Sosyal bilimciler, insanlar gibi toplumların da zaman zaman hastalandığı ve bu hastalıkların bulaşıcı olduğunu, hızlı bir şekilde yayıldığını söylerler. Bu benzetmeden hakaret ederek şunu da söyleyebiliriz. Nasıl ki insanlar hastalık sonucu aklını yitiriyorlarsa, toplumlarda yitirebilir. Toplumda bir grup insanın aklını yitirmemesi, doğruda direnmesi bu hükmü değiştirmez. Hüküm çoğunluğa göre verilir. Çoğunluk aklını yitirmiş, kurtuluş diye ölüme koşuyorsa, söylenecek söz bellidir. Demek ki, o toplum delirmiştir. Bir zamanlar bu halin yaşandığı Fransa'da halkın sokaklara döküldüğünü gören düşünür Rolli'nin söylediği şu söz çok meşhurdur:
"İşte benim halkım gidiyor, onlara yol göstermem gerek ama önce nereye gittiklerini öğrenmeliyim." Aynen böyle, Türk toplumuna da yol göstermek için ilk önce nereye gittiğini, daha doğrusu nereye götürülmek istendiğini bilmek gerekir.
Maalesef, Türk toplumunda kafalar karışmış, kavramlar anlamlarını yitirmiş, iletişim kopmuş, anlaşmak, anlaşılmak imkansız hale gelmiştir. Bu çelişkiye bakınız, halkın kendi kendisini idare etmesidir denilen demokrasi için halk öldürülüyor. Kimse sormuyor ki,"ölüler kendi kendilerini nasıl idare edecek?" Ne biçim bir anlayış ki, zerre kadar tutarlılığı yok. Sanki sistemler insanlar için değil de, insanlar sistemler içindir.
Aslında uğruna kan dökülen, ülkeler işgal edilen demokrasiyi sorgulamak gerekir. Nedir demokrasi? Liberallerin düşünce babası Friedrich A. Hayek'e göre "demokrasi günümüzde put haline geldi. Kişinin kendi kendisine bile sorgulaması yasaklanmış, en amansız tabu olup çıkmış."
Tabulara alışmış idarecilerimizin bu tabuya dokunmaları mümkün mü? Mümkün olmadığı için ABD, "Müslüman ülkelere demokrasi getireceğim, Türkiye bu konuda demokratik ortağımdır." diyor, idarecilerimiz de memnuniyetle kabul ediyorlar.
Halbuki ABD ve onun yandaşları sık sık şunu tekrar ediyorlar: "Demokrasiyi halk kurar ve halk korur. Demokrasi dıştan dayatma ile olmaz. Demokratik sistem için önce demokrasi kültürü gerekir." Peki şimdi ne oldu, ne değişti ki; Müslüman ülkelere zorla demokrasi getirilmek isteniyor? Bırakınız halk kendi sistemini kendi seçsin. Bu seçim kendi idarecilerini seçmekten daha demokratik değil mi? Neymiş efendim, bu çağda krallık olur muymuş? Madem ki öyle, niçin AB üyesi ülkelerde hala kral ve kraliçe bulunuyor? Mesela, İngiltere'de, Belçika'da, Hollanda'da, Lüksemburg'da, aykırı olmuyor da, Ortadoğu'da neden oluyor? Anlaşılan o ki, demokrasi bahane, amaç Ortadoğu ülkelerini sömürmektir. Sömürmek için de Ortadoğu'ya yerleşmektedir.
Demokrasinin ideal bir sistem olmadığını, kendi içinde çelişkiler bulunduğunu bizzat en büyük demokratlar söylüyorlar. Diyorlar ki: "demokrasinin en büyük düşmanı daha çok demokrasidir. Halbuki bir şeylerin azı faydalı ise çoğu da faydalı olmalıydı. Ama demokraside böyle değil .J.J Russo, demokrasinin bir serap olduğunu şu sözlerle anlatır: "Gerçek demokrasi hiç bir zaman var olmamıştır. ve olmayacaktır." İşte ABD var olmamış ve var olmayacak demokrasiyi, Attila İlhan'ın dediği gibi "bir tuzak olarak kullanıyor." Bu tuzağın üstüne yem atıyor mu? Toplumlar için böyle bir yem görmüyoruz, ama çok insanları yemlediğini biliyoruz. O yemledikleri de ABD'ye alkış tutuyor, toplumu gönüllü köleliğe sürüklemeye çalışıyorlar.
American Strategy Praject'in direktörü Michael Lind, Financial Times gazetesinde yayınlanan bir makalesinde diyor ki: "Irak'ta yaşanan rezaletlerden sonra hangi ülkenin halkı Amerikan askerini ülkesinde görmek ister, hangi müttefiki Amerika'yla aynı saflarda görünmeyi göze alabilir? Ne gariptir ki, AKP iktidarı, ne olduğu pek anlaşılmayan demokrasi adına, bunu göze alabiliyor. AKP iktidarının bunu göze alması önemli, ama ondan daha önemlisi milletin sosyal hastalıktan, sosyal körlükten kurtulmasıdır. Millet bundan kurtulduğu an, AKP iktidarı yerle bir olacaktır.
"İşte benim halkım gidiyor, onlara yol göstermem gerek ama önce nereye gittiklerini öğrenmeliyim." Aynen böyle, Türk toplumuna da yol göstermek için ilk önce nereye gittiğini, daha doğrusu nereye götürülmek istendiğini bilmek gerekir.
Maalesef, Türk toplumunda kafalar karışmış, kavramlar anlamlarını yitirmiş, iletişim kopmuş, anlaşmak, anlaşılmak imkansız hale gelmiştir. Bu çelişkiye bakınız, halkın kendi kendisini idare etmesidir denilen demokrasi için halk öldürülüyor. Kimse sormuyor ki,"ölüler kendi kendilerini nasıl idare edecek?" Ne biçim bir anlayış ki, zerre kadar tutarlılığı yok. Sanki sistemler insanlar için değil de, insanlar sistemler içindir.
Aslında uğruna kan dökülen, ülkeler işgal edilen demokrasiyi sorgulamak gerekir. Nedir demokrasi? Liberallerin düşünce babası Friedrich A. Hayek'e göre "demokrasi günümüzde put haline geldi. Kişinin kendi kendisine bile sorgulaması yasaklanmış, en amansız tabu olup çıkmış."
Tabulara alışmış idarecilerimizin bu tabuya dokunmaları mümkün mü? Mümkün olmadığı için ABD, "Müslüman ülkelere demokrasi getireceğim, Türkiye bu konuda demokratik ortağımdır." diyor, idarecilerimiz de memnuniyetle kabul ediyorlar.
Halbuki ABD ve onun yandaşları sık sık şunu tekrar ediyorlar: "Demokrasiyi halk kurar ve halk korur. Demokrasi dıştan dayatma ile olmaz. Demokratik sistem için önce demokrasi kültürü gerekir." Peki şimdi ne oldu, ne değişti ki; Müslüman ülkelere zorla demokrasi getirilmek isteniyor? Bırakınız halk kendi sistemini kendi seçsin. Bu seçim kendi idarecilerini seçmekten daha demokratik değil mi? Neymiş efendim, bu çağda krallık olur muymuş? Madem ki öyle, niçin AB üyesi ülkelerde hala kral ve kraliçe bulunuyor? Mesela, İngiltere'de, Belçika'da, Hollanda'da, Lüksemburg'da, aykırı olmuyor da, Ortadoğu'da neden oluyor? Anlaşılan o ki, demokrasi bahane, amaç Ortadoğu ülkelerini sömürmektir. Sömürmek için de Ortadoğu'ya yerleşmektedir.
Demokrasinin ideal bir sistem olmadığını, kendi içinde çelişkiler bulunduğunu bizzat en büyük demokratlar söylüyorlar. Diyorlar ki: "demokrasinin en büyük düşmanı daha çok demokrasidir. Halbuki bir şeylerin azı faydalı ise çoğu da faydalı olmalıydı. Ama demokraside böyle değil .J.J Russo, demokrasinin bir serap olduğunu şu sözlerle anlatır: "Gerçek demokrasi hiç bir zaman var olmamıştır. ve olmayacaktır." İşte ABD var olmamış ve var olmayacak demokrasiyi, Attila İlhan'ın dediği gibi "bir tuzak olarak kullanıyor." Bu tuzağın üstüne yem atıyor mu? Toplumlar için böyle bir yem görmüyoruz, ama çok insanları yemlediğini biliyoruz. O yemledikleri de ABD'ye alkış tutuyor, toplumu gönüllü köleliğe sürüklemeye çalışıyorlar.
American Strategy Praject'in direktörü Michael Lind, Financial Times gazetesinde yayınlanan bir makalesinde diyor ki: "Irak'ta yaşanan rezaletlerden sonra hangi ülkenin halkı Amerikan askerini ülkesinde görmek ister, hangi müttefiki Amerika'yla aynı saflarda görünmeyi göze alabilir? Ne gariptir ki, AKP iktidarı, ne olduğu pek anlaşılmayan demokrasi adına, bunu göze alabiliyor. AKP iktidarının bunu göze alması önemli, ama ondan daha önemlisi milletin sosyal hastalıktan, sosyal körlükten kurtulmasıdır. Millet bundan kurtulduğu an, AKP iktidarı yerle bir olacaktır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018