Vergi kanunlarımız 1950'den beri çeşitli değişikliklere uğramıştır. Fakat bu değişikliklerin hiç birisi de sosyal sınıflar arasındaki gelir dağılımını düzeltecek adaletsizliği ortadan kaldıracak düzeyde olmamıştır. Tam aksine vergiler gelir dağılımını bozucu etkiler yapmıştır. Çünkü bu güne kadar az veya çok herkesten almak amaçlanmış, bir kısım insanlardan almak, bir kısmına transfer etmek hiç amaçlanmamıştır. Halbuki bir verginin gelir dağılımını düzeltmesi sosyal adaleti sağlaması için yapılması gereken şudur. Toplumu ikiye ayıran "zenginlik çizgisi" çizmek bu çizginin üstünde kalanlardan alıp alttakilere vermektir.
Görülen o ki, vergileme anlayışımız çok yanlış. Vergi sistemimiz sadece gelir dağılımını bozmakla kalmıyor. Bunun yanında sanayileşmeyi engelliyor, piyasayı daraltıyor, mükellefleri zora sokuyor. Esasen vergide amaç üretimi artırmak toplumsal yararı maksimize etmek olmalıdır. Bunun gerçekleşmesi için devletin halkın elinden aldığı vergiyi daha yararlı alanlarda kullanması gerekir. Devlet halktan vergi alarak aldığı her lirayı öyle kullanmalıdır ki, halka sağladığı fayda halkın kullanmasından daha fazla olmalıdır.
Ekonominin bel kemiği ve tetikleyici unsuru vergilerdir. Devletin ekonomiye müdahalesi de yalnızca vergi yoluyla olmalıdır. Bilinmelidir ki, ekonomik faaliyetler ne kadar çok olursa, devlette o kadar çok vergi toplar. Onun için vergilerin ekonomik faaliyetleri artırıcı özellik taşımasına dikkat edilir. Aslında vergi anlayışının temelinde ihtiyaç fazlası (artık) yer almalıdır. İhtiyaçtan alınan vergi hem devlet için hem de halk için zararlıdır. Bundan dolayıdır ki, dünyanın en adaletsiz vergisi vasıtalı (dolaylı) vergilerdir. Çünkü bu vergiler mükellefin ödeme kabiliyetine göre tayin ve tespit edilmezler. Çoğu zaman mükellef vergi ödediğinin farkına bile varmaz. Onun için vergi adaletini gerçekleştirmek isteyenler ilk önce tüm vasıtalı vergileri kaldırmalıdır.
Türkiye'nin vasıtalı vergi konusunda da karnesi çok bozuk. Şöyle ki, toplam vergi gelirimizin %66'sı vasıtalı vergilerden oluşmaktadır. Bir başka deyişle, vasıtalı vergilerimiz vasıtalı vergilerden daha çoktur. Bu da vergi sistemimizin adaletsiz olduğunu gösteren en büyük göstergedir. Bütün gerçekler vergi sistemimizin yeniden ve acilen düzenlenmesini şart koşmaktadır. Hal böyle iken hükümet "geçici" ve "ek" vergileri birkaç yıl daha uzatmanın daha doğrusu "kalıcı" kılmanın yollarını arıyor. İMF yetkilileri 2004 yılı için ilave gelir artırıcı tedbirler alınması isteniyor. Tabii olarak bu yeni vergi demektir. Ecevit hükümetinin 1999 yılında koyduğu ve yalnızca deprem mağdurlarının yaralarının sarılmasında kullanılacak olan geçici vergilerin süresi 31 Aralık 2002'de dolmuştu. Fakat bu süre 31 Aralık 2003'e kadar uzatıldı. Ecevit hükümetinin geçici vergilerine bir de AKP iktidarı ek taşıt ve ek emlak vergisinin geçici vergilerini ilave edince, halkın ayakta duracak hali ve mecali kalmadı. Şimdi bu vergiler kalıcı hale gelirse ki çalışma ve niyet bu yöndedir. Halk tamamen perişan olacaktır.
Türkiye işverenler Sendikaları Konfederasyonu'nun verilerine göre Türkiye vergi yükünde ABD,Kanada, Japonya, gibi zengin ülkeleri bile geride bırakmış durumda. Türkiye OECD ülkeleri içinde 1985-2001 döneminde vergi yükünü en çok artıran ülke oldu. Verginin milli gelire oranı 1985 yılında yüzde 15.4 iken , bu oran 2001'de ek vergilerle yüzde 35.8'e 2002'de ise yüzde 37'e yükseldi.
O halde yapılması gereken geçici ve ek vergileri kalıcı hale getirmek yeni vergi koymak değil vergi yükünü azaltmaktır. Peki böyle bir davranış AKP iktidarından beklenir mi? Bence beklenmez. Çünkü seçimden önce BTP hariç AKP ve diğer partilerin hepsi "vergiyi yaygınlaştıracağız ve bu yolla vergi gelirlerini arttıracağız" demişti. Yani AKP bu konuda söylediğini yapıyor. "Madem ki öyle bırakın hükümet hiç olsun bu sözünü tutsun" diyeceğiz. Halka acıyoruz. Acıdığımız içinde bu gerçekleri hatırlatma gereği duyduk.
Görülen o ki, vergileme anlayışımız çok yanlış. Vergi sistemimiz sadece gelir dağılımını bozmakla kalmıyor. Bunun yanında sanayileşmeyi engelliyor, piyasayı daraltıyor, mükellefleri zora sokuyor. Esasen vergide amaç üretimi artırmak toplumsal yararı maksimize etmek olmalıdır. Bunun gerçekleşmesi için devletin halkın elinden aldığı vergiyi daha yararlı alanlarda kullanması gerekir. Devlet halktan vergi alarak aldığı her lirayı öyle kullanmalıdır ki, halka sağladığı fayda halkın kullanmasından daha fazla olmalıdır.
Ekonominin bel kemiği ve tetikleyici unsuru vergilerdir. Devletin ekonomiye müdahalesi de yalnızca vergi yoluyla olmalıdır. Bilinmelidir ki, ekonomik faaliyetler ne kadar çok olursa, devlette o kadar çok vergi toplar. Onun için vergilerin ekonomik faaliyetleri artırıcı özellik taşımasına dikkat edilir. Aslında vergi anlayışının temelinde ihtiyaç fazlası (artık) yer almalıdır. İhtiyaçtan alınan vergi hem devlet için hem de halk için zararlıdır. Bundan dolayıdır ki, dünyanın en adaletsiz vergisi vasıtalı (dolaylı) vergilerdir. Çünkü bu vergiler mükellefin ödeme kabiliyetine göre tayin ve tespit edilmezler. Çoğu zaman mükellef vergi ödediğinin farkına bile varmaz. Onun için vergi adaletini gerçekleştirmek isteyenler ilk önce tüm vasıtalı vergileri kaldırmalıdır.
Türkiye'nin vasıtalı vergi konusunda da karnesi çok bozuk. Şöyle ki, toplam vergi gelirimizin %66'sı vasıtalı vergilerden oluşmaktadır. Bir başka deyişle, vasıtalı vergilerimiz vasıtalı vergilerden daha çoktur. Bu da vergi sistemimizin adaletsiz olduğunu gösteren en büyük göstergedir. Bütün gerçekler vergi sistemimizin yeniden ve acilen düzenlenmesini şart koşmaktadır. Hal böyle iken hükümet "geçici" ve "ek" vergileri birkaç yıl daha uzatmanın daha doğrusu "kalıcı" kılmanın yollarını arıyor. İMF yetkilileri 2004 yılı için ilave gelir artırıcı tedbirler alınması isteniyor. Tabii olarak bu yeni vergi demektir. Ecevit hükümetinin 1999 yılında koyduğu ve yalnızca deprem mağdurlarının yaralarının sarılmasında kullanılacak olan geçici vergilerin süresi 31 Aralık 2002'de dolmuştu. Fakat bu süre 31 Aralık 2003'e kadar uzatıldı. Ecevit hükümetinin geçici vergilerine bir de AKP iktidarı ek taşıt ve ek emlak vergisinin geçici vergilerini ilave edince, halkın ayakta duracak hali ve mecali kalmadı. Şimdi bu vergiler kalıcı hale gelirse ki çalışma ve niyet bu yöndedir. Halk tamamen perişan olacaktır.
Türkiye işverenler Sendikaları Konfederasyonu'nun verilerine göre Türkiye vergi yükünde ABD,Kanada, Japonya, gibi zengin ülkeleri bile geride bırakmış durumda. Türkiye OECD ülkeleri içinde 1985-2001 döneminde vergi yükünü en çok artıran ülke oldu. Verginin milli gelire oranı 1985 yılında yüzde 15.4 iken , bu oran 2001'de ek vergilerle yüzde 35.8'e 2002'de ise yüzde 37'e yükseldi.
O halde yapılması gereken geçici ve ek vergileri kalıcı hale getirmek yeni vergi koymak değil vergi yükünü azaltmaktır. Peki böyle bir davranış AKP iktidarından beklenir mi? Bence beklenmez. Çünkü seçimden önce BTP hariç AKP ve diğer partilerin hepsi "vergiyi yaygınlaştıracağız ve bu yolla vergi gelirlerini arttıracağız" demişti. Yani AKP bu konuda söylediğini yapıyor. "Madem ki öyle bırakın hükümet hiç olsun bu sözünü tutsun" diyeceğiz. Halka acıyoruz. Acıdığımız içinde bu gerçekleri hatırlatma gereği duyduk.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018