Toplum, insan denen varlığın aynasıdır

Günümüz belalarından başlıcalarını eşitsizlik, adaletsizlik, eğitimsizlik, kadın cinayetleri, fuhuş, insan haklarındaki kısıtlamalar, kayırmacılık olarak sıralayabilir, bu listeyi çoğaltabiliriz.

Hükümetler her türlü kanun ve kararnameler çıkartarak bu kötü gidişi azaltmak veya ortadan kaldırmak istemelerine rağmen yukarıda saydığımız bu kötü durumu düzeltememekte, olumsuz vakalar giderek artmaktadır. Kanunlar, kararnameler, talimatnameler çıkarıyorlar, eskileri yenileri ile değiştiriyorlar ama bir türlü netice alamıyorlar.  

Peki, acaba sadece kanun yapıp çoğaltmak ile toplumu ıslah etmek mümkün müdür?

Kanun sınırları belirler. Halkın kendisinde bu sınırlara saygı gösterme kuvvetinin bulunması durumunun adı da takvadır.

Prof. Dr. Haydar Baş hocamız Mektubat adlı eserindeki fert ve toplum başlıklı makalesinde "İçinde yaşadığımız dünyanın maddi ve manevi olmak üzere birçok meselesi vardır. Bunlar siyasi, ticari, sınai, hukuki, ahlaki meselelerdir. Bizim kanaatimize göre bu meselelerin yanında belki de bu meselelerin başlangıcı olan insanın kendisi gelmektedir. Zira her insan yaşadığı toplumu kendi iç dünyasında yani manevi dünyasında barındırır, taşır. Toplum, insanların iç dünyasının görüntüsüdür. Bir başka ifade ile toplum, insan denen varlığın aynasıdır. Fert kendi dünyasında düşündüklerini toplum denen meydanda uygulamaya koyar. O halde her toplum kendini oluşturan insan veya insanlar demektir. Yani toplum, insanların iç dünyaların açığa çıktığı yerdir" demektedir.

Hz. Ali (a.s.) Nechü'l Belaga 196. hutbede takva için "Kalplerinizin hastalığının devası, bedenlerinizin hastalıklarının şifası, göğüslerinizin fesadının selahı, nefislerinizin kirlerinin temizleyicisidir" buyurmaktadır.

Toplum fertlerden oluştuğuna göre, önce fertler düzelecek, sonra fertlerden oluşan toplum düzelecektir. Fertlerin düzelmesi takva ile olacak. Yine Hz. Ali (a.s.) "Takvayı koruyun, takva ile korunun" Nechü'l Belaga 189. hutbesinde beyan etmektedir. Takva Allah'tan (c.c.) korkmak, kendini korumak, nefsini sakınmak anlamlarında kullanılmaktadır.

İnsan ibadet ile ezkar ile kalbinden Allah (c.c.)'a yaklaşır ona kalbinden bir kapı açar. O zaman o kalbe Allah (c.c.) nazar eder Âyîne-i İlahi olur o kalp. O zaman fenalığa, maleyaniye tenezzül etmez, gönlünü Allah (c.c.)'ın muhabbeti kuşatır. Her an tecelli olunan kalpte,  Allah'ın (c.c.) nurunun tecelli etmesi için aynanın kirli, paslı olmaması gerekir. Bu manevi hazzı yakalayan insan olgunlaşır, kemale erer. Bırakalım soygun, cinayet, gasp ve tecavüz olaylarına karışmayı, karıncayı bile incitmez hale gelir. Bunları da Prof. Dr. Haydar Baş hocamızdan öğreniyoruz.

Yunusun kırk sene Taptuk'un dergâhına düzgün odun getirmesinin sebebi, mecazi olarak kötü huylardan arınmak ve mücâhededir.

Adamın birinin yolu bir fırına uğrar, fırıncı fırını kızdırmak için fırına odun atmaktadır. Fakat fırıncının düzgün odunları ayırıp diğer odunları fırına attığını fark eden adam, fırıncıya bunun sebebini sorar. Fırıncı "bunları ayırıyorum zira bunlardan keser sapı, balta sapı yapacağım" diye cevap verince arif olan zat "demek ki değil insanın, odunun bile doğru olanı, düzgün olanı kendini ateşten koruyor" deyip lafı gediğine koyar.

"Şayet ey insanlar Allah'tan korkarsanız,  O size iyi ile kötüyü ayırt edici bir anlayış verir." (Enfal Sûresi/29)

Demek ki, toplumun düzelmesi için fert olarak takvaya sarılacağız. Takva bize çıkış yolu gösterecek, iyi ile kötüyü ayırt etme kabiliyeti kazandıracaktır. Fertlerden oluşan toplum da kötülüğe düşmekten, kötü ahlaktan korunmuş olacaktır.

Bütün Peygamberler, Ehl-i Beyt İmamları ve Veliler hayatları boyunca bunun mücadelesini vermişlerdir. 

Anadolu'yu İslamlaştıran Hacı Bektaş-ı Veli de böyle bir insandı. Onlar eşkıyayı, hırsızı, yolsuzu adam ettiler. Aslan ile ceylanı aynı kucakta birleştirdiler.

Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in Taptuk gibi kırk sene bekleyecek zamanı yoktu. O, etrafındaki insanlara adaleti, dürüstlüğü, erdemi, fazileti, cömertliği, cesareti, fedakârlığı, saygıyı, sevgiyi, hakkına sahip çıkmayı kısaca dini ve milli hangi kutsalımız var ise hepsini sevmeyi dergâhta değil, hayatın içinde öğretti. Sivili askerle, devleti milletle, Alevi'yi Sünni'yle barıştırdı. Türk milletinin tarih, sevgi ve saygı idrakine Atatürk'ü yeniden davet etti. Türk milleti O'nun sayesinde Mustafa Kemal Atatürk'ü "hoş geldin" diyerek bağrına bastı.

Allah (c.c.) O'nu Mele-i A'lâ'ya yükseltti. O'nun gitmesi ile kötü niyetliler beklemesinler ki fikirleri, tezleri, imanı, İslam'ı, maneviyatı da gitmiştir. Ektiği tarlanın ekin hasadından başak toplayıp, tohumlarını başta Anadolu olmak üzere bütün dünya arzına saçacak olan azimli, kararlı, inançlı, cesur BTP kadroları hareket halindedir. Hüseyin BAŞ riyasetinde.