Bu millet ne çektiyse, yabancı uzmanların tavsiyelerine uymaktan çekti. Yabancı uzmanlar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu günden itibaren, bizlere çeşitli konularda tavsiyede bulunuyorlar. Şu bir gerçek ki, her zaman, onların tavsiyelerine uyduğumuzda zarar, tam tersini yaptığımızda da kâr ettik. Ama yine de, yabancı uzmanların her sözünde bir hikmet arayan yöneticilerimiz olmuştur. Gerçi, o yöneticilerin kendileri bizden, fakat kafaları daima yabancılardan yana olmuştur. Onun için bu kişileri de yabancılara dahil edebiliriz.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk de, Amerika'dan bir grup uzman getirtti. Bu uzmanlar, Atatürk'e bir rapor takdim ettiler. Uzmanların raporuna göre, Türkiye'nin demiryolları, limanlar yapması, demir ve çelik üretmesi ekonomik değildi. Raporda "Türkiye demirin tonunu en ucuz 40.5 liraya, çeliğin tonunu ise 51 liraya üretebilir" deniliyordu. Halbuki o tarihlerde demirin tonunu 33 liradan, çeliğin tonunu 41 liradan ithal etme imkanı vardı. Buna dayanan yabancı uzmanlar, üretim yerine ithal etmenin daha karlı olduğunu söylüyorlardı.
Atatürk, bu tavsiyelere uydu mu? Hayır, Atatürk, meşhur Osmanlı diplomatı gibi, tavsiyeleri dinledi, fakat tam tersini yaptı. Demir-çelik fabrikalarının temellerini attı. Demiryolları ve limanların yapımını hızlandırdı. Atatürk'ün başlattığı bu sanayi ve bayındırlık hamlesinden birkaç yıl sonra, 2. Dünya Savaşı patlak verdi. Savaş, Batı ekonomisini tahrip etti. Demir ve çeliğin tonu bire on arttı.
Atatürk'e tavsiyelerini kabul ettiremeyen yabancı uzmanlar, maalesef, onun ölümünden sonra, tavsiyelerini emir telakki eden yöneticilere kavuştular. Bu yöneticiler, onların "Türkiye tarım ülkesidir, siz sadece tarımla uğraşın, sanayileşmek sizin için ekonomik değildir" yalanlarına kandılar. Tonlarca tarım ürünü ihraç ederek, küçük bir sanayi ürünü ithal etmeye razı oldular. Ne hazin tecellidir ki, bugün, sanayi konusunda söyledikleri yalanların, aynısını tarımda söylüyorlar. "Siz tarım ürünlerini çok pahalıya üretiyorsunuz, biz size daha ucuza satarız" diyerek, tarım üretiminden de vazgeçmemizi tavsiye ediyorlar.
Peki, sanayiden, tarımdan vazgeçtik. Ne ile meşgul olacağız, ne üreteceğiz, ne yiyip içeceğiz? Bu sefer başka bir terane: "Cennet gibi ülkeniz var, siz turizmle uğraşın. Bol para kazanır, zengin olursunuz". "Turizmle uğraşın" demek, "siz bize hizmet edin, hizmetçi olun" demekle eşanlamlıdır. Türkiye gibi koca bir ülkenin, turizmle ayakta kalabileceğini savunmak kadar ahmaklık olamaz.
Dünyanın hiçbir ülkesi turizm yatırımlarını temel yatırım olarak görmez. Turizm yatırımları tek alternatifli, sakat yatırımlardır. Turist gelirse kullanılır, gelmezse, boşu boşuna yatar. Nitekim, Türkiye, bu tavsiyelere uyarak, turizme büyük kaynak ayıran ülkeler arasındadır. Ama hiçbir zaman, ayırdığı kaynakla orantılı bir gelir elde edememiştir. Her turizm sezonunda "bu sene turizm gelirlerinde patlama olacak" diyerek nutuklar atılır. Fakat patlama gelirlerde değil, başka konularda olur.
Ekonomiyi kurtarmakla görevli Kemal Derviş de, turizm gelirleriyle ekonomini düzlüğe çıkacağına, daha doğrusu, yabancıların bu yöndeki tavsiyelerine inananlar arasında yer almaktadır. Bundan dolayı, "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" nı takdim ederken, "turizmde bol bol gol atacağız" demişti. Gerçekten turizmde bol bol gol atılıyor, ama ne yazık ki, bu goller, başkasının değil, Türk Milletinin kalesine atılıyor. Onun için diyoruz ki, "bu golleri yememek için Atatürk gibi yabancı uzmanların tavsiyelerinin tam tersini yapacak Kuvay-ı Milliyecilerin işbaşına geçmesi şarttır."
Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk de, Amerika'dan bir grup uzman getirtti. Bu uzmanlar, Atatürk'e bir rapor takdim ettiler. Uzmanların raporuna göre, Türkiye'nin demiryolları, limanlar yapması, demir ve çelik üretmesi ekonomik değildi. Raporda "Türkiye demirin tonunu en ucuz 40.5 liraya, çeliğin tonunu ise 51 liraya üretebilir" deniliyordu. Halbuki o tarihlerde demirin tonunu 33 liradan, çeliğin tonunu 41 liradan ithal etme imkanı vardı. Buna dayanan yabancı uzmanlar, üretim yerine ithal etmenin daha karlı olduğunu söylüyorlardı.
Atatürk, bu tavsiyelere uydu mu? Hayır, Atatürk, meşhur Osmanlı diplomatı gibi, tavsiyeleri dinledi, fakat tam tersini yaptı. Demir-çelik fabrikalarının temellerini attı. Demiryolları ve limanların yapımını hızlandırdı. Atatürk'ün başlattığı bu sanayi ve bayındırlık hamlesinden birkaç yıl sonra, 2. Dünya Savaşı patlak verdi. Savaş, Batı ekonomisini tahrip etti. Demir ve çeliğin tonu bire on arttı.
Atatürk'e tavsiyelerini kabul ettiremeyen yabancı uzmanlar, maalesef, onun ölümünden sonra, tavsiyelerini emir telakki eden yöneticilere kavuştular. Bu yöneticiler, onların "Türkiye tarım ülkesidir, siz sadece tarımla uğraşın, sanayileşmek sizin için ekonomik değildir" yalanlarına kandılar. Tonlarca tarım ürünü ihraç ederek, küçük bir sanayi ürünü ithal etmeye razı oldular. Ne hazin tecellidir ki, bugün, sanayi konusunda söyledikleri yalanların, aynısını tarımda söylüyorlar. "Siz tarım ürünlerini çok pahalıya üretiyorsunuz, biz size daha ucuza satarız" diyerek, tarım üretiminden de vazgeçmemizi tavsiye ediyorlar.
Peki, sanayiden, tarımdan vazgeçtik. Ne ile meşgul olacağız, ne üreteceğiz, ne yiyip içeceğiz? Bu sefer başka bir terane: "Cennet gibi ülkeniz var, siz turizmle uğraşın. Bol para kazanır, zengin olursunuz". "Turizmle uğraşın" demek, "siz bize hizmet edin, hizmetçi olun" demekle eşanlamlıdır. Türkiye gibi koca bir ülkenin, turizmle ayakta kalabileceğini savunmak kadar ahmaklık olamaz.
Dünyanın hiçbir ülkesi turizm yatırımlarını temel yatırım olarak görmez. Turizm yatırımları tek alternatifli, sakat yatırımlardır. Turist gelirse kullanılır, gelmezse, boşu boşuna yatar. Nitekim, Türkiye, bu tavsiyelere uyarak, turizme büyük kaynak ayıran ülkeler arasındadır. Ama hiçbir zaman, ayırdığı kaynakla orantılı bir gelir elde edememiştir. Her turizm sezonunda "bu sene turizm gelirlerinde patlama olacak" diyerek nutuklar atılır. Fakat patlama gelirlerde değil, başka konularda olur.
Ekonomiyi kurtarmakla görevli Kemal Derviş de, turizm gelirleriyle ekonomini düzlüğe çıkacağına, daha doğrusu, yabancıların bu yöndeki tavsiyelerine inananlar arasında yer almaktadır. Bundan dolayı, "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" nı takdim ederken, "turizmde bol bol gol atacağız" demişti. Gerçekten turizmde bol bol gol atılıyor, ama ne yazık ki, bu goller, başkasının değil, Türk Milletinin kalesine atılıyor. Onun için diyoruz ki, "bu golleri yememek için Atatürk gibi yabancı uzmanların tavsiyelerinin tam tersini yapacak Kuvay-ı Milliyecilerin işbaşına geçmesi şarttır."
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018