3 bölümden oluşan bu yazı serisinde Uluslararası Hukuka ilişkin birkaç konuya vurgu yapıp ABD'nin Uluslararası Hukuku nasıl ihlal ettiğini ve özellikle İslam coğrafyası üzerinde dökmüş olduğu kanları nasıl meşrulaştırdığını ortaya koyacağız.
Öncelikle açıklamamız gereken bir kavram var ki o da "meşru müdafaa"dır.
Ancak burada kast ettiğimiz anlam Uluslararası düzlemde, devletlerarasında olan meşru müdafaa hakkıdır.
Meşru müdafaa hakkı BM şartı madde 51'de tarif olunduğu üzere bir devletin kendisine yapılan kuvvet kullanımına/saldırıya karşı yaptığı orantılı, yani saldırıyı bertaraf edecek miktardaki savunmadır.
Anlayacağınız BM şartı madde 2/4'te geçen ve Uluslararası Hukukun bir örf-adet kuralı (genel geçer kural) olan kuvvet kullanma yasağı, meşru müdafaa halinde çiğnenmiş sayılmaz.
Bu kavramı daha detaylı incelemeden önce belirtmek gerekir ki, meşru müdafaa hali orantılı olduğu sürece kabul edilebilir. Ayrıca bu hak yalnızca Uluslararası Hukuk kişilerine (Devletlere) karşı ileri sürülebilir.
Bu kavramın bir alt kategorisi, içeriği olan önleyici meşru müdafaa hali ise gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel bir tehlikeye/saldırıya karşı meşru müdafaa halinin uygulanmasıdır.
Basit bir örnek vermek gerekirse bir devletin donanması diğer bir devlet güçlerince saldırıya uğramak üzere ise önleyici meşru müdafaa yapılıp karşı devletin güçleri orantılı olarak etkisiz hale getirilebilinir. Yani saldırı fiilinin mutlaka gerçekleşmiş olması şartı yoktur. ABD, Bush döneminde bu kavramı geniş yorumlamış ve "ön alıcı vuruş" denen kavramı, bilinen adıyla Bush doktrinini ortaya atmış ve uygulamıştır. Bu anlayışa göre gerçekleşmesi muhtemel bir tehlike olmasına gerek olmadan, "tehlikenin oluşmasını engellemek" amacıyla müdahale yapılabilir. Dikkat edildiğinde bu tanımın önleyici meşru müdafaa ile farkı hemen belli olur. Zira önleyici meşru müdafaada saldırıya dönüşmek üzere olan tehlikeye müdahale varken burada henüz oluşmamış olsa da, tehlikenin oluşma ihtimaline dahi müdahale hakkı vardır. Bu görüş hemen hemen bütün uluslararası hukukçular tarafından eleştirilir ve Uluslararası Hukuka aykırı bulunur.
Bu kavramlar dışında açıklanması gereken bir de kurum vardır: BM Güvenlik Konseyi.
Aslında Konseyin tüm özelliklerini incelemek konu bakımından önem arz etmemektedir. Konsey hakkındaki önemli hususlar bu konseyin BM'nin altı asli organından biri olduğu ve dünyada Uluslararası barış ve güvenliğin tesisi amacıyla zorlayıcı karar alabilen tek mercii olduğudur.
Yani Güvenlik konseyi, bir devletin Uluslararası barış ve güvenliği bozması veya tehdit etmesi durumunda o devlete müdahale etme kararını alabilecek tek kurumdur.
Bu kararlar herhangi birer karar olmayıp BM şartının 7. bölümünde geçen barış ve güvenliğin korunmasına ilişkin kararlardır.
Belirtmemiz gerekir ki konseyin 5 adet daimi üyesi vardır ve her ne koşulda olursa olsun bu üyelerden biri kararı veto ederse karar alınamaz.
Bu daimi üyeler: ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa'dır.
Güvenlik konseyi bu kararları aldıktan sonra bir veya birden fazla devlete veya Uluslararası örgüte yetki vererek uygulama sağlar. Zira BM'nin kendine ait bir ordusu yoktur. Önemle altını çizmek gerekir ki güvenlik konseyi 7. bölüm kararı alsa dahi yetki vermeden hiçbir devlet veya uluslararası örgüt müdahale yapamaz.
Serinin ikinci yazısında ABD'nin tanımını yaptığımız bu Uluslararası Hukuk kurallarını deldiği, yok saydığı örnekleri inceleyeceğiz?
Öncelikle açıklamamız gereken bir kavram var ki o da "meşru müdafaa"dır.
Ancak burada kast ettiğimiz anlam Uluslararası düzlemde, devletlerarasında olan meşru müdafaa hakkıdır.
Meşru müdafaa hakkı BM şartı madde 51'de tarif olunduğu üzere bir devletin kendisine yapılan kuvvet kullanımına/saldırıya karşı yaptığı orantılı, yani saldırıyı bertaraf edecek miktardaki savunmadır.
Anlayacağınız BM şartı madde 2/4'te geçen ve Uluslararası Hukukun bir örf-adet kuralı (genel geçer kural) olan kuvvet kullanma yasağı, meşru müdafaa halinde çiğnenmiş sayılmaz.
Bu kavramı daha detaylı incelemeden önce belirtmek gerekir ki, meşru müdafaa hali orantılı olduğu sürece kabul edilebilir. Ayrıca bu hak yalnızca Uluslararası Hukuk kişilerine (Devletlere) karşı ileri sürülebilir.
Bu kavramın bir alt kategorisi, içeriği olan önleyici meşru müdafaa hali ise gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel bir tehlikeye/saldırıya karşı meşru müdafaa halinin uygulanmasıdır.
Basit bir örnek vermek gerekirse bir devletin donanması diğer bir devlet güçlerince saldırıya uğramak üzere ise önleyici meşru müdafaa yapılıp karşı devletin güçleri orantılı olarak etkisiz hale getirilebilinir. Yani saldırı fiilinin mutlaka gerçekleşmiş olması şartı yoktur. ABD, Bush döneminde bu kavramı geniş yorumlamış ve "ön alıcı vuruş" denen kavramı, bilinen adıyla Bush doktrinini ortaya atmış ve uygulamıştır. Bu anlayışa göre gerçekleşmesi muhtemel bir tehlike olmasına gerek olmadan, "tehlikenin oluşmasını engellemek" amacıyla müdahale yapılabilir. Dikkat edildiğinde bu tanımın önleyici meşru müdafaa ile farkı hemen belli olur. Zira önleyici meşru müdafaada saldırıya dönüşmek üzere olan tehlikeye müdahale varken burada henüz oluşmamış olsa da, tehlikenin oluşma ihtimaline dahi müdahale hakkı vardır. Bu görüş hemen hemen bütün uluslararası hukukçular tarafından eleştirilir ve Uluslararası Hukuka aykırı bulunur.
Bu kavramlar dışında açıklanması gereken bir de kurum vardır: BM Güvenlik Konseyi.
Aslında Konseyin tüm özelliklerini incelemek konu bakımından önem arz etmemektedir. Konsey hakkındaki önemli hususlar bu konseyin BM'nin altı asli organından biri olduğu ve dünyada Uluslararası barış ve güvenliğin tesisi amacıyla zorlayıcı karar alabilen tek mercii olduğudur.
Yani Güvenlik konseyi, bir devletin Uluslararası barış ve güvenliği bozması veya tehdit etmesi durumunda o devlete müdahale etme kararını alabilecek tek kurumdur.
Bu kararlar herhangi birer karar olmayıp BM şartının 7. bölümünde geçen barış ve güvenliğin korunmasına ilişkin kararlardır.
Belirtmemiz gerekir ki konseyin 5 adet daimi üyesi vardır ve her ne koşulda olursa olsun bu üyelerden biri kararı veto ederse karar alınamaz.
Bu daimi üyeler: ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa'dır.
Güvenlik konseyi bu kararları aldıktan sonra bir veya birden fazla devlete veya Uluslararası örgüte yetki vererek uygulama sağlar. Zira BM'nin kendine ait bir ordusu yoktur. Önemle altını çizmek gerekir ki güvenlik konseyi 7. bölüm kararı alsa dahi yetki vermeden hiçbir devlet veya uluslararası örgüt müdahale yapamaz.
Serinin ikinci yazısında ABD'nin tanımını yaptığımız bu Uluslararası Hukuk kurallarını deldiği, yok saydığı örnekleri inceleyeceğiz?
Ali Haydar Bektaş / diğer yazıları
- Süleymani’nin ardından / 10.01.2020
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018