Vampir de Batı kültürünün eseri, haç da...

Dünden devam edersek...

Misyoner müsait ortamı kollar.

Fikrini enjekte edeceği hedef kitlesinin boşlukta kalmasını bekler.

Oluşan boşluğu kendi fikirleriyle doldurur.

Bu da onun en tabii hakkıdır.

Peki bu boşluk nasıl oluşturuldu?

Bugün misyonerlik aleyhinde imiş gibi yayınlar yapanlar sayesinde oluşmadı mı bu boşluk!

Şöyle ifade edeyim.

Siz yılarca her türlü araç-gereci de kullanarak bu milleti millet yapan inançlara saldırırsanız, boşluğun oluşması kaçınılmaz olur.

Misyoner de gelir o boşluğu kendi fikirleriyle doldurur.

Dün Star gurubunu misal vermiştim.

Dünyada mevcut bütün misyonerler toplansa başaramayacaklarını başaran bir ünlü teologu yıllarca ekranında servis eden bu yayın gurubu, şimdi oldu misyonerlik karşıtı.

Kim inanır?

Önümde Yeni Çağ Gazetesi var.

Üç buçuk yıl iktidar olmuş bir MHP'nin yayın organı bu gazete de misyonerlik karşıtı yayınlar yapıyor.

İyi, güzel, has, hama ve tas da; bu üç buçuk yıl içinde ne yaptın?

Rahşan hanımın o yenmez yutulmaz hakaretlerini ihalelerin hatırına yutmanın dışında ne yaptınız ki?

Nerelerdeydiniz ülke bu hale gelirken?

Şimdi mı farkına vardınız?

Yazık!

Bu ülkede istismar, bir hayat felsefesi haline geldi.

Bizler yıllardır bu tehlikeli gidişe karşı koymak için her türlü riski göze aldık.

Bu süreçte sövüldük, kovulduk, hakaretlere maruz kaldık.

Bazı mübarek firmalardan, sırf bu yüzden reklam alamadık.

Ama biz imanımızın gereği olduğu için ve bu ülkenin bölünmez bütünlüğünü savunmak uğruna bütün bunları yaptık ve her şeye katlandık.

Şimdi birileri kalkmış "ne bayramdır ne seyran, al sana bir tas ayran" kabilinden, olanlara balıklama dalmaları, bizi perdelemek için midir yoksa..!

Ama Anadolu insanı bu konuda da kimin samimi kimin gayri samimi olduğunu çok iyi biliyor.

Bir el, işin sahtesini hemen servis ediyor dedik ya, birkaç ay önce Ankara'da, "Yeniden Kuva-yı Milliye" adı altında bir çalışması medyaya yansıdı.

Küflü kaşar çehreli bir güruh bir araya geldi bunun için.

Herkes çok iyi biliyor ki; bu milletin "Kuva-yı Milliyesi", mensubu olduğu dini ile bir mana taşır. Müslüman Türk'ün ruhudur Kuvay-ı Milliye.

İmanının millî aksiyonudur yani.

İslam'dan, cüzzamdan korkar gibi korkanların "kuva-yı milliye"si olmaz. Peki mesele ne?

Mesele şu:

Misyonerlik ve "Dinlerarası Diyalog" konusunda olduğu gibi, Kuva-yı milliye konusunda da samimi olanları önünü kesmek, olanları perdelemek.

Ekranlarını "tenlerarası diyalog" görüntüleriyle dolduranlar, nasıl "Dinlerarası Diyalog" karşıtı olur ki?

Her şeyin sahtesinin servis edildiği bir çağda yaşıyoruz.

Bilinçli ve programlı bir gayretin sonucudur bu.

İşte tam da bu süreçte çok uyanık olmak gerektir diye düşünüyorum.

Batı kültürü, düşmanını kendi kahramanıyla aynı anda oluşturur.

İkisi de onun eserdir.

Misal mi?

Vampir ve haç.

Batı vampiri "yaratırken", karşı gücü de "yarattı"; haç.

Haçın bundan daha etkili reklamı olur mu hiç!

Ağzı kan dolu vampir, masum ve mazlum kurbanına tam saldıracağı anda, haç ortaya çıkıyor ve vampir yok oluyor.

Oysa, vampir de haç da Batı kültürünün ürünü değil mi?

Allah bizi hem haçtan, hem de vampirden korusun.