Uluslararası Hukuk ve ABD -2-

Evvelki yazımızda Uluslararası Hukukun tanımladığı; meşru müdafaa, önleyici meşru müdafaa kavramlarını incelemiş ayrıca ABD'nin uydurduğu ön alıcı vuruş doktrininden (Bush doktrini) bahsetmiştik. Bunun dışında BM güvenlik konseyinin konu ile alakalı birkaç özelliğini açıklamış ve BM şartı 7. bölüm kararlarından söz etmiştik.
Bu yazıda ise ABD'nin açıkladığımız bu Uluslararası hukuk kurallarını nasıl ihlal ettiğini ve özellikle İslam dünyasında son dönemde dinmek bilmeyen kandan nasıl sorumlu olduğunu inceleyeceğiz.
Özellikle Ortadoğu'dakiler olmak üzere Müslüman ülkeleri önce karıştırıp, sonra "demokrasi elçiliği" vazifesiyle müdahale eden 'Sam Amca'nın siciline bir bakalım:
Öncelikle 11 Eylül olayından sonra, tarihte hiç görülmemiş şekilde bir terör örgütüne (El Kaide) karşı önleyici meşru müdafaa yapan ABD bu olayda Taliban hükümetinin iznini almadan Afganistan devletinin ülkesel egemenliğini çiğnemiştir.
Daha önce bir terör örgütüne karşı meşru müdafaa yapmak hiç görülmemiştir. Zira bu o yapıyı bir Uluslararası Hukuk kişisi (Devlet veya Uluslararası örgüt) olarak görmek demektir.
Bu olayda meşhur Bush doktrini yani ön alıcı vuruş fikride dile getirilmiş yani ileriki dönemde yapılacak katliamlara meşruluk kazandırılmak istenmiştir.
* * *
Bilindiği üzere Irak'ın Kuveyt'i işgalinden sonra BM güvenlik konseyinin münhasıran alabildiği 7. bölüm kararları alınmış ve ABD müdahale için "doğal olarak" gönüllü olmuştu.
Önceki yazıda belirttiğimiz üzere bahsi geçen 7. bölüm kararları Uluslararası Barış ve Güvenliğinin yeniden tahsisi amacı taşıyan ve yalnız BM güvenlik konseyi tarafından alınabilen kararlardır.
Irak'a ilişkin alınan kararlarda Kitle imha silahlarının imhası yetkisi de güvenlik konseyi tarafından belirlenmiştir.
Gelin görün ki 1991 müdahalesinden tam 12 yıl sonra ABD bu kararın verdiği yetkilerin tekrar canlandığını zira Irak'taki Kitle İmha Silahlarının tam olarak temizlenemediğini ileri sürerek 2003'te tekrar Irak'a girmiştir.
Bu iddia ile Irak'a düzenlenen ABD harekatının gerekçesi; kargaları  güldürecek kadar komik, harekata eleştiri yapan Hollywood filmleri çektirecek kadar saçma, ve 1.5 milyon Müslümanı öldürecek kadar kanlıdır!
* * *
ABD'nin, Uluslararası hukuku nasıl bu kadar ihlal edebildiğini üçüncü yazımızda açıklayacağız fakat şimdi konumuza dönelim:
Arap Baharı sürecinde bölünen, iç savaş çıkan ve mahvolan tüm Müslüman ülkelerinin bu noktaya gelmesine en büyük katkıyı yapan yine hep ABD olmuştur.
Gerek BM politikalarını eğip büken hareketleriyle, gerekse bu Müslüman ülkelerinin içinde bulundurduğu ajan faaliyetleriyle durumu bu noktaya getirmiştir.
Son olarak Suriye'ye ilişkin BM Güvenlik Konseyi 7. bölüm kararları tam çıkarılacakken olaya müdahale eden, daha önce Libya müdahalelerinde iradesi Fransa tarafından suiistimal edilen Rusya olmuştur.
Rusya, Güvenlik Konseyi'ndeki her daimi üyenin bir hakkı olan veto hakkını kullanmış ve Suriye'ye girmeyi planlayan ABD'nin önüne geçmiştir.
Rusya'nın bunu Suriye'yi çok sevdiğinden değil fakat bölgedeki güvenlik hattını korumak için yaptığı aşikârdır.
Ne olursa olsun yeni bir Irak vakası görmemizin önüne geçilmiştir.
* * *
Aslında ABD'nin sabıka dosyası detaylarıyla uzun uzun incelenmelidir fakat konu hakkında Türkiye'nin genel tutumunu ve yapması gerekeni ayrıca ABD'nin nihai amacını değerlendirip bitirelim:
Türkiye, bu "işgale" uğrayan devletleri; gerek bölgedeki en büyük Müslüman güç olması, gerekse Irak ve Suriye gibi devletlerin komşumuz olması dolayısıyla ABD belasından uzak tutmalıydı.
Türkiye ise bunun tam aksi yönde hareket etmiş ve bugüne kadar ABD'nin yanında olmuştur.
Her şeyin ötesinde Irak'ta işlenen insanlık suçlarına göz yumulması üstümüzden hiç çıkmayacak kara bir lekedir.
Anlayacağınız Ortadoğu politikamız hem manen hem stratejik olarak çok yanlıştı. Fakat belirtelim ki bizce önemli olan Türkiye'nin, Ortadoğu'da bugüne kadar yaptığı hatalardan pay biçip, yeni rotasını doğru belirlemesidir.
Geçmişe takılı kalmak anlamsızdır fakat geçmişte yaptığımız hatalarda tekrara düşmemek için dikkatli olmak şarttır.
ABD'nin kendine yurt aradığını ve gözüne kestirdiği yerin bizim topraklarımız olduğu artık gün gibi ortadadır. Ortadoğu'da atılan bin taklanın, yapılan oyunların nihai amacı bizim topraklarımızdır.
Hükümetimizin ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu uyarıları çok uzun yıllardır yapan Sayın Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosuna kulak verme zamanı gelmiştir. Yetkililerin gerekli olanı yapacağına güvenimiz mevcuttur.
Bitirmeden belirtelim ki, serimizin üçüncü ve son yazısında ABD'nin geçmişte yaptığı Uluslararası Hukuk ihlallerini artık neden yapamadığını ve tek kutuplu düzenin sonunun nasıl geldiğini ele alacağız.