" toplandı. Bu durum Rusya'yı rahatsız etti. Kafkasya'da bir Müslüman Birliği oluşuyordu. Rusya sessiz kalamazdı. Rusya bu bölgedeki insanlara insanlık dışı işkencelerin uygulanmasına başladı. Ancak dünya buna da "iç meselesidir" dedi ve ses çıkarmadı.
Rusya 1999 yılında ikinci defa Çeçenistan'a saldırdı. Bu savaş Dağıstan'daki bazı bölgelerin bombalanmasıyla başladı. Çeçen başkanı Basayev Dağıstan'a yardıma koştu. Köyler yerle bir oldu. Ama Rus-Çeçenistan savaşı yeniden başladı.
Rus katliamı sınır tanımadı
Rus askerinin girdikleri yerlerde korkunç bir katliam başladı. Çocuk yaşlı hasta genç kadın erkek herkes katliama tabii tutuluyordu. Üstelik askerler aynı zamanda Napalm bombaları -Zehgrili (zehirli gaz da kullandığı yazıldı) ve her tarafı havadan yakıp yıkıyordu. Hastaneler dahil, okullar ve camiler de bomba yağmuruna tutuluyordu. Tüm halk konvoylar halinde kaçmaya başladı. Rusların, o bölgedeki o tarihte, Argun Nehri sularına zehir kattığı iddia edildi. İki yıl içinde Çeçenistan'ın nüfusunun (1 milyon) 250.000'i kaybedildi. Rusların gayesi tüm Çeçenleri yok etmekti.
Rus askerleri hamile kadınların karınlarını deşiyor, gördükleri çocukları öldürüyor, evleri yıkıyor ve her şeyi yok ediyordu. Amansız bir soykırım uygulanıyordu. Çeçen halkının büyük bir kısmı komşu ülkelere kaçmak zorunda kaldı. Dağıstan'a, Osetya'ya, İnguş devletine ve diğer komşu devletlere dağıldılar. Yüzlerce kilometre yol yürüyerek karda kışta buldukları yerlere sığınmak zorunda kaldılar.
Batı'dan 'çıt' bile yok
Mülteci kampları kuruldu. Ama yardım eden yoktu. Batı devletleri sesiz kaldılar. Mülteciler arasında Verem, hepatit ve sarı hastalıklar hızla yayıldı. Yüzlercesi bu hastalıklardan öldü. Ama Rusya'nın zulmünü kimse durdurmadı. Fakat şu anda dünyaya yayılan bu tür işkence, zulüm, gaddarlık, kin, nefret ve felaket tohumlarının çocukları büyüdüler.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006