Vatan -üzerinde özgürce yaşadığımız toprak parçası- herkes için kıymetlidir ama kadınlar için bir kat daha kıymetlidir sanki. Çünkü savaşlardan, işgallerden en çok mağdur olan kadınlardır. Sonra da çocuklar...
Savaş başlar, kocasını, abisini, babasını belki oğlunu, geri dönüp dönmeyeceklerini bilmeden askere gönderen, kadındır. Onlar için üzülen, acaba hayattalar mı diye endişelenen, bir haber gelse diye bekleyen kadındır. Geride kalan kadındır çocuklarıyla. Evine bakması gereken, yiyecek ekmek, içecek su bulması gereken, çocuklarına bomba sesleri altında 'Korkmayın, her şey düzelecek!' derken kendi korkusunu belli etmemesi gereken de kadındır. Cepheye gitmek zordur da geride kalmak kolay mıdır? Savaşın ikincil etkileriyle mücadele etmek? Açlıkla, kıtlıkla, sokağa çıkamayan, ne olup bittiğini anlamayan, ha bire ağlayan çocuklarıyla... Hele hele Irak'taki gibi işgalse yaşanan, her şey daha da zordur. Çocuğunun canını, kendi canını korumak kadar namusunu korumak da girer gündeme. Irak'ta Amerikan askerlerinin tecavüz ettiği kadınlar kendilerini sokaklara atmışlardı. Hatırlayın, daha dün gibi. 'Öldürün bizi, Amerikan askerlerinin çocuklarını doğurmak zorunda kalmayalım!' diye haykırıyorlardı.
Vatan bu yüzden önemlidir işte. Şu an günlük hayatta doğal gelen her şeyin ne kadar kıymetli olduğunu elinden gidince anlarsın. Beğenip yemediğin yemeğin, pencereyi açtığında içeri dolan ezan sesinin, evden çıkıp amaçsızca sokakta dolaşabilmenin, markete gidip istediğini satın alabilmenin, banyo yapabilmenin, çeşmeden akan suyun, düğmesine basınca yanan lambanın kıymetini ancak kaybettiğinde anlarsın. Evine bomba düşer, dımdızlak sokakta kalırsın, canını kurtardığına şükredersin. Gardırobun başına geçip saatlerce elbise seçemezken, günlerce, haftalarca aynı elbiseyle gezmek ne demek o zaman anlarsın. Kaçmak istesen de kaçamamayı, adım başı işgal askerlerinin kontrol noktalarında başına ne geleceğini bilmeden beklemenin ne demek olduğunu o zaman anlarsın. Özel hastanelerde prensesler gibi sezaryenle doğum yapan sen belki sokakta, belki bir çadırda kendi kendine doğum yapmak nasılmış o zaman anlarsın. Doğurduğun o küçücük bebeğe, Ayşe, Fatıma ya da Hasan, Hüseyin adını koymak isteyip de elin işgalcisi izin vermez de 'Hans koyacaksın, David koyacaksın, Mary koyacaksın!' derse, o zaman anlarsın özgürlüğün ne demek olduğunu. Atatürk olmasaydı, belki zaten adlarımız böyle olacaktı, vatan ne demek, özgür olmak ne demek bilmeyecektik. Kimimiz Fransız, kimimiz İtalyan, kimimiz de Yunan vatandaşı olacaktık, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmayacaktı.
Vatan işte bu yüzden kıymetlidir. Her gün üzerinde pervasızca yaşarsın, ama kıymetini bilmezsen, kaybettiğinde acısını çok çekersin. Vatan, dağlarda çiçekler açarsa güzeldir, kayalıklarda keçiler, kuzular gezerse güzeldir, sen bir çimende piknik yaparken uzaktaki bir köyden ezan sesi gelirse, ya da bir mahalleden arabanla geçerken davul zurna eşliğinde hem ağlayıp, hem giden bir gelin görürsen güzeldir, yani senin olduğunda güzeldir. Vatanın her bir karışı da aynı derecede güzeldir ve kıymetlidir. Kayası da, ağacı da, çağlayan pınarı da, gürül gürül akan deresi de. Çorak kayasını sevmezsen ve sahip çıkmazsan kalanı da gider elinden. Atatürk o yüzden demiştir ki; 'Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.' 'Keşke Yunan galip gelseydi' diyenler gibi, hali hazırda Yunan askerinin konuşlandığı 18 adaya '18 tane keçinin gezdiği kaya parçası' diyenlere ne diyelim? Hele de kadınsa, diyecek söz yok, zira vatan sevgisi de bu sevgiyi ve bağlılığı anlamak da herkese nasip olmaz. Çünkü 'Vatan sevgisi imandandır' der sevgili peygamberimiz. İman vatan sevgisini, vatan sevgisi imanı besler. O yüzden keçilerin gezdiği kayalık için de aynı şekilde savaşılır ve gerekirse ölünür, bütün bir ülke için de. Bu ayrıca hem geçmiş, hem de gelecek nesillere karşı vazifemizdir de. Bu toprakların her karışını kanlarıyla sulayanlar ahirette bizden hesap sorduğunda ne yüzle cevap veririz sonra?
Savaş başlar, kocasını, abisini, babasını belki oğlunu, geri dönüp dönmeyeceklerini bilmeden askere gönderen, kadındır. Onlar için üzülen, acaba hayattalar mı diye endişelenen, bir haber gelse diye bekleyen kadındır. Geride kalan kadındır çocuklarıyla. Evine bakması gereken, yiyecek ekmek, içecek su bulması gereken, çocuklarına bomba sesleri altında 'Korkmayın, her şey düzelecek!' derken kendi korkusunu belli etmemesi gereken de kadındır. Cepheye gitmek zordur da geride kalmak kolay mıdır? Savaşın ikincil etkileriyle mücadele etmek? Açlıkla, kıtlıkla, sokağa çıkamayan, ne olup bittiğini anlamayan, ha bire ağlayan çocuklarıyla... Hele hele Irak'taki gibi işgalse yaşanan, her şey daha da zordur. Çocuğunun canını, kendi canını korumak kadar namusunu korumak da girer gündeme. Irak'ta Amerikan askerlerinin tecavüz ettiği kadınlar kendilerini sokaklara atmışlardı. Hatırlayın, daha dün gibi. 'Öldürün bizi, Amerikan askerlerinin çocuklarını doğurmak zorunda kalmayalım!' diye haykırıyorlardı.
Vatan bu yüzden önemlidir işte. Şu an günlük hayatta doğal gelen her şeyin ne kadar kıymetli olduğunu elinden gidince anlarsın. Beğenip yemediğin yemeğin, pencereyi açtığında içeri dolan ezan sesinin, evden çıkıp amaçsızca sokakta dolaşabilmenin, markete gidip istediğini satın alabilmenin, banyo yapabilmenin, çeşmeden akan suyun, düğmesine basınca yanan lambanın kıymetini ancak kaybettiğinde anlarsın. Evine bomba düşer, dımdızlak sokakta kalırsın, canını kurtardığına şükredersin. Gardırobun başına geçip saatlerce elbise seçemezken, günlerce, haftalarca aynı elbiseyle gezmek ne demek o zaman anlarsın. Kaçmak istesen de kaçamamayı, adım başı işgal askerlerinin kontrol noktalarında başına ne geleceğini bilmeden beklemenin ne demek olduğunu o zaman anlarsın. Özel hastanelerde prensesler gibi sezaryenle doğum yapan sen belki sokakta, belki bir çadırda kendi kendine doğum yapmak nasılmış o zaman anlarsın. Doğurduğun o küçücük bebeğe, Ayşe, Fatıma ya da Hasan, Hüseyin adını koymak isteyip de elin işgalcisi izin vermez de 'Hans koyacaksın, David koyacaksın, Mary koyacaksın!' derse, o zaman anlarsın özgürlüğün ne demek olduğunu. Atatürk olmasaydı, belki zaten adlarımız böyle olacaktı, vatan ne demek, özgür olmak ne demek bilmeyecektik. Kimimiz Fransız, kimimiz İtalyan, kimimiz de Yunan vatandaşı olacaktık, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmayacaktı.
Vatan işte bu yüzden kıymetlidir. Her gün üzerinde pervasızca yaşarsın, ama kıymetini bilmezsen, kaybettiğinde acısını çok çekersin. Vatan, dağlarda çiçekler açarsa güzeldir, kayalıklarda keçiler, kuzular gezerse güzeldir, sen bir çimende piknik yaparken uzaktaki bir köyden ezan sesi gelirse, ya da bir mahalleden arabanla geçerken davul zurna eşliğinde hem ağlayıp, hem giden bir gelin görürsen güzeldir, yani senin olduğunda güzeldir. Vatanın her bir karışı da aynı derecede güzeldir ve kıymetlidir. Kayası da, ağacı da, çağlayan pınarı da, gürül gürül akan deresi de. Çorak kayasını sevmezsen ve sahip çıkmazsan kalanı da gider elinden. Atatürk o yüzden demiştir ki; 'Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.' 'Keşke Yunan galip gelseydi' diyenler gibi, hali hazırda Yunan askerinin konuşlandığı 18 adaya '18 tane keçinin gezdiği kaya parçası' diyenlere ne diyelim? Hele de kadınsa, diyecek söz yok, zira vatan sevgisi de bu sevgiyi ve bağlılığı anlamak da herkese nasip olmaz. Çünkü 'Vatan sevgisi imandandır' der sevgili peygamberimiz. İman vatan sevgisini, vatan sevgisi imanı besler. O yüzden keçilerin gezdiği kayalık için de aynı şekilde savaşılır ve gerekirse ölünür, bütün bir ülke için de. Bu ayrıca hem geçmiş, hem de gelecek nesillere karşı vazifemizdir de. Bu toprakların her karışını kanlarıyla sulayanlar ahirette bizden hesap sorduğunda ne yüzle cevap veririz sonra?
Asude Havuzlu / diğer yazıları
- Mutluluk… / 22.11.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020