Türk tarımında rekor küçülme
2025'te Türk tarımı, yüzde 12.7'lik rekor küçülmeyle yapısal krize sürüklendi. İthalat bağımlılığı artarken, yanlış politikalar ve yetersiz destekler çiftçiyi borç batağına, gıda güvenliğini ise tehlikeye atıyor
16.12.2025 15:09:00
Eyüp Kabil
Eyüp Kabil





Türkiye ekonomisi 2025'in üçüncü çeyreğinde yüzde 3,7 büyürken, tarım sektörü tam yüzde 12,7 oranında küçülerek son 24 yılın en kötü performansını sergiledi. Bu dramatik daralma, yalnızca mevsimsel etkilerle açıklanamayacak kadar derin yapısal sorunların göstergesi. Kuraklık, zirai don ve iklim değişikliği gibi doğal faktörler etkili olsa da, asıl sorumluluk yanlış tarım politikaları, yetersiz destekler ve ithalata bağımlı yaklaşımda yatıyor. İhracat rakamları bazı ürünlerde olumlu görünse de, genel tablo ithalatın hızla artması ve dış ticaret fazlasının erimesiyle karanlık.
Büyüme masalı ve tarımın çöküşü
TÜİK verilerine göre, ekonomi genelinde inşaat sektörü yüzde 13,9 gibi rekor bir büyüme gösterirken, tarım yüzde 12,7 küçülmeyle ekonominin en zayıf halkası oldu. Bu küçülme, önceki çeyreklerde de devam etmişti.
İlk çeyrekte yüzde 0,7, ikinci çeyrekte yüzde 5,3 daralma yaşandı. Uzmanlar, bu durumu "yapısal kriz" olarak nitelendiriyor. İnşaat ve hizmetler büyürken, gıda üretiminin temelini oluşturan tarım ihmal ediliyor. Sonuçta sofradaki fiyatlar şişiyor, gıda enflasyonu kontrolden çıkıyor. Hükümet, "mevsimsel etki" açıklamaları ile kuraklık ve don felaketlerini bahane ederek asıl sorundan kaçıyor. Uzun vadeli planlama eksikliği ve üreticiyi borç batağına sürükleyen politikalar hükümete ait.
İthalata bağımlı hale gelindi
Tarım, gıda ve içecek sektörü 2025'in ilk 10 ayında 22,2 milyar dolar ihracat yaparken, ithalat 18,48 milyar dolara ulaştı. Dış ticaret fazlası 3,72 milyar dolar olarak görünse de, bu rakam geçen yılın 7,24 milyar dolarının yarısından az. İthalat yüzde 21,66 artarken ihracat yüzde 1 geriledi.
Zeytin ve bazı hububat ürünlerinde rekorlar kırıldığı iddia edilse de, temel girdilerde (soya, mısır, ayçiçek yağı) ithalat patlaması yaşanıyor. Bu, yerli üretimin terk edildiğinin kanıtı. Planlı üretim hedefleri kağıt üzerinde güzel duruyor, ancak uygulama yok! Hububat üretiminde yüzde 13 artış vaat edilirken, gerçekte rekolte kayıpları yaşandı. Küresel gıda krizi karşısında Türkiye, ihracatçı değil ithalatçı konumuna düştü.
Destekler yetersiz
Hükümet, drone'lar, yapay zeka ve dijital tarım araçlarını övüyor, ancak küçük ölçekli çiftçiler bu teknolojilere erişemiyor. Büyük işletmeler mekanizasyonla verim artırırken, milyonlarca küçük üretici geleneksel yöntemlerle boğuşuyor. Sürdürülebilirlik kongreleri düzenleniyor, ama su kıtlığı ve yeraltı sularının aşırı kullanımı görmezden geliniyor.
2026 için ayrılan destek bütçesi 167 milyar lira olarak açıklansa da, bu rakamlar girdi maliyetlerini karşılamıyor. Mazot ve gübre destekleri "temel destek" içine gizlenerek belirsizleştirildi, çiftçi ne kadar alacağını bilmeden ekim yapıyor. Gerçek sürdürülebilirlik yerine, kısa vadeli makyaj politikaları hakim.
Çiftçiler borç batağında
Sektörün en büyük yarası çiftçi borçları. 2025'te 1 trilyon lirayı aşan borç yükü, icra dosyalarını şişiriyor. Girdi maliyetleri (gübre, tohum, yakıt) fırlarken, ürün fiyatları aynı oranda artmıyor.
Kuraklık, son 50 yılın en şiddetlisini yaşatarak 17 milyon ton bitkisel üretim kaybına yol açtı. Yanlış sulama politikaları, su kayıplarını artırıyor. Çukurova gibi verimli ovalarda "su yok, ekmeyin" uyarıları geliyor. İthalat lobileri korunurken, yerli üretici yalnız bırakılıyor. Destekler yetersiz olmasının yanısıra bir de gecikmeli yapılıyor. Tarım Kanunu'nun gerektirdiği yüzde 1'lik pay bile tam verilmiyor. Sonuç olarak çiftçi sayısı azalıyor, araziler daralıyor, gıda güvenliği tehdit altında.
Büyüme masalı ve tarımın çöküşü
TÜİK verilerine göre, ekonomi genelinde inşaat sektörü yüzde 13,9 gibi rekor bir büyüme gösterirken, tarım yüzde 12,7 küçülmeyle ekonominin en zayıf halkası oldu. Bu küçülme, önceki çeyreklerde de devam etmişti.
İlk çeyrekte yüzde 0,7, ikinci çeyrekte yüzde 5,3 daralma yaşandı. Uzmanlar, bu durumu "yapısal kriz" olarak nitelendiriyor. İnşaat ve hizmetler büyürken, gıda üretiminin temelini oluşturan tarım ihmal ediliyor. Sonuçta sofradaki fiyatlar şişiyor, gıda enflasyonu kontrolden çıkıyor. Hükümet, "mevsimsel etki" açıklamaları ile kuraklık ve don felaketlerini bahane ederek asıl sorundan kaçıyor. Uzun vadeli planlama eksikliği ve üreticiyi borç batağına sürükleyen politikalar hükümete ait.
İthalata bağımlı hale gelindi
Tarım, gıda ve içecek sektörü 2025'in ilk 10 ayında 22,2 milyar dolar ihracat yaparken, ithalat 18,48 milyar dolara ulaştı. Dış ticaret fazlası 3,72 milyar dolar olarak görünse de, bu rakam geçen yılın 7,24 milyar dolarının yarısından az. İthalat yüzde 21,66 artarken ihracat yüzde 1 geriledi.
Zeytin ve bazı hububat ürünlerinde rekorlar kırıldığı iddia edilse de, temel girdilerde (soya, mısır, ayçiçek yağı) ithalat patlaması yaşanıyor. Bu, yerli üretimin terk edildiğinin kanıtı. Planlı üretim hedefleri kağıt üzerinde güzel duruyor, ancak uygulama yok! Hububat üretiminde yüzde 13 artış vaat edilirken, gerçekte rekolte kayıpları yaşandı. Küresel gıda krizi karşısında Türkiye, ihracatçı değil ithalatçı konumuna düştü.
Destekler yetersiz
Hükümet, drone'lar, yapay zeka ve dijital tarım araçlarını övüyor, ancak küçük ölçekli çiftçiler bu teknolojilere erişemiyor. Büyük işletmeler mekanizasyonla verim artırırken, milyonlarca küçük üretici geleneksel yöntemlerle boğuşuyor. Sürdürülebilirlik kongreleri düzenleniyor, ama su kıtlığı ve yeraltı sularının aşırı kullanımı görmezden geliniyor.
2026 için ayrılan destek bütçesi 167 milyar lira olarak açıklansa da, bu rakamlar girdi maliyetlerini karşılamıyor. Mazot ve gübre destekleri "temel destek" içine gizlenerek belirsizleştirildi, çiftçi ne kadar alacağını bilmeden ekim yapıyor. Gerçek sürdürülebilirlik yerine, kısa vadeli makyaj politikaları hakim.
Çiftçiler borç batağında
Sektörün en büyük yarası çiftçi borçları. 2025'te 1 trilyon lirayı aşan borç yükü, icra dosyalarını şişiriyor. Girdi maliyetleri (gübre, tohum, yakıt) fırlarken, ürün fiyatları aynı oranda artmıyor.
Kuraklık, son 50 yılın en şiddetlisini yaşatarak 17 milyon ton bitkisel üretim kaybına yol açtı. Yanlış sulama politikaları, su kayıplarını artırıyor. Çukurova gibi verimli ovalarda "su yok, ekmeyin" uyarıları geliyor. İthalat lobileri korunurken, yerli üretici yalnız bırakılıyor. Destekler yetersiz olmasının yanısıra bir de gecikmeli yapılıyor. Tarım Kanunu'nun gerektirdiği yüzde 1'lik pay bile tam verilmiyor. Sonuç olarak çiftçi sayısı azalıyor, araziler daralıyor, gıda güvenliği tehdit altında.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.

















































































