Bir Ramazan'ı daha bitirmeyi, kalbimiz kırık gönlümüz buruk olmasına rağmen bir Bayram daha yaşamayı nasip etti Allah, Elhamdülillah.
Türk-İslâm âleminin Geçmiş Bayramı tekrar mübarek olsun, Allah tekrarlarına erdirsin.
Bayramlaşma için gelen konuklarımızla veya gittiğimiz ev sahipleriyle güzel sohbetler ettik.
Farklı konularda münazaralar yaptık.
Ramazan'ı uğurladık, Bayramımızı ettik, bayramı tatil sayanlar da bir yerlere gittiler-geldiler ve bazı münakaşaların da dozu şiddetlendi!
İlgimi çeken bazılarını, sizinle paylaşmak istedim:
Türkiye, Ramazan'a bir gün önce başlayıp bayramı da bir önce kutladı! Elli Müslüman ülkeden bir gün önce Ramazan'a başlayıp, bir gün önce de bayram yapmışız!
Diyanet İşleri Başkanlığından iki yetkili Şili'ye giderek hilali gözlemişler. Diyanet'in açıklamasına göre dünyanın herhangi bir yerinde hilalin görünmesi bayramın başlaması anlamına geliyormuş. Ve Türkiye, Diyanet'in bu astronomik hesabına göre 29 gün oruç tuttu ve 50 ülkeden bir gün önce bayram yaptı!
Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Dr. Ekrem Keleş; İstanbul Hicri takvim Birliği Kongresi'nden çıkan, 'Tek Takvim' kararına bazı ülkelerin uymadığını; Diyanet İşleri Başkanlığı olarak Ramazan Ayı başlangıcı ve Bayramların tesbitinde, hilâlin yerel görülmesini değil, dünyanın herhangi bir yerinde görülmesini (İhtilaf-ı Metalî/Güneş, ay gibi gök cisimlerinin ufukta doğdukları yerin farklı oluşu) esas aldıklarını söylüyor!
Ve "Ramazan Hilâli 4 Temmuz'da Güney Amerika'da (Şili) görülmeye başlamıştır ve 4 Temmuz'da Ramazan bitmiştir" diyor.
Şili ile Türkiye arasında tam 7 (yedi) saat zaman farkı var!
Ramazan süresince bir ay, ekranlardan iftar ve sahur programları izledik. İller arasında, hatta aynı ilin ilçeleri arasında iftar ve sahur saatleri farklı idi! Hemen hepimiz iftar sofralarımızda, illere göre okunan Ezanı dinleyerek iftar sıramızın gelmesini bekledik!
Ramazan Hilali'nin Güney Amerika'da-Şili'de görünmesine göre Ramazanı başlatıp, bayram tesbitini, çok zorlamama rağmen aklım almadı!
Şükürler olsun ki biz, Hz. Peygamberimizin (s.a.a.); "Nuh'un Gemisi gibidir. Binen kurtulur, binmeyen helâk olur" diye tarif ettikleri Ehl-i Beyt Gemisi'nde 21. yy.'ın en ehil Kaptanı Haydar BAŞ önderliğindeyiz ve Kaptanımızın rotasına uyuyoruz.
Kimimiz kürek çekiyor, kimimiz kürek çekenlere teşvik nidalarımızla katkı veriyoruz. Kimimiz kamaramızdayız, kimimiz Kaptan yardımcılarıyız ama hepimiz aynı gemide, aynı hedefe seferdeyiz hamd olsun...
* * *
El öpmenin farklılıkları...
Yaygın Medyanın popülerlerinden bir hanım, bilmem kaçıncı birlikte olduğu erkeğinin bayramda elini öpünce, bilgisiz ilgililerimizin gündeminin başına oturmuş! Bir kaç kere aynı konuyu maalesef biz de konuşmaya mecbur edildik!
Nedir el öpmek, kim kimin elini öper veya öpmeli?
Örf ve adetlerimize göre; çocuklar, ebeveynlerinin, gençler büyüklerinin, hanımlar eşlerinin
-özellikle dînî bayramlarda- elini öperler. Bu saygı ve sevginin tescillenmesidir.
Bazen, erkekler de Batıdan taklitle kadın eli öperler ama bir farkla, erkek kadının elini öper, başına koymaz -Batıda da koyulmaz- çünkü bu el öpmekte kasıt ve mesaj farklıdır!
Yani saygı ve ihtiram tescili el öpmek başka, centilmen(!)ce kadın eli öpmek, başka!..
* * *
Başka bir "başka" daha:
Yandaş Yaygın Boyalı Basından biri; "3 Milyonluk Taze Kan" diye manşet atmış! AKP Hükumetinin vatandaşlık vereceğini müjdelediği, 3 milyon Suriyeli kaçgından, "Taze Kan" diye bahsediyor!
Vatanını savunmak için çarpışmayıp, Devletini korumak için savaşmayıp, korkakça kaçan ve ülkemize sığınan 3 milyon kansızdan; "Taze kan" diye bahsediyorlar!
TÜİK verilerine göre, Türkiye'de 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2014 yılında 2 milyon 853 bin kişi... Gizli işsizleri de katarsak ülkemizdeki işsiz nüfus 5 milyona yakın veya aşmışken, Hükumet bu "Taze Kan" diye adlandırılan 3 milyon kaçkına vatandaşlık vererek istihdama hazırlanıyor!
Ve artık kesinlikle biliyorum ki, AKP milletten başka, Hükumetleri milletten başka ve başka başka işler yapmakta bambaşka mahirler!
* * *
Bir başka, "Başka":
Son zamanlarda; "İstanbul, gemi ve yürütme" öğeleriyle kurulan, anlamlı cümleler var.
Meselâ birileri; "Gemileri yürütenler İstanbul'u fethetti" derken, başka birileri de; "İstanbul'u yürütenler, gemileri fethetti!" diyorlar!
İstanbul ortak, gemi ortak, yürütme fiili ortak ama sonuç, yüzde yüz farklı, yani başka!...
* * *
Bir de, "Ayakbastı parası" var, son zamanlarda konuşulan bir başka konu...
Önce çok geç de olsa bir itirafı hatırlayalım. Seçilmiş Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan; "İstanbul'a çok yanlışlar da yaptık. Ucube inşalarla İstanbul'un güzelliğine bizler de zarar verdik" dedilerdi, -bana göre- bozuk saat misali, iki doğrusundan biriydi!
Ansiklopedilerde; "İstanbul, yerleşim tarihi 3 yüz bin, kentsel tarihi 3 bin, başkentlik tarihi 1.600 yıla dayanan Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği noktada bulunan bir dünya kenti..." Diye tarif edilir..
Kentsel yaşını baz alarak bakarsak, 3. 000 (üç bin) yıl dünya kenti olarak korunmuş-kollanmış bir şehri, biz 50-60 yılda bitirmeyi başardık!
Lise çağlarımda okumuştum, aklımda kalmış; Pâytaht İstanbul'a göçmenin ve yerleşmenin bazı kesin kuralları varmış.
İstanbul'a gelen ailenin hemen önü kesilir önce, "Ayakbastı vergisi" alınırmış. Sonra İstanbul'a neden geldiği öğrenilirmiş. Meselâ aile, fırıncılık yapacaksa hemen işine uygun bir arsa tayin edilir ve belli bir süre tanınırmış. O süre içerisinde fırın kurulup faaliyete geçerse ne âlâ ama yapamazsa verilen sürenin sonunda hemen İstanbul sınırları dışına atılırmış.
Bu kesin ve kat'i kurallarla İstanbul'un Dünya Kenti özelliği muhafaza edilmiş!
Fazla eski değil, 1970'li yılların başında, nüfusu 1.5 milyon olan İstanbul'da, Florya Güneş Plajından denize girerdik.
Bir buçuk milyon nüfuslu İstanbul, yeryüzü cenneti idi! İstanbul beyefendileri de vardı, hanımefendileri de, İstanbul'a has komşuluk ilişkileri de... Taşı-toprağı altındı o İstanbul'un...
Bugün, günlük gelip-gidenlerle 20 milyonluk mahşerî bir kalabalığa mecbur edilen İstanbul'da yaşamak, yeryüzünde cehennem yaşamakla eş değer!
Belediye Başkanlığı dönemini de katarak, son yirmi yılda; "İstanbul'a çok yanlışlar yaptık! "itirafının sahibinin, bu bitişe verdiği katkı, o kadar açık ki!
Bu yanlışlardan nasıl dönülür, bu tahribat nasıl tamir edilir veya edilebilir mi, bilmiyorum!
"BU VATAN BİZİMDİR, BİZİM KALACAK." Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Türk-İslâm âleminin Geçmiş Bayramı tekrar mübarek olsun, Allah tekrarlarına erdirsin.
Bayramlaşma için gelen konuklarımızla veya gittiğimiz ev sahipleriyle güzel sohbetler ettik.
Farklı konularda münazaralar yaptık.
Ramazan'ı uğurladık, Bayramımızı ettik, bayramı tatil sayanlar da bir yerlere gittiler-geldiler ve bazı münakaşaların da dozu şiddetlendi!
İlgimi çeken bazılarını, sizinle paylaşmak istedim:
Türkiye, Ramazan'a bir gün önce başlayıp bayramı da bir önce kutladı! Elli Müslüman ülkeden bir gün önce Ramazan'a başlayıp, bir gün önce de bayram yapmışız!
Diyanet İşleri Başkanlığından iki yetkili Şili'ye giderek hilali gözlemişler. Diyanet'in açıklamasına göre dünyanın herhangi bir yerinde hilalin görünmesi bayramın başlaması anlamına geliyormuş. Ve Türkiye, Diyanet'in bu astronomik hesabına göre 29 gün oruç tuttu ve 50 ülkeden bir gün önce bayram yaptı!
Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Dr. Ekrem Keleş; İstanbul Hicri takvim Birliği Kongresi'nden çıkan, 'Tek Takvim' kararına bazı ülkelerin uymadığını; Diyanet İşleri Başkanlığı olarak Ramazan Ayı başlangıcı ve Bayramların tesbitinde, hilâlin yerel görülmesini değil, dünyanın herhangi bir yerinde görülmesini (İhtilaf-ı Metalî/Güneş, ay gibi gök cisimlerinin ufukta doğdukları yerin farklı oluşu) esas aldıklarını söylüyor!
Ve "Ramazan Hilâli 4 Temmuz'da Güney Amerika'da (Şili) görülmeye başlamıştır ve 4 Temmuz'da Ramazan bitmiştir" diyor.
Şili ile Türkiye arasında tam 7 (yedi) saat zaman farkı var!
Ramazan süresince bir ay, ekranlardan iftar ve sahur programları izledik. İller arasında, hatta aynı ilin ilçeleri arasında iftar ve sahur saatleri farklı idi! Hemen hepimiz iftar sofralarımızda, illere göre okunan Ezanı dinleyerek iftar sıramızın gelmesini bekledik!
Ramazan Hilali'nin Güney Amerika'da-Şili'de görünmesine göre Ramazanı başlatıp, bayram tesbitini, çok zorlamama rağmen aklım almadı!
Şükürler olsun ki biz, Hz. Peygamberimizin (s.a.a.); "Nuh'un Gemisi gibidir. Binen kurtulur, binmeyen helâk olur" diye tarif ettikleri Ehl-i Beyt Gemisi'nde 21. yy.'ın en ehil Kaptanı Haydar BAŞ önderliğindeyiz ve Kaptanımızın rotasına uyuyoruz.
Kimimiz kürek çekiyor, kimimiz kürek çekenlere teşvik nidalarımızla katkı veriyoruz. Kimimiz kamaramızdayız, kimimiz Kaptan yardımcılarıyız ama hepimiz aynı gemide, aynı hedefe seferdeyiz hamd olsun...
* * *
El öpmenin farklılıkları...
Yaygın Medyanın popülerlerinden bir hanım, bilmem kaçıncı birlikte olduğu erkeğinin bayramda elini öpünce, bilgisiz ilgililerimizin gündeminin başına oturmuş! Bir kaç kere aynı konuyu maalesef biz de konuşmaya mecbur edildik!
Nedir el öpmek, kim kimin elini öper veya öpmeli?
Örf ve adetlerimize göre; çocuklar, ebeveynlerinin, gençler büyüklerinin, hanımlar eşlerinin
-özellikle dînî bayramlarda- elini öperler. Bu saygı ve sevginin tescillenmesidir.
Bazen, erkekler de Batıdan taklitle kadın eli öperler ama bir farkla, erkek kadının elini öper, başına koymaz -Batıda da koyulmaz- çünkü bu el öpmekte kasıt ve mesaj farklıdır!
Yani saygı ve ihtiram tescili el öpmek başka, centilmen(!)ce kadın eli öpmek, başka!..
* * *
Başka bir "başka" daha:
Yandaş Yaygın Boyalı Basından biri; "3 Milyonluk Taze Kan" diye manşet atmış! AKP Hükumetinin vatandaşlık vereceğini müjdelediği, 3 milyon Suriyeli kaçgından, "Taze Kan" diye bahsediyor!
Vatanını savunmak için çarpışmayıp, Devletini korumak için savaşmayıp, korkakça kaçan ve ülkemize sığınan 3 milyon kansızdan; "Taze kan" diye bahsediyorlar!
TÜİK verilerine göre, Türkiye'de 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2014 yılında 2 milyon 853 bin kişi... Gizli işsizleri de katarsak ülkemizdeki işsiz nüfus 5 milyona yakın veya aşmışken, Hükumet bu "Taze Kan" diye adlandırılan 3 milyon kaçkına vatandaşlık vererek istihdama hazırlanıyor!
Ve artık kesinlikle biliyorum ki, AKP milletten başka, Hükumetleri milletten başka ve başka başka işler yapmakta bambaşka mahirler!
* * *
Bir başka, "Başka":
Son zamanlarda; "İstanbul, gemi ve yürütme" öğeleriyle kurulan, anlamlı cümleler var.
Meselâ birileri; "Gemileri yürütenler İstanbul'u fethetti" derken, başka birileri de; "İstanbul'u yürütenler, gemileri fethetti!" diyorlar!
İstanbul ortak, gemi ortak, yürütme fiili ortak ama sonuç, yüzde yüz farklı, yani başka!...
* * *
Bir de, "Ayakbastı parası" var, son zamanlarda konuşulan bir başka konu...
Önce çok geç de olsa bir itirafı hatırlayalım. Seçilmiş Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan; "İstanbul'a çok yanlışlar da yaptık. Ucube inşalarla İstanbul'un güzelliğine bizler de zarar verdik" dedilerdi, -bana göre- bozuk saat misali, iki doğrusundan biriydi!
Ansiklopedilerde; "İstanbul, yerleşim tarihi 3 yüz bin, kentsel tarihi 3 bin, başkentlik tarihi 1.600 yıla dayanan Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği noktada bulunan bir dünya kenti..." Diye tarif edilir..
Kentsel yaşını baz alarak bakarsak, 3. 000 (üç bin) yıl dünya kenti olarak korunmuş-kollanmış bir şehri, biz 50-60 yılda bitirmeyi başardık!
Lise çağlarımda okumuştum, aklımda kalmış; Pâytaht İstanbul'a göçmenin ve yerleşmenin bazı kesin kuralları varmış.
İstanbul'a gelen ailenin hemen önü kesilir önce, "Ayakbastı vergisi" alınırmış. Sonra İstanbul'a neden geldiği öğrenilirmiş. Meselâ aile, fırıncılık yapacaksa hemen işine uygun bir arsa tayin edilir ve belli bir süre tanınırmış. O süre içerisinde fırın kurulup faaliyete geçerse ne âlâ ama yapamazsa verilen sürenin sonunda hemen İstanbul sınırları dışına atılırmış.
Bu kesin ve kat'i kurallarla İstanbul'un Dünya Kenti özelliği muhafaza edilmiş!
Fazla eski değil, 1970'li yılların başında, nüfusu 1.5 milyon olan İstanbul'da, Florya Güneş Plajından denize girerdik.
Bir buçuk milyon nüfuslu İstanbul, yeryüzü cenneti idi! İstanbul beyefendileri de vardı, hanımefendileri de, İstanbul'a has komşuluk ilişkileri de... Taşı-toprağı altındı o İstanbul'un...
Bugün, günlük gelip-gidenlerle 20 milyonluk mahşerî bir kalabalığa mecbur edilen İstanbul'da yaşamak, yeryüzünde cehennem yaşamakla eş değer!
Belediye Başkanlığı dönemini de katarak, son yirmi yılda; "İstanbul'a çok yanlışlar yaptık! "itirafının sahibinin, bu bitişe verdiği katkı, o kadar açık ki!
Bu yanlışlardan nasıl dönülür, bu tahribat nasıl tamir edilir veya edilebilir mi, bilmiyorum!
"BU VATAN BİZİMDİR, BİZİM KALACAK." Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017