Bağımsız Türkiye Partisi olarak yurt genelinde sürdürdüğümüz "Geleceği Savunmak" program serisinin İstanbul ayağını geçtiğimiz günlerde Bahçelievler'de gerçekleştirdik.
Uyuşturucu, çeteleşme, kumar, sanal bahis ve ahlaki yozlaşma konularını yalnızca birer sosyal sorun olarak değil, bilimsel ve toplumsal kökleriyle ele aldık.
Amaç sadece bir farkındalık oluşturmak değil; aynı zamanda çözümün hangi temellere dayanması gerektiğini ortaya koymaktı.
Ben de bu programda konuşmacı olarak yer aldım ve konuyu özellikle ekonomik boyutuyla değerlendirmeye çalıştım.
Bugün açık yüreklilikle söyleyebilirim ki;
"Uyuşturucuya, kumara veya çeteleşmeye yönelen gençlerin davranışı bir 'kişisel tercih' değildir.
Aile, kültür ve ekonomi bu sürecin en belirleyici unsurlarıdır."
EKONOMİK SIKINTI, YALNIZCA GELİR KAYBI DEĞİL, AİLE BAĞININ ZAYIFLAMASIDIR
Ekonomik sorunların yalnızca alım gücüyle ilgili olmadığını, aynı zamanda aile yapısının dayanıklılığını da sarstığını görmek zorundayız.
Yaptığım sunumda özellikle şunu vurguladım:
"Ekonomik sıkıntıları olan ülkelerde, uyuşturucu ile mücadelede aile desteği sınırlı oluyor.
Eğer siz devlet yöneticileri olarak o ülkenin ekonomik sorunlarını çözmemişseniz, ailelerin çocuklarına sahip çıkması zorlaşıyor.
Dünya genelinde yapılmış onlarca çalışma bunu doğruluyor.
Aile olmazsa olmaz bir faktördür; fakat ekonomi onun bir adım önündedir."
Bağımlılıkla mücadele, sadece sağlık veya güvenlik ekseninde ele alınamaz.
Bu aynı zamanda bir ekonomik kırılganlık sorunudur.
Çünkü geçim derdiyle boğuşan bir aile, çocuğunun psikolojik, duygusal ve sosyal gelişimini koruyacak gücü bulamıyor.
Ekonomi, sadece cebimizi değil, evimizin direncini de belirliyor.
BARONLARIN HEDEFİ: ERGENLİK DÖNEMİ
Sunumumda dikkat çektiğim bir başka nokta da uyuşturucu baronlarının neden özellikle ergenleri hedef aldığı konusuydu.
"Yirmi bir yaşına kadar uyuşturucuya, alkole, sigaraya, sanal bahise başlamayanların sonradan başlama ihtimali neredeyse yok.
İşte bu yüzden baronlar, ömür boyu bağımlı hale getirebilmek için hedef olarak ergen gençleri seçiyor.
Henüz iradesine tam hâkim olamayacak bireyler onlar için en kolay pazar."
Bu tablo, meselenin arz–talep dengesiyle açıklanamayacağını gösteriyor.
Burada mesele, kırılgan bir gelişim dönemindeki genç zihinlerin küresel bir pazarın hedefi haline gelmesidir.
TÜRKİYE'DE YATAKLI REHABİLİTASYON MERKEZLERİ YETERSİZ
Bağımlılıkla mücadelede bir başka önemli sorun ise rehabilitasyon kapasitemizin düşüklüğüdür.
Bugün Sağlık Bakanlığına, üniversitelere ve özel sektöre ait toplam 59'u yataklı (1.388 yatak kapasiteli) ve 77'si ayakta hizmet veren olmak üzere 136 merkez bulunuyor.
Ancak bu sayı, nüfus ve ihtiyaç dikkate alındığında oldukça yetersizdir.
Benzer şekilde Avrupa'da rehabilitasyon merkezlerinde bağımlılar sadece tedavi edilmiyor;
meslek kazandırılıyor, sosyal aidiyet yeniden inşa ediliyor ve ortalama üç ay yatılı olarak rehabilite ediliyor.
Bu yaklaşımın sonucu olarak Avrupa'da nüks oranı %30'un altında.
Bizde ise AMATEM ve ÇAMATEM sonrası bağımlıların yaklaşık %60'ı bir yıl içinde tekrar maddeye dönüyor.
Sorun, yalnızca tedavi değil, süreklilik ve topluma yeniden kazandırma boyutunda yaşanıyor.
AİLE, KÜLTÜR VE EKONOMİ BİRLİKTE ÇÖZÜMÜN ANAHTARIDIR
Bugün yüksek gelirli ülkelerde aile temelli müdahaleler sistematik olarak uygulanıyor.
Ancak düşük ve orta gelirli ülkelerde, özellikle Türkiye'de, bu uygulamalar neredeyse yok denecek kadar sınırlı.
Oysa bağımlılığın önlenmesi yalnızca sağlık politikalarıyla değil;
kültürel değerleri güçlendiren, aile bağlarını onaran ve ekonomik istikrarı sağlayan bütüncül bir yaklaşımla mümkün.
Bağımlılık ya da çeteleşme, bir "ahlaki zayıflık" değil;
sistemin ürettiği sosyal bir sonuçtur.
Gelir adaletsizliği, eğitimsizlik, kültürel çözülme ve iletişim eksikliği birleştiğinde, gençler kendi "dünyalarını" kurmak zorunda kalıyor.
O dünya bazen bir çete oluyor, bazen bir sanal bahis platformu…
Ama her durumda kaybedilen bir genç geriye kalıyor.
Bugün Türkiye'de gençler için asıl mesele "ne yapacakları" değil, "neden yapacaklarıdır."
Bir genç yönsüz ve gayesiz bırakıldığında, sokağın çağrısı her zaman daha yüksek çıkar.
Bu nedenle çözüm, cezalandırmada değil; rehabilitasyon, istihdam ve değer kazandırmada yatıyor.
Gençlere sadece yasak koyarak değil; amaç, anlam ve aidiyet vererek mücadele etmeliyiz.
Çünkü artık biliyoruz:
"Kişisel tercih" değil; aile, kültür ve ekonomi belirleyicidir.
Ve gençlere sahip çıkmak, yalnızca bir sosyal görev değil; bir ülkenin varlık meselesidir.
Uyuşturucu, çeteleşme, kumar, sanal bahis ve ahlaki yozlaşma konularını yalnızca birer sosyal sorun olarak değil, bilimsel ve toplumsal kökleriyle ele aldık.
Amaç sadece bir farkındalık oluşturmak değil; aynı zamanda çözümün hangi temellere dayanması gerektiğini ortaya koymaktı.
Ben de bu programda konuşmacı olarak yer aldım ve konuyu özellikle ekonomik boyutuyla değerlendirmeye çalıştım.
Bugün açık yüreklilikle söyleyebilirim ki;
"Uyuşturucuya, kumara veya çeteleşmeye yönelen gençlerin davranışı bir 'kişisel tercih' değildir.
Aile, kültür ve ekonomi bu sürecin en belirleyici unsurlarıdır."
EKONOMİK SIKINTI, YALNIZCA GELİR KAYBI DEĞİL, AİLE BAĞININ ZAYIFLAMASIDIR
Ekonomik sorunların yalnızca alım gücüyle ilgili olmadığını, aynı zamanda aile yapısının dayanıklılığını da sarstığını görmek zorundayız.
Yaptığım sunumda özellikle şunu vurguladım:
"Ekonomik sıkıntıları olan ülkelerde, uyuşturucu ile mücadelede aile desteği sınırlı oluyor.
Eğer siz devlet yöneticileri olarak o ülkenin ekonomik sorunlarını çözmemişseniz, ailelerin çocuklarına sahip çıkması zorlaşıyor.
Dünya genelinde yapılmış onlarca çalışma bunu doğruluyor.
Aile olmazsa olmaz bir faktördür; fakat ekonomi onun bir adım önündedir."
Bağımlılıkla mücadele, sadece sağlık veya güvenlik ekseninde ele alınamaz.
Bu aynı zamanda bir ekonomik kırılganlık sorunudur.
Çünkü geçim derdiyle boğuşan bir aile, çocuğunun psikolojik, duygusal ve sosyal gelişimini koruyacak gücü bulamıyor.
Ekonomi, sadece cebimizi değil, evimizin direncini de belirliyor.
BARONLARIN HEDEFİ: ERGENLİK DÖNEMİ
Sunumumda dikkat çektiğim bir başka nokta da uyuşturucu baronlarının neden özellikle ergenleri hedef aldığı konusuydu.
"Yirmi bir yaşına kadar uyuşturucuya, alkole, sigaraya, sanal bahise başlamayanların sonradan başlama ihtimali neredeyse yok.
İşte bu yüzden baronlar, ömür boyu bağımlı hale getirebilmek için hedef olarak ergen gençleri seçiyor.
Henüz iradesine tam hâkim olamayacak bireyler onlar için en kolay pazar."
Bu tablo, meselenin arz–talep dengesiyle açıklanamayacağını gösteriyor.
Burada mesele, kırılgan bir gelişim dönemindeki genç zihinlerin küresel bir pazarın hedefi haline gelmesidir.
TÜRKİYE'DE YATAKLI REHABİLİTASYON MERKEZLERİ YETERSİZ
Bağımlılıkla mücadelede bir başka önemli sorun ise rehabilitasyon kapasitemizin düşüklüğüdür.
Bugün Sağlık Bakanlığına, üniversitelere ve özel sektöre ait toplam 59'u yataklı (1.388 yatak kapasiteli) ve 77'si ayakta hizmet veren olmak üzere 136 merkez bulunuyor.
Ancak bu sayı, nüfus ve ihtiyaç dikkate alındığında oldukça yetersizdir.
Benzer şekilde Avrupa'da rehabilitasyon merkezlerinde bağımlılar sadece tedavi edilmiyor;
meslek kazandırılıyor, sosyal aidiyet yeniden inşa ediliyor ve ortalama üç ay yatılı olarak rehabilite ediliyor.
Bu yaklaşımın sonucu olarak Avrupa'da nüks oranı %30'un altında.
Bizde ise AMATEM ve ÇAMATEM sonrası bağımlıların yaklaşık %60'ı bir yıl içinde tekrar maddeye dönüyor.
Sorun, yalnızca tedavi değil, süreklilik ve topluma yeniden kazandırma boyutunda yaşanıyor.
AİLE, KÜLTÜR VE EKONOMİ BİRLİKTE ÇÖZÜMÜN ANAHTARIDIR
Bugün yüksek gelirli ülkelerde aile temelli müdahaleler sistematik olarak uygulanıyor.
Ancak düşük ve orta gelirli ülkelerde, özellikle Türkiye'de, bu uygulamalar neredeyse yok denecek kadar sınırlı.
Oysa bağımlılığın önlenmesi yalnızca sağlık politikalarıyla değil;
kültürel değerleri güçlendiren, aile bağlarını onaran ve ekonomik istikrarı sağlayan bütüncül bir yaklaşımla mümkün.
Bağımlılık ya da çeteleşme, bir "ahlaki zayıflık" değil;
sistemin ürettiği sosyal bir sonuçtur.
Gelir adaletsizliği, eğitimsizlik, kültürel çözülme ve iletişim eksikliği birleştiğinde, gençler kendi "dünyalarını" kurmak zorunda kalıyor.
O dünya bazen bir çete oluyor, bazen bir sanal bahis platformu…
Ama her durumda kaybedilen bir genç geriye kalıyor.
Bugün Türkiye'de gençler için asıl mesele "ne yapacakları" değil, "neden yapacaklarıdır."
Bir genç yönsüz ve gayesiz bırakıldığında, sokağın çağrısı her zaman daha yüksek çıkar.
Bu nedenle çözüm, cezalandırmada değil; rehabilitasyon, istihdam ve değer kazandırmada yatıyor.
Gençlere sadece yasak koyarak değil; amaç, anlam ve aidiyet vererek mücadele etmeliyiz.
Çünkü artık biliyoruz:
"Kişisel tercih" değil; aile, kültür ve ekonomi belirleyicidir.
Ve gençlere sahip çıkmak, yalnızca bir sosyal görev değil; bir ülkenin varlık meselesidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / diğer yazıları
- Uyuşturucuda aile ve ekonomi etkisi / 14.10.2025
- Çeteleşme: Yönsüz ve gayesiz bırakılan gençlik / 13.10.2025
- Çeteler: Gençliğin suçla değil, umutsuzlukla kurduğu ittifak / 12.10.2025
- Uyuşturucu ve alkolün görünmeyen dinamiği / 07.10.2025
- Fakirlik ölüm getiriyor: Uyuşturucunun sessiz ekonomisi / 05.10.2025
- Sessiz çığlık: Uyuşturucu ve kumar raporlarının anlattığı gerçek / 04.10.2025
- Ev genci gerçeği ve sessiz tehlike / 28.09.2025
- Çıraklıktan açık liseye: Nerede yanlış yaptık? / 27.09.2025
- Türkiye’de spor bahisleri: Ekonomik dev sektör mü, toplumsal tuzak mı? / 26.09.2025
- Aile yılı mı, kayıp nesil mi? / 23.09.2025
- Çeteleşme: Yönsüz ve gayesiz bırakılan gençlik / 13.10.2025
- Çeteler: Gençliğin suçla değil, umutsuzlukla kurduğu ittifak / 12.10.2025
- Uyuşturucu ve alkolün görünmeyen dinamiği / 07.10.2025
- Fakirlik ölüm getiriyor: Uyuşturucunun sessiz ekonomisi / 05.10.2025
- Sessiz çığlık: Uyuşturucu ve kumar raporlarının anlattığı gerçek / 04.10.2025
- Ev genci gerçeği ve sessiz tehlike / 28.09.2025
- Çıraklıktan açık liseye: Nerede yanlış yaptık? / 27.09.2025
- Türkiye’de spor bahisleri: Ekonomik dev sektör mü, toplumsal tuzak mı? / 26.09.2025
- Aile yılı mı, kayıp nesil mi? / 23.09.2025