Ancak terörle mücadele eden de her zaman kaybetmiştir..."
Bu söz, Güneydoğudaki mücadeleye dahil olduğumuz yıllarda beynimize kazınan en beylik cümlelerden biriydi.
Gerçekten de, bölücü terör örgütü yapmış olduğu mücadeleyi kazanmayı amaçlamadı; amaçlayamadı.
Ancak onların ve özellikle onların ardındaki güçlü; güçlü olduğu kadarda karanlık güçlerin amaçlamış oldukları bir şey vardı. O da bu kirli savaşta Türkiye'nin neler kaybedeceğiydi.
Ve Türkiye yapmak zorunda olduğu, bu üstü örtülü savaşı sarf ettiklerinde, uzak kaldığı uluslararası sorunlarda, yitirdiği etkinliğinde, göremekdiklerinde, yapamadıklarında ve sayılamayacak daha nice konularda kaybetti.
Sadece 17 yılda harcamak zorunda kaldığı 150 milyar dolarda ve hiçbir ekonomik kıymetle ölçülemeyecek beş bin (geçici köy korucularıyla rakam altı bini geçiyor) vatan şehidinde, kaybedilenlerin neler oludğu insanı çarpmaya yetiyor.
Batı dünyası, yaşadığımız yüzyılda gençliği eriyeceği için kıvranıp duruyor. İşte tam bu sırada Avrupa'daki "kimi (!)" camilerin kapısına kondurulan sakallı Türk resimleri altındaki; "siz hala Alman vatnadaşı olmadınız mı (?)" yazıları hassas bir değerlendirmeye ihtiyaç duyuyor. Bizim ve Batılılar için çok manidar bu tür olaylar yaşanırken, artık Türkiye en stratejik dayanaklarından olan 5000'den fazla gencinin, "milli gücüne ve geleceğine olacak" katkısından mahrum yaşıyor.
Ve aynı Türkiye, bir buçuk milyar dolar uğruna en dokunulmaz olan Reisicumhur makamına (ki bu makam aynı zaman da, Atatürk'ün bize miras bıraktığı makamdır) tehditleri savrulurken, kendisine bir oyunda kaybettirilen 150 milyar dolarlık sermayesini, daha çok arayacağa benziyor.
Bir de bunlar; kandırılıp da ortak geleceğimizden kopartılan on binlerce Kürt kökenli evladımız... Bunlardan kaynaklanabilecek fitne, fesat, kin ve bozgunculuğu... olması gerektiği halde sağlanamayan bölgedeki gelişmişliği... halkın yıkıcı ve bölücü faaliyetlerden etkilendiği ölçüde muhip, mukim, eleman ve terörist olmuşluğunu da katarsanız; "Türk askerinin elde ettiği başarılar hariç" yapılan mücadelede nelerin kaybedildiğe dair derinlikte kendi kendine ortaya çıkıyor.
Oysa Türkiye'ye çok pahalıya mal olan bu bitmeyen savaşı, Türkiye düşmanları çok ucuza finanse ettiler.
Katolik, Ortodoks, Protestan mezheplerini, Moon Tarikatı'nı, Yahudiliği, hatta Budizmi ve hatta gerçek kimliğini yitirmiş İslam Dinini dahi uhdesinde barındırarak besleyen ve bunu kullana, Dünya yönetimine talip olmuş Uluslararası Devlete ait "Dinin" (...ki bu din, Hıristiyan'lığı, Yahudi'liği, Budizmi, Müslüman'lığı ve diğer inanç ve inaçsızlık akımlarını kullanma noktasında kabul edip, kendini bütün bunların üstünde gören inanış biçimidir...) taşeronluğundaki gizli servisler ve özel kuvvetler, bölücü terör hareketini Türkiye için hazırladıklar ve icra ettirdiler.
Bu menfaatler ideolojisi ile özdeşleşmiş devletlerde, bu tezgahın içinde yerlerini aldılar. Açık silah pazarından Rus, Çin, Doğu Alman silahları, Japon telsizleri aldılar. İtalyan ve Arap mayınları ile hatta dağlara kadar çıkan jinekolog masaları ve daha nice ikmal, lojistik ile bölücü örgütün kirli savaşını desteklediler.
Zamanla durum gelişti.
Ve mücadelenin karakteri değişti.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yaptığı mücadele, Güneydoğu'da keşif, gözetleme, irtibat, propaganda ve diğer bazı işler için kalan teröristlere karşı devam ederken, mücadeledeki güç yoğunluğu Kuzey Irak'a kaydı... Daha doğrusu gizli servislerin, misyonerlerin, özel adamların ve özel kuvvetlerin sürüler halinde cirit attığı şu meşum taşeron devlete...
Şimdi Türkiye, geleceğimizle ilgili çok önemli bir tehdidi, milli güç unsunlarından sadece bir tanesiyle; askeriyle çözmek için çırpınıyor. Ve bunu diğer milli güç elemanların tökezletildiği bir zamanda yapıyor.
Devam edeceğiz...
Abdullah Ağaroğlu