Herhalde sıfıra yakın..Akepe; Osmanlı ile imparatorluk, Cumhuriyet ile de "milli devlet" devirlerini yaşayıp ona göre politika üretmiş olan Türk Hariciye'sine kendi iktidarında "at pazarlığı" dönemi yaşatmaktadır.Tarih 14 Şubat 2003, yer Washington Oval Ofis..Bush'un konukları; Türk Dışişleri bakanı Yaşar Yakış, Devlet Bakanı Ali Babacan..Konu İkinci Irak Savaşı arefesinde, Körfez Savaşından kalan Türk zararlarının tazmini..Türk tarafı 92 milyon dolar ister, Bush yönetimi 6 milyon dolar teklif eder.Bush, Yakış ile Babacan'a son söz olarak şunları söyler: "Benimle at pazarlığı yapmaya gelmişsiniz.. Teksas'ta nasıl olur bilir misiniz? At almak için paranızla pazara gelirsiniz.. Sonunda bir bakarsınız gözkoyduğunuz at da, cebinizdeki para da gitmiş" der.Tarih 5 Ekim 2006, yer Ankara..Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB Komisyonunun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn'i kabul eder. 1.5 saatlik görüşmeye Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, TBMM AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış ve diğer yetkililer katılır. Çıkışta NTV'ye yaptığı açıklamada 301. madde üzerinde önemle durduklarını ve ifade özgürlüğünde at pazarlığı yapmadıklarını söyleyen Rehn, -Başka ülkelerde ceza kanunlarında, 'İngiliz olmaya, Finli olmaya hakaret' diye bir madde yok-" der..İlkinde konu savaş tazminatı, ikincisinde düşünce özgürlüğü..İlkinde ABD ile, ikincisinde AB ile görüşülüyor.. Fakat Türk tarafının görüşmecileri öyle tezgâhtar bir anlayış sergiliyorlar ki, her ikisinde de ilkinde Amerikalı Bush, ikincisinde Finlandiyalı Rehn bizi "At pazarlığı" yapmakla itham ederler..TDK Sözlüğünde "At pazarlığı" yok... "At hırsızı" deyimi var.. "At hırsızını" ise TDK şöyle tarif ediyor:"Kılık kıyafeti ve tutumu güven vermeyen (adam)"...Bush ile Oli Rehn acaba ne demek istedi?Bu deyimle "sıkı pazarlık" yapmış olmamızı kastediyorlarsa sonuçta elde ettiklerimiz ortada..Yok dillerinin ucunda başka şey varsa?Biz bu hallere neden düştük?Amerikalısı, Finlisi bizi neden böyle tanıyor?Peki böyle dile düşecek, meşhur olacak kadar sıkı pazarlık, tezgâhtarlık, pazarlama yaptık da ne oldu?Sadece son bir hafta içindeki "kazançlarımız"..Rice; artık bölgeye gelen bütün üst düzey Amerikalı yetkililerin kullandığı "İncirlik" bağlantısıyla Kuzey Irak'a gitti, Erbil'de Barzani ile görüştü, ortak basın toplantısı yaptı, teşekkür etti.İncirlik "üzerinden" daha başka kimler ve neler gidiyor Irak'a "haberimiz olmadan"?Amerika'nın Ankara Büyükelçisi Wilson'un büyük bir edepsizlikle, güven mektubunu sunduğu Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı'nın "irtica vardır" söylemlerine müdahil olarak "Türkiye'de irtica yoktur, kakafoni vardır" demesini daha önce eleştirmiştik..Bu lâf üzerine Türk Dışişleri baknlığı Sözcüsü Namık Tan'ın ne söylediğini ise yazmamıştık..Tan, haftalık olağan basın toplantısı sırasında sorulan bir soru üzerine, ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson'ın 3 Ekim 2006 tarihinde ABD Dışişleri Bakanlığı Yabancı Basın Merkezi'nde verdiği brifingin soru cevap bölümü dahil 10 sayfalık bir tutanağının, tam metin halinde Bakanlığa ulaştığını ve tutanağı dikkatle incelediklerini belirtti. Söz konusu brifingde Wilson'ın, "Türkiye ve Türk Amerikan ilişkileri ile ilgili bir çok olumlu gözlemde bulunduğunu ve geleceğe yönelik olarak güven verici bir tablo çizdiğini kaydeden" Tan, "Wilson daha sonra da bir soruya cevaben Türk iç politikasında ve medyasında daima bir miktar kakofoni olduğunu belirtmekte ve ufukta Türkiye'nin güçlü, güven içinde, istikrarlı ve laik bir ülke statüsü bakımından kaygı verecek ani bir şey görmediğini belirtmektedir" dedi. Wilson'ın ifadelerinin "olumlu bir içerik taşıdığının söylenebileceğini" kaydeden Tan, "Ancak şunu da paylaşmak gerekir, Türkiye'deki diplomatik temsilciler, Türkiye'deki iç politikaya ilişkin değerlendirmelerde bulunmazlarsa, bunların yanlış anlaşılmalardan kurtulmaları da mümkün olacaktır" diye konuştu.Benim yüzüm kızardı ey millet, seni bilmem..Aborjin ya da Eskimo'ların kuracağı devletin dışişleri sözcüsü herhalde daha omurgalı bir cevap verirdi..Dönem Başkanı Finlandiya'nın Kıbrıs'ta Magosa'yı AB'ye, Maraş'ı da BM'ye vererek Türkiye'nin limanlarını Rumlara açması tezgâhı üzerinde hiç durmuyor ve Almanya'ya geçiyorum..Dikkatli okuyucu, Essen Eyaleti Başbakanı'nın; "Biz Türk çocuklarının rüyalarını bile Almanca görmelerini istiyoruz" demesini eleştirdiğimizi hatırlayacaktır.FEDERAL Almanya Cumhurbaşkanı Horst Köhler, eşi Eva Luise Köhler ile birlikte geçtiğimiz cuma günü Duisburg'ta Türk İslam Cemiyeti'ni ziyaret ederek iftar yemeğine katılmış.Köhler, ziyareti sırasında daveti yapan Hürriyetçi Türk Alman Toplumu'nun kadın üyeleriyle yarım saate yakın bir görüşme yapmış.Cumhurbaşkanı Köhler, kadınlara "Almanya'ya gönül bağınız ne? Kendinizi ne olarak görüyorsunuz?" diye sormuş ve çok renkli cevaplar almış.Köhler, bu sohbetlerini gazetecilere şöyle açıklamış: "Kimi Almanya'da doğmuş Türk, kimi kendisini Alman Müslüman'ı, kimi Almanyalı Müslüman olarak niteledi. Bu bizi çok memnun ediyor. Burası benim ülkem, ben Alman Müslümanım diyebiliyorlar. Onların Almanya'nın bir parçası olduğu kabul edilmeli."Erdoğan her gittiği yabancı ülkedeki Türklere o ülke için; "Entegre olun, dilini öğrenin, refahı için çalışın" demiyor muydu..Köhler'e verilen "Alman Müslümanı" yahut "Almanyalı Müslüman" cevapları artık Türk dış politikası diye bir şeyin kalmadığının, bu politikanın külliyen iflâs ettiğinin çok büyük ölçekli bir fotoğrafıdır.."At pazarlığı" ile son dört senede gelinen sonuç ortadadır.. Hüseyin Mümtaz/ Giresun ışık Gazetesi