Uluslararası ilişkiler literatüründe sabit dost ve sabit düşman gibi bir kavram pek bulunmaz.
Yıllarca düşmanınız gördüğünüz bir ülke ile biranda dostluk kapılarını açabilir, en yakın dost edindiklerinizle köprüleri biranda atabilirsiniz.
Yunanistan ile ortak menfaatte ilişkileri geliştirebilir, Azerbaycan ile hatları gerebilirsiniz. İran ve Suriye ile kolkola girerek, ABD ve İngiltere ile el dahi sıkışmayabilirsiniz.
Dünya gündemi değiştikçe ülkelerin birbirleri ile olan münasebetleri de dalgalı bir seyir izlemekte hatta zaman zaman aksi istikamette seyretmekte.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi oturumunda KKTC ile ilgili oylamada yaşanan ve devamında gelişen olaylar da bunlardan biri.
Kimileri Türkiye'nin temsili düzeyde Konsey'de kulis çalışması yapamadığını gerekçe gösterdi, kimileri de Azerbaycan milletvekillerinin vurdumduymaz tavrını eleştirdi.
Her iki görüşe de belli düzeyde haklı ya da haksız olup olmadıkları yönünde katılınabilir.
Türk temsilcilerin yetersiz kulisi yanısıra Azerbaycan temsilcilerin kendilerine göre haklı göründükleri konular da var.
KKTC'li vekillerin Konsey'de konuşmaları konusunda yapılan oylamaya hangi gerekçe ile katılmadıklarını önceki gün Azeri vekiller açıkladılar. Gerekçe şu: Eğer bizler, uluslararası aktörlerce tanınmayan KKTC lehine oy kullanmış olsaydık aynı şekilde ileriki süreçte Karabağ'ın da bu fırsattan istifade edebileceği düşüncesini ve kaygısını taşıdık.
Evet, Azeri vekillerin temel gerekçesi bu. Ermeni işgali altındaki Karabağ'ın tanınmasından korkan Azerbaycan, hassas bir oylamada ne Türkiye'nin ne de KKTC'nin siyasal önceliğini tanıyor. Öncelik öncelikle kendi önceliğiniz.
Türkiye'nin de kendi önceliklerini öncel alarak, Ortadoğu ve Balkanlar'dan Orta Asya ve Uzakdoğu'ya kadar belirgin ve etkin kılması gerekiyor. Uluslararası aktör olarak tanımlanan diğer devletlerden ziyade kendi ulusal devletinizin çıkarlarını bu alanlarda pekiştirmek gerekiyor.
Avrupa Konseyi'nin kurucu ülkerinden olması, NATO'nun en önemli askeri gücü olması ve diğer yerel ve uluslararası kurumlarda etkin role soyunması Türkiye'yi daha reel açılımlara ve dış politik öngörülere götürmeli.
1963'lerden itibaren Avrupa Birliği'ne girebilmek için elaçan Türkiye'nin, kendi önceliklerini ve alternatiflerini daralttığını rahatlıkla söyleyebiliriz. İçerisinde bulunduğumuz yeni yüzyılın irreel ve irregülier yapısında doğal dış politika üretmek ne kadar zor ise, ulusal oportünist politikalar uygulamak da o derece zor.
Dış politikayı etkin kılan da bu zor süreci atlatabilme çabasıdır.
Tüm ülkeler globalleşme adına yeni kararlar alsalar da, ulusal politikalarının gerektirdiği öncelikleri de savunmadan yapamıyorlar.
İki devlet tek millet dediğimiz Azerbaycan da, Stratejik Müttefik gördüğümüz ABD'de böyle yapıyor.
Uluslararası denklemde ulusalcılık ve ulusal öncelik tarihin her döneminde etkin rol oynadı ve oynamaya devam ediyor.
Yıllarca düşmanınız gördüğünüz bir ülke ile biranda dostluk kapılarını açabilir, en yakın dost edindiklerinizle köprüleri biranda atabilirsiniz.
Yunanistan ile ortak menfaatte ilişkileri geliştirebilir, Azerbaycan ile hatları gerebilirsiniz. İran ve Suriye ile kolkola girerek, ABD ve İngiltere ile el dahi sıkışmayabilirsiniz.
Dünya gündemi değiştikçe ülkelerin birbirleri ile olan münasebetleri de dalgalı bir seyir izlemekte hatta zaman zaman aksi istikamette seyretmekte.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi oturumunda KKTC ile ilgili oylamada yaşanan ve devamında gelişen olaylar da bunlardan biri.
Kimileri Türkiye'nin temsili düzeyde Konsey'de kulis çalışması yapamadığını gerekçe gösterdi, kimileri de Azerbaycan milletvekillerinin vurdumduymaz tavrını eleştirdi.
Her iki görüşe de belli düzeyde haklı ya da haksız olup olmadıkları yönünde katılınabilir.
Türk temsilcilerin yetersiz kulisi yanısıra Azerbaycan temsilcilerin kendilerine göre haklı göründükleri konular da var.
KKTC'li vekillerin Konsey'de konuşmaları konusunda yapılan oylamaya hangi gerekçe ile katılmadıklarını önceki gün Azeri vekiller açıkladılar. Gerekçe şu: Eğer bizler, uluslararası aktörlerce tanınmayan KKTC lehine oy kullanmış olsaydık aynı şekilde ileriki süreçte Karabağ'ın da bu fırsattan istifade edebileceği düşüncesini ve kaygısını taşıdık.
Evet, Azeri vekillerin temel gerekçesi bu. Ermeni işgali altındaki Karabağ'ın tanınmasından korkan Azerbaycan, hassas bir oylamada ne Türkiye'nin ne de KKTC'nin siyasal önceliğini tanıyor. Öncelik öncelikle kendi önceliğiniz.
Türkiye'nin de kendi önceliklerini öncel alarak, Ortadoğu ve Balkanlar'dan Orta Asya ve Uzakdoğu'ya kadar belirgin ve etkin kılması gerekiyor. Uluslararası aktör olarak tanımlanan diğer devletlerden ziyade kendi ulusal devletinizin çıkarlarını bu alanlarda pekiştirmek gerekiyor.
Avrupa Konseyi'nin kurucu ülkerinden olması, NATO'nun en önemli askeri gücü olması ve diğer yerel ve uluslararası kurumlarda etkin role soyunması Türkiye'yi daha reel açılımlara ve dış politik öngörülere götürmeli.
1963'lerden itibaren Avrupa Birliği'ne girebilmek için elaçan Türkiye'nin, kendi önceliklerini ve alternatiflerini daralttığını rahatlıkla söyleyebiliriz. İçerisinde bulunduğumuz yeni yüzyılın irreel ve irregülier yapısında doğal dış politika üretmek ne kadar zor ise, ulusal oportünist politikalar uygulamak da o derece zor.
Dış politikayı etkin kılan da bu zor süreci atlatabilme çabasıdır.
Tüm ülkeler globalleşme adına yeni kararlar alsalar da, ulusal politikalarının gerektirdiği öncelikleri de savunmadan yapamıyorlar.
İki devlet tek millet dediğimiz Azerbaycan da, Stratejik Müttefik gördüğümüz ABD'de böyle yapıyor.
Uluslararası denklemde ulusalcılık ve ulusal öncelik tarihin her döneminde etkin rol oynadı ve oynamaya devam ediyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005