Telefon çaldı, açtım Korkut Eken; "Günaydın" diyordu, "Televizyonda seyrettim, çok güzel konuştun".
Şaşırmıştım ama fırsattan istifade ben de hatır sorup devam ettim; "Sizin de bu haftaki yazınız çok güzeldi". Hoş beşten sonra karşılıklı iyi günler dileyip kapattık.
Tabii böyle bir olay hiç cereyan etmedi kıymetli okuyucu, çünkü bildiğiniz gibi Eken hapiste. Ama 20 Mart 2002 tarihli gazeteleri açanlar şu haberi aynen okudular:
"Avrupa Konseyi bünyesinde faaliyet gösteren İşkenceyi Önleme Komitesi (İÖK), İmralı'da tutulan Abdullah Öcalan'a televizyon ve kısa dalgalı radyo ile düzenli aralıklarla telefonla aranma imkanı verilmesi tavsiyesinde bulundu. Apo'nun hücresindeki fiziki koşulların oldukça iyi olduğuna işaret edilen raporda, belli aralıklarla verilecek telefon imkanıyla, akrabaları ve avukatıyla görüşmesine de olanak sağlanabileceği belirtildi. İÖK raporunda, Öcalan'ın, her gün 2 kez farklı doktorlar tarafından muayene edileceğine, 2 haftada bir aynı doktor tarafından muayene edilmesi önerisinde bulunuldu. Özel mahkûmiyet koşulunun sınırsız bir biçimde devam edemeyeceği ileri sürülen raporda, İÖK stardart tavsiyeleri çerçevesinde, Apo'nun diğer mahkûmlarla temas edebileceği ve daha fazla aktivite içine gireceği bir ortama sahip olması gerektiği iddia edildi. Rapora göre, Türkiye tarafından İÖK'ye verilen yanıtta ise Öcalan'ın çok tehlikeli uluslararası azılı bir terörist olduğu ve 30 bin kişinin ölümüne yol açan şiddet olaylarının sorumlusu olduğu vurgulandı. Öcalan'a her gün bütün gazeteleri okuma imkanı verildiği, avukatıyla düzenli görüştüğü, FM kanalı olan bir radyoya sahip olduğu ve düzenliği sağlık kontrolünden geçtiği hatırlatıldı. "
Demek ki neymiş kıymetli okuyucu; Öcalan her gün iki defa farklı doktorlar tarafından muayene ediliyormuş, her gün bütün gazeteleri okuyormuş, avukatıyla düzenli görüşüyormuş, FM kanallı bir radyoya sahipmiş.. Birkaç ay öncesine kadar da PKK'nın Avrupa'daki gazetesine düzenli yazı yazıyor, demeç veriyordu.
Siz her gün iki defa farklı doktorlar tarafından muayene ediliyor ve bütün gazeteleri okuyor musunuz? Yatağınız ve koltuğunuz "ortopedik" mi? Özel bir diş ünitesi emrinizde mi?
Eminim Korkut Eken'in de yoktur. Diğer bütün mahkumlar ne gibi haklardan istifade ediyorsa o da ayni haklara sahiptir. İşkenceyi Önleme Komitesi onu ziyaret edip hakkında rapor yazmamıştır.
İstanbul Müftüsü yurt dışında yaşayan milyarder bir iş adamının tahsis ettiği özel bir uçakla gittiği son Hac vazifesinde Suudi Kralı Fahd'ı ziyaret etmiş ve ona Türkiye'de İHL'lerin kapatıldığını söylemiş, o da "Elinden gelen her yardımı yapacağı" sözü vermiş. Dönüşte Atatürk Hava Alanı'nda müftü gazetecilere "Ben bütün Müslümanları temsilen Fahd ile konuştum, buna yetkiliyim" demiş.
Tabii böyle bir olay da zinhar cereyan etmedi kıymetli okuyucu. Ama 11 Mart 2002 günü gazetelerini açanlar gene şöyle bir haber ile karşılaşmışlardı:
"Fener Rum Patriği Bartholomeos Washington'a giderek, ABD Başkanı George Bush ile bir görüşme yaptı. 'Heybeliada'daki Ruhban Okulu'nun açılması için Bush'tan destek istediniz mi?' sorusunu Rum Patrik şöyle yanıtladı: 'Kendisi sordu 'Ne problemleriniz var, nasıl yardımcı olabilirim?' diye. Bu konuya değindiğimiz zaman, tabii yardımlarını istedim. Bu okul meselesi, bizim için çok önemlidir. Çünkü patrikhanemizin akıbeti ile direkt olarak bağlantılıdır. 1700 sene gibi bu topraklarda bulunan patrikhanemiz gibi müessese, elemanlarını yenileme, yeni ruhanileri, yeni ilahiyatçıları yetiştirme imkanına sahip olmalıdır. Bu açıdan bizim için çok önemlidir. Nasıl Müslüman kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın, kendi din adamlarını yetiştirme imkanları varsa bizim de bu imkanımız olmalıdır.'
Patrik Bartholomeos, 'Orada evrensel patrik olarak mı tanımlandınız?' sorusunu da 'Gayet tabii, ekümenik patrik' diye yanıtladı".
Yukarıdaki dört olaydan ikisinin hiç cereyan etmediğini daha önce söylemiştik kıymetli okuyucu. Fakat içinde bulunduğumuz şartlarda doğru ile yanlışın hangileri olduğu oldukça sanaldır ve gerçeği görmek tamamen senin ferasetine kalmıştır.
Allahım, aklım sana emanet.
Şaşırmıştım ama fırsattan istifade ben de hatır sorup devam ettim; "Sizin de bu haftaki yazınız çok güzeldi". Hoş beşten sonra karşılıklı iyi günler dileyip kapattık.
Tabii böyle bir olay hiç cereyan etmedi kıymetli okuyucu, çünkü bildiğiniz gibi Eken hapiste. Ama 20 Mart 2002 tarihli gazeteleri açanlar şu haberi aynen okudular:
"Avrupa Konseyi bünyesinde faaliyet gösteren İşkenceyi Önleme Komitesi (İÖK), İmralı'da tutulan Abdullah Öcalan'a televizyon ve kısa dalgalı radyo ile düzenli aralıklarla telefonla aranma imkanı verilmesi tavsiyesinde bulundu. Apo'nun hücresindeki fiziki koşulların oldukça iyi olduğuna işaret edilen raporda, belli aralıklarla verilecek telefon imkanıyla, akrabaları ve avukatıyla görüşmesine de olanak sağlanabileceği belirtildi. İÖK raporunda, Öcalan'ın, her gün 2 kez farklı doktorlar tarafından muayene edileceğine, 2 haftada bir aynı doktor tarafından muayene edilmesi önerisinde bulunuldu. Özel mahkûmiyet koşulunun sınırsız bir biçimde devam edemeyeceği ileri sürülen raporda, İÖK stardart tavsiyeleri çerçevesinde, Apo'nun diğer mahkûmlarla temas edebileceği ve daha fazla aktivite içine gireceği bir ortama sahip olması gerektiği iddia edildi. Rapora göre, Türkiye tarafından İÖK'ye verilen yanıtta ise Öcalan'ın çok tehlikeli uluslararası azılı bir terörist olduğu ve 30 bin kişinin ölümüne yol açan şiddet olaylarının sorumlusu olduğu vurgulandı. Öcalan'a her gün bütün gazeteleri okuma imkanı verildiği, avukatıyla düzenli görüştüğü, FM kanalı olan bir radyoya sahip olduğu ve düzenliği sağlık kontrolünden geçtiği hatırlatıldı. "
Demek ki neymiş kıymetli okuyucu; Öcalan her gün iki defa farklı doktorlar tarafından muayene ediliyormuş, her gün bütün gazeteleri okuyormuş, avukatıyla düzenli görüşüyormuş, FM kanallı bir radyoya sahipmiş.. Birkaç ay öncesine kadar da PKK'nın Avrupa'daki gazetesine düzenli yazı yazıyor, demeç veriyordu.
Siz her gün iki defa farklı doktorlar tarafından muayene ediliyor ve bütün gazeteleri okuyor musunuz? Yatağınız ve koltuğunuz "ortopedik" mi? Özel bir diş ünitesi emrinizde mi?
Eminim Korkut Eken'in de yoktur. Diğer bütün mahkumlar ne gibi haklardan istifade ediyorsa o da ayni haklara sahiptir. İşkenceyi Önleme Komitesi onu ziyaret edip hakkında rapor yazmamıştır.
İstanbul Müftüsü yurt dışında yaşayan milyarder bir iş adamının tahsis ettiği özel bir uçakla gittiği son Hac vazifesinde Suudi Kralı Fahd'ı ziyaret etmiş ve ona Türkiye'de İHL'lerin kapatıldığını söylemiş, o da "Elinden gelen her yardımı yapacağı" sözü vermiş. Dönüşte Atatürk Hava Alanı'nda müftü gazetecilere "Ben bütün Müslümanları temsilen Fahd ile konuştum, buna yetkiliyim" demiş.
Tabii böyle bir olay da zinhar cereyan etmedi kıymetli okuyucu. Ama 11 Mart 2002 günü gazetelerini açanlar gene şöyle bir haber ile karşılaşmışlardı:
"Fener Rum Patriği Bartholomeos Washington'a giderek, ABD Başkanı George Bush ile bir görüşme yaptı. 'Heybeliada'daki Ruhban Okulu'nun açılması için Bush'tan destek istediniz mi?' sorusunu Rum Patrik şöyle yanıtladı: 'Kendisi sordu 'Ne problemleriniz var, nasıl yardımcı olabilirim?' diye. Bu konuya değindiğimiz zaman, tabii yardımlarını istedim. Bu okul meselesi, bizim için çok önemlidir. Çünkü patrikhanemizin akıbeti ile direkt olarak bağlantılıdır. 1700 sene gibi bu topraklarda bulunan patrikhanemiz gibi müessese, elemanlarını yenileme, yeni ruhanileri, yeni ilahiyatçıları yetiştirme imkanına sahip olmalıdır. Bu açıdan bizim için çok önemlidir. Nasıl Müslüman kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın, kendi din adamlarını yetiştirme imkanları varsa bizim de bu imkanımız olmalıdır.'
Patrik Bartholomeos, 'Orada evrensel patrik olarak mı tanımlandınız?' sorusunu da 'Gayet tabii, ekümenik patrik' diye yanıtladı".
Yukarıdaki dört olaydan ikisinin hiç cereyan etmediğini daha önce söylemiştik kıymetli okuyucu. Fakat içinde bulunduğumuz şartlarda doğru ile yanlışın hangileri olduğu oldukça sanaldır ve gerçeği görmek tamamen senin ferasetine kalmıştır.
Allahım, aklım sana emanet.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002