Tevhid halinde yokluğa erdiler
Dördüncü mertebe sıddıkûn zümresinin makamı sayılır. Bunlar, sebep ve aracıyı hem kabul etmez, hem de görmezler. Tek varlık görürler. Bu zümreye; tevhid halinde yokluğa ermiş sufiyye adı verilir
22.10.2023 11:55:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





İmam Gazali Hazretleri şöyle buyurdu:
Bil ki, tevhidin manası, tevekkülün derin manasında gizlidir. Allah'tan başka ilâh yoktur. O birdir, ortağı yoktur diye daima okuduğun cümle, tevhid halinin tercümesidir.
"Mülk O'nundur" derken; O'nun kudretine iman etmiş oluyorsun.
"Hamd O'na hastır" cümlesini okurken de, O'nun hikmetine, cömertliğine işaret etmiş oluyorsun. Okuduğun, yüce Hakkı hatırlatan her cümle, derinliğinde saklı mananın tercümesidir. Anlatmak istediğimiz bu tevhid manası kimin kalbinde yerleşirse o, tevekkül sahibi sayılır.
Anlatmak istediğimiz tevhid hali dört mertebe taşır: Öz, özün özü, kabuk, kabuğun kabuğu...
Bunlardan misal olarak bir cevizi alabiliriz. Onun bir dış kabuğu, sonra bir kabuk daha. Sonra özü gelir, daha sonra da özün özü...
Birinci mertebe: Burası, içi başka, dışı başka olan münafıklaradır. Bunlar, zevahiri kurtarmak için, malûm cümleyi söyler daha ileri gitmezler. Öteye aşamazlar. Bunlar, kabuğun kabuğu durumundadır.
İkinci mertebe: Burası umum Müslümanların makamıdır. Bunlar tevhid cümlesini okur, manasını da tasdik ederler.
Üçüncü mertebe: Mukarrebûn zümresine has bir makam sayılır. Bu zatlar, imanlarını keşif yolu ile teyid ederler. Eşyanın gerçek yüzünü görür, yollarına revan olurlar. Bu mertebede birçok sebepler ve aracı görülür. Hepsi gerçeğe iletir ve hepsi Vahid ve Kahhar olan Allah Teâlâ tarafından bu kullara verilmiştir.
Dördüncü mertebe: Burası, sıddıkûn zümresinin makamı sayılır.
Bunlar, sebep ve aracıyı hem kabul etmez, hem de görmezler. Tek varlık görürler. Bu zümreye; tevhid halinde yokluğa ermiş sufiyye adı verilir.
Bu makamda olan, kendini göremez. Çünkü Hak Teâlâ'nın Vahid makamında gark olmuştur. Bayezid-i Bistamî (rh.) şu cümlesi ile bu hali, çok güzel anlatır: "Kendimi anmayı unutturdu."
Yukarıda özet olarak anlattığımız dört mertebe biraz daha açıklanmak ister. Bu sebeple adı geçen mertebeleri, kendi açılarından biraz daha tafsil edeceğiz ve burada makam adını vereceğiz.
Birinci makam: Bu makamda yalnız, dille iman edilir. Bu iman sahibinin manevî bir kârı olmaz. Maddî kârı da ancak, kılıçtan kurtulur. Malı ve canı emniyet altına alınır. Peygamber Efendimizin buyurduğu şu hadis-i şerif, bu zümreye mal ve can emniyetini ifade eder: "Onu -Kelime-i Tevhidi- söylediler mi, mallarını, canlarını benden korumuş olurlar."
İkinci makam: Burası, muvahhid zümresinin makamıdır. Muvahhidi burada, söylediği kelâmın manasına vâkıf olarak, şeksiz ve şüphesiz kalbi ile tasdik eden manasına alıyoruz. Bu şekilde tasdik edip inanmasına rağmen, içinde bir manevî inşirah yoktur. Hal böyle iken, bu itikat, sahibini öbür âlemin çetin azabından korur, şayet bu itikat üzere ölürse... İsyana dalıp itikadını zayıf düşürmezse...
Bu makamda iki zümre çarpışır. Biri bid'atçılar, öbürü de kelamcılar. Bidatçıların yolu, bu itikadı, zayıf düşürüp sahibini eksik kılmaktır. Kelamcılar ise, bu eksiği gidermeye çalışır. (bu bahis devam edecek...)
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den…)
Bil ki, tevhidin manası, tevekkülün derin manasında gizlidir. Allah'tan başka ilâh yoktur. O birdir, ortağı yoktur diye daima okuduğun cümle, tevhid halinin tercümesidir.
"Mülk O'nundur" derken; O'nun kudretine iman etmiş oluyorsun.
"Hamd O'na hastır" cümlesini okurken de, O'nun hikmetine, cömertliğine işaret etmiş oluyorsun. Okuduğun, yüce Hakkı hatırlatan her cümle, derinliğinde saklı mananın tercümesidir. Anlatmak istediğimiz bu tevhid manası kimin kalbinde yerleşirse o, tevekkül sahibi sayılır.
Anlatmak istediğimiz tevhid hali dört mertebe taşır: Öz, özün özü, kabuk, kabuğun kabuğu...
Bunlardan misal olarak bir cevizi alabiliriz. Onun bir dış kabuğu, sonra bir kabuk daha. Sonra özü gelir, daha sonra da özün özü...
Birinci mertebe: Burası, içi başka, dışı başka olan münafıklaradır. Bunlar, zevahiri kurtarmak için, malûm cümleyi söyler daha ileri gitmezler. Öteye aşamazlar. Bunlar, kabuğun kabuğu durumundadır.
İkinci mertebe: Burası umum Müslümanların makamıdır. Bunlar tevhid cümlesini okur, manasını da tasdik ederler.
Üçüncü mertebe: Mukarrebûn zümresine has bir makam sayılır. Bu zatlar, imanlarını keşif yolu ile teyid ederler. Eşyanın gerçek yüzünü görür, yollarına revan olurlar. Bu mertebede birçok sebepler ve aracı görülür. Hepsi gerçeğe iletir ve hepsi Vahid ve Kahhar olan Allah Teâlâ tarafından bu kullara verilmiştir.
Dördüncü mertebe: Burası, sıddıkûn zümresinin makamı sayılır.
Bunlar, sebep ve aracıyı hem kabul etmez, hem de görmezler. Tek varlık görürler. Bu zümreye; tevhid halinde yokluğa ermiş sufiyye adı verilir.
Bu makamda olan, kendini göremez. Çünkü Hak Teâlâ'nın Vahid makamında gark olmuştur. Bayezid-i Bistamî (rh.) şu cümlesi ile bu hali, çok güzel anlatır: "Kendimi anmayı unutturdu."
Yukarıda özet olarak anlattığımız dört mertebe biraz daha açıklanmak ister. Bu sebeple adı geçen mertebeleri, kendi açılarından biraz daha tafsil edeceğiz ve burada makam adını vereceğiz.
Birinci makam: Bu makamda yalnız, dille iman edilir. Bu iman sahibinin manevî bir kârı olmaz. Maddî kârı da ancak, kılıçtan kurtulur. Malı ve canı emniyet altına alınır. Peygamber Efendimizin buyurduğu şu hadis-i şerif, bu zümreye mal ve can emniyetini ifade eder: "Onu -Kelime-i Tevhidi- söylediler mi, mallarını, canlarını benden korumuş olurlar."
İkinci makam: Burası, muvahhid zümresinin makamıdır. Muvahhidi burada, söylediği kelâmın manasına vâkıf olarak, şeksiz ve şüphesiz kalbi ile tasdik eden manasına alıyoruz. Bu şekilde tasdik edip inanmasına rağmen, içinde bir manevî inşirah yoktur. Hal böyle iken, bu itikat, sahibini öbür âlemin çetin azabından korur, şayet bu itikat üzere ölürse... İsyana dalıp itikadını zayıf düşürmezse...
Bu makamda iki zümre çarpışır. Biri bid'atçılar, öbürü de kelamcılar. Bidatçıların yolu, bu itikadı, zayıf düşürüp sahibini eksik kılmaktır. Kelamcılar ise, bu eksiği gidermeye çalışır. (bu bahis devam edecek...)
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den…)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.