Türkçe Kur’an-ı Kerim yazdırması, hutbeleri Türkçeleştirmesi -3-
Atatürk, tam bir Müslümandı. Ancak bildiği ve yaşadığı baskı ortamından kurtuluşun çaresini, hakimiyet-i millîyede ve Kur’an-ı Kerim’in Müslümanlarca öğrenilmesiyle fetva tahakkümünü bitirmekte görmüştür
01.10.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Atatürk, tam bir Müslümandı. Ancak bildiği ve yaşadığı baskı ortamından kurtuluşun çaresini, hakimiyet-i millîyede ve Kur'an-ı Kerim'in Müslümanlarca öğrenilmesiyle fetva tahakkümünü bitirmekte görmüştür.
Bu gerekçe ile hutbeleri de tam bir Türkçe ile hazırlanmasına ve halkın anlamasına açmıştır.
Çalışmalar daha sonra netleşecektir fakat dediklerimize kendisi henüz 1 Mart 1922'de meclisin 3. toplanma yılını açarken temas eder:
"Efendiler! Camilerin mukaddes minberleri halkın ruhanî, ahlaki gıdalarına en yüce kaynaklardır. Dolayısıyla, camilerin ve mescitlerin minberlerinden halkı aydınlatacak ve doğru yolu gösterecek kıymetli hutbelerin muhteviyatını halkın öğrenmesi imkanını temin Şer'iye Vekaleti celilesinin mühim bir vazifesidir.
Minberlerden halkın anlayabileceği lisanla ruh ve beyne hitap olunmakla ehl-i İslam'ın vücudu canlanır, beyni saflanır, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur."
Bir zat Atatürk'e bir mektup yazar:
"Sevgili Paşam! Yüksek vasıflarını pek iyi bildiğimiz Türk milleti, İstiklal Savaşı'nda ne istedinizse size verdi. Para istedin, varını yoğunu verdi. Can istedin, en kıymetli evlatlarını verdi. Fedakârlık istedin, kadınlar omuzlarında cephane taşıdı.
Bu millet, vatan uğrunda, istiklal uğrunda her şeyini verdi. Gene verir.
Ancak, bir şeyini vermez Paşam! O da göğsündeki imanıdır. Bu millet bu imanla dünyaya meydan okudu. Dünyanın en muazzam orduları da bu imanı yıkamadı."
Atatürk o sırada yanında bulunanlardan birisine bu mektubu açıktan okutur, sonra da şu açıklamayı yapar:
"Bu adamın yazdığı doğrudur. Milleti kendi haline bırakınız. Kur'an'ı Arapça okusun. İbadetini, dininin, Kur'an'ın lisanıyla yapsın."
Hepimiz dindarız, elhamdülillah Müslümanız. Hangimiz yanında yaver gibi hafız taşırız? Hangimiz eksiklerimizi derhal düzeltmek ve bilmediklerimizi öğrenmek için hafız ile yaşarız?
Hafız Kemal Bey'in kızı Velice Hanım şu anıyı aktarır:
"Atatürk çağırırmış, babam da giderdi. Çok zevkli ve şık bir adamdı. Atatürk'e giderken en iyilerini giyerdi.
Dolmabahçe'de sofradan kalkar, başka bir mekana geçerlermiş. Babamı sofraya oturtmazmış. Babam geldiğinde alır, başka bir odaya geçerlermiş.
Atatürk, 'oku bana' dermiş. Babam da döndüğünde Atatürk için dermiş ki: Kur'an'ı bu kadar güzel tefsir edeni ben görmedim. O kadar güzel Arapçası var. Hafız Kemal Bey'e Gürses soyadını da Atatürk vermiş." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eserinden)
Bu gerekçe ile hutbeleri de tam bir Türkçe ile hazırlanmasına ve halkın anlamasına açmıştır.
Çalışmalar daha sonra netleşecektir fakat dediklerimize kendisi henüz 1 Mart 1922'de meclisin 3. toplanma yılını açarken temas eder:
"Efendiler! Camilerin mukaddes minberleri halkın ruhanî, ahlaki gıdalarına en yüce kaynaklardır. Dolayısıyla, camilerin ve mescitlerin minberlerinden halkı aydınlatacak ve doğru yolu gösterecek kıymetli hutbelerin muhteviyatını halkın öğrenmesi imkanını temin Şer'iye Vekaleti celilesinin mühim bir vazifesidir.
Minberlerden halkın anlayabileceği lisanla ruh ve beyne hitap olunmakla ehl-i İslam'ın vücudu canlanır, beyni saflanır, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur."
Bir zat Atatürk'e bir mektup yazar:
"Sevgili Paşam! Yüksek vasıflarını pek iyi bildiğimiz Türk milleti, İstiklal Savaşı'nda ne istedinizse size verdi. Para istedin, varını yoğunu verdi. Can istedin, en kıymetli evlatlarını verdi. Fedakârlık istedin, kadınlar omuzlarında cephane taşıdı.
Bu millet, vatan uğrunda, istiklal uğrunda her şeyini verdi. Gene verir.
Ancak, bir şeyini vermez Paşam! O da göğsündeki imanıdır. Bu millet bu imanla dünyaya meydan okudu. Dünyanın en muazzam orduları da bu imanı yıkamadı."
Atatürk o sırada yanında bulunanlardan birisine bu mektubu açıktan okutur, sonra da şu açıklamayı yapar:
"Bu adamın yazdığı doğrudur. Milleti kendi haline bırakınız. Kur'an'ı Arapça okusun. İbadetini, dininin, Kur'an'ın lisanıyla yapsın."
Hepimiz dindarız, elhamdülillah Müslümanız. Hangimiz yanında yaver gibi hafız taşırız? Hangimiz eksiklerimizi derhal düzeltmek ve bilmediklerimizi öğrenmek için hafız ile yaşarız?
Hafız Kemal Bey'in kızı Velice Hanım şu anıyı aktarır:
"Atatürk çağırırmış, babam da giderdi. Çok zevkli ve şık bir adamdı. Atatürk'e giderken en iyilerini giyerdi.
Dolmabahçe'de sofradan kalkar, başka bir mekana geçerlermiş. Babamı sofraya oturtmazmış. Babam geldiğinde alır, başka bir odaya geçerlermiş.
Atatürk, 'oku bana' dermiş. Babam da döndüğünde Atatürk için dermiş ki: Kur'an'ı bu kadar güzel tefsir edeni ben görmedim. O kadar güzel Arapçası var. Hafız Kemal Bey'e Gürses soyadını da Atatürk vermiş." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.