“Tarih tekerrürden (tekrardan) ibarettir” veya İbn-i Haldun’un “Geçmiş ve gelecek suyun suya benzediği gibi birbirine benzer” sözleri ne kadar klişe olsa da gerçeği yansıtması bakımından klasiktir.
AKP iktidarı zamanında yabancılara toprak satışı konusunda bu kadar hesapsız ve sorumsuz davranması geçmişte yaşadığımız çok acı tecrübelerden hiç ders alınmadığını ispatlıyor. Ülkeyi yönetenler veya talip olanların olmazsa olmazlarından birisi de milli tarih şuuruna sahip olmalarıdır. Siyasiler, tarih bilgilerini sadece nutuk atarken veya misallerini zenginleştirmekten ziyade idari kararları alırken bir meşale gibi kullanmaları içindir.
Ege bölgesi yabancıların özellikle İngiliz ve Rumların ilgi gösterdiği bir bölgedir. Aydın’ın Didim ilçesinde ve Fethiye’de elektrik ve su faturalarının İngilizce gönderildiğini biliyoruz. Didim’de yaşayan bir esnafla sohbetimizde, “İngilizler ilçenizi mesken tuttuğundan beri işleriniz nasıl? İyi mi?” soruma karşılık “İngilizler yerli halktan hiçbir şey satın almıyor. Oluşturdukları yaşam alanlarına İngiltere’den her gün uçaklarla ihtiyaçlarını karşılıyorlar” demişti. Yani bir koloni kurmuşlar.
“İngilizler 1866 yasasından sonra bölgede toprak satın almayı hızlandırdılar. 1868 yılında İzmir yakınlarında tarıma elverişli bütün toprakların en az üçte biri İngilizlerin tapulu malı haline geldi. 1877 Osmanlı-Rus harbi sonrası İngilizlerin satın aldığı topraklar o kadar genişledi ki, 1878 yılında İzmir yakınlarında tarıma elverişli bütün topraklar, 41 İngiliz tüccarın eline geçti. Bu arada diğer ülkelerin tüccarları da toprak satın almaya başladılar.” (Kaynak: Barbarlığın Kaynağı Petrol/Suat Parlar/ S:130)
Aynı kitapta İngilizlerin 1857-1892 yılları arasında aralarında W.G Maltass: 122.592 dönüm, R.Wilkin: 130.228 dönüm D.Baltazzi: 247.000 dönüm toprak aldığı belli başlı İngiliz tüccarların toplamı 2 Milyon 800 bin dönüme ulaştığı bilgisi mevcuttur. Buna Rus, Ermeni, Yahudi sermayedarların aldığı araziler de eklenince toplam rakam 5-6 milyon dönümü buluyor. Tarıma elverişli araziler yabancıların eline geçince yerli halk köle oldu. O devirde Ege’de 13 bin 500 köleden bahsediliyor ki bunların tamamı Anadolu insanıdır. Yabancılar bugün olduğu gibi elde ettikleri muazzam servetlerini İngiltere’ye aktardılar.
Eskiden olduğu gibi tarlalarını işlemek isteyen Türkler, hemen Hristiyan bir tefecinin eline düşüyor ve eninde sonunda toprağını satmak zorunda bırakılıyor. (a.g.e s:132) Bu konuda da maalesef bir hatıram var. Geçen sene Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı Gelemiş köyündeydim. Eski ismi Patara olan bu köyde TV programı çekimleri için bizi gezdiren şoförle sohbet esnasında her geçtiğimiz köyün antik, Türkçe ve haczedilen bankanın adıyla olmak üzere üç farklı isimle anıldığını söylemişti. Özellikle bölgede Yunan Kilisesine ait bir bankanın bu yöntemle beraber birçok köyü haczettiğinden söz etti. Köylülerin ürettiği para etmeyince bankalara borçlanıyorlar. Borçlarını ödeyemeyince de tarlaları yok pahasına bankalara devretmek zorunda kalıyorlar. Geçmişte uygulanan planlar günümüzde tekrar ediyor.
İngilizler Ege’de idareleri altındaki toprakları koruyabilmek ve üretilen ürünleri İzmir Limanı’na rahatça taşımak için Osmanlı’daki İlk demiryolu hattı olan İzmir-Aydın hattını inşa ettiler. Aydın Demiryolu Şirketi adıyla işletilen tren hattına Osmanlı mahkemeleri karışamıyordu. Ayrı, bağımsız bir cumhuriyet kurulmuştu. İngilizler Ege’deki çıkarlarını sağlamlaştırmak için Rumlarla işbirliğine gittiler. Yunanistan’dan çok sayıda Rum Batı Anadolu’ya yerleştirildi. İzmir’in işgali aslında 15 Mayıs 1919 değildir. Asıl işgal soğuk savaşların başladığı toprak satışı yasasının çıktığı 1866 yılıdır. 1919 işgali doğal bir sonuçtur. İşin kolay tarafıdır. Dikkat edilirse önce yasal bir düzenleme ardından toprak satışları, demiryollarının inşaatı, Rumların Ege’ye yerleştirilmeleri, Türklerin işçi-köle haline getirilmeleri ve sonuçta fiili askeri işgal sürecinin tamamlanmasıyla savaş sırasında yapılan Yunan mezalimleri bir zincirleme reaksiyon olarak peşi sıra gerçekleşmiştir.
İşte, Prof. Dr. Haydar Baş, bu zincirlerin kırılması için Milli Ekonomi Modelini kaleme almıştır. Uygulamak ve bu esarete son vermek için de BTP’yi kurmuştur. Çünkü siyasi bağımsızlık, öncelikle ekonomik bağımsızlıktan geçer.
AKP iktidarı zamanında yabancılara toprak satışı konusunda bu kadar hesapsız ve sorumsuz davranması geçmişte yaşadığımız çok acı tecrübelerden hiç ders alınmadığını ispatlıyor. Ülkeyi yönetenler veya talip olanların olmazsa olmazlarından birisi de milli tarih şuuruna sahip olmalarıdır. Siyasiler, tarih bilgilerini sadece nutuk atarken veya misallerini zenginleştirmekten ziyade idari kararları alırken bir meşale gibi kullanmaları içindir.
Ege bölgesi yabancıların özellikle İngiliz ve Rumların ilgi gösterdiği bir bölgedir. Aydın’ın Didim ilçesinde ve Fethiye’de elektrik ve su faturalarının İngilizce gönderildiğini biliyoruz. Didim’de yaşayan bir esnafla sohbetimizde, “İngilizler ilçenizi mesken tuttuğundan beri işleriniz nasıl? İyi mi?” soruma karşılık “İngilizler yerli halktan hiçbir şey satın almıyor. Oluşturdukları yaşam alanlarına İngiltere’den her gün uçaklarla ihtiyaçlarını karşılıyorlar” demişti. Yani bir koloni kurmuşlar.
“İngilizler 1866 yasasından sonra bölgede toprak satın almayı hızlandırdılar. 1868 yılında İzmir yakınlarında tarıma elverişli bütün toprakların en az üçte biri İngilizlerin tapulu malı haline geldi. 1877 Osmanlı-Rus harbi sonrası İngilizlerin satın aldığı topraklar o kadar genişledi ki, 1878 yılında İzmir yakınlarında tarıma elverişli bütün topraklar, 41 İngiliz tüccarın eline geçti. Bu arada diğer ülkelerin tüccarları da toprak satın almaya başladılar.” (Kaynak: Barbarlığın Kaynağı Petrol/Suat Parlar/ S:130)
Aynı kitapta İngilizlerin 1857-1892 yılları arasında aralarında W.G Maltass: 122.592 dönüm, R.Wilkin: 130.228 dönüm D.Baltazzi: 247.000 dönüm toprak aldığı belli başlı İngiliz tüccarların toplamı 2 Milyon 800 bin dönüme ulaştığı bilgisi mevcuttur. Buna Rus, Ermeni, Yahudi sermayedarların aldığı araziler de eklenince toplam rakam 5-6 milyon dönümü buluyor. Tarıma elverişli araziler yabancıların eline geçince yerli halk köle oldu. O devirde Ege’de 13 bin 500 köleden bahsediliyor ki bunların tamamı Anadolu insanıdır. Yabancılar bugün olduğu gibi elde ettikleri muazzam servetlerini İngiltere’ye aktardılar.
Eskiden olduğu gibi tarlalarını işlemek isteyen Türkler, hemen Hristiyan bir tefecinin eline düşüyor ve eninde sonunda toprağını satmak zorunda bırakılıyor. (a.g.e s:132) Bu konuda da maalesef bir hatıram var. Geçen sene Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı Gelemiş köyündeydim. Eski ismi Patara olan bu köyde TV programı çekimleri için bizi gezdiren şoförle sohbet esnasında her geçtiğimiz köyün antik, Türkçe ve haczedilen bankanın adıyla olmak üzere üç farklı isimle anıldığını söylemişti. Özellikle bölgede Yunan Kilisesine ait bir bankanın bu yöntemle beraber birçok köyü haczettiğinden söz etti. Köylülerin ürettiği para etmeyince bankalara borçlanıyorlar. Borçlarını ödeyemeyince de tarlaları yok pahasına bankalara devretmek zorunda kalıyorlar. Geçmişte uygulanan planlar günümüzde tekrar ediyor.
İngilizler Ege’de idareleri altındaki toprakları koruyabilmek ve üretilen ürünleri İzmir Limanı’na rahatça taşımak için Osmanlı’daki İlk demiryolu hattı olan İzmir-Aydın hattını inşa ettiler. Aydın Demiryolu Şirketi adıyla işletilen tren hattına Osmanlı mahkemeleri karışamıyordu. Ayrı, bağımsız bir cumhuriyet kurulmuştu. İngilizler Ege’deki çıkarlarını sağlamlaştırmak için Rumlarla işbirliğine gittiler. Yunanistan’dan çok sayıda Rum Batı Anadolu’ya yerleştirildi. İzmir’in işgali aslında 15 Mayıs 1919 değildir. Asıl işgal soğuk savaşların başladığı toprak satışı yasasının çıktığı 1866 yılıdır. 1919 işgali doğal bir sonuçtur. İşin kolay tarafıdır. Dikkat edilirse önce yasal bir düzenleme ardından toprak satışları, demiryollarının inşaatı, Rumların Ege’ye yerleştirilmeleri, Türklerin işçi-köle haline getirilmeleri ve sonuçta fiili askeri işgal sürecinin tamamlanmasıyla savaş sırasında yapılan Yunan mezalimleri bir zincirleme reaksiyon olarak peşi sıra gerçekleşmiştir.
İşte, Prof. Dr. Haydar Baş, bu zincirlerin kırılması için Milli Ekonomi Modelini kaleme almıştır. Uygulamak ve bu esarete son vermek için de BTP’yi kurmuştur. Çünkü siyasi bağımsızlık, öncelikle ekonomik bağımsızlıktan geçer.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cihat Tekin / diğer yazıları
- İkinci Trump dönemi nelere gebe? / 11.11.2024
- İç cephe nasıl tahkim edilir? / 04.11.2024
- Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu / 03.11.2024
- Çözüm değil çözülme süreci / 25.10.2024
- Hazine üzerinde oturan dilenci olmayalım / 20.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor -2- / 13.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor / 06.10.2024
- Siper savaşları out Siber savaşları in / 23.09.2024
- Açlık sınırı = asgari ücret + 10.268 TL / 19.09.2024
- Lütfen herkes işini yapsın / 14.09.2024
- İç cephe nasıl tahkim edilir? / 04.11.2024
- Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu / 03.11.2024
- Çözüm değil çözülme süreci / 25.10.2024
- Hazine üzerinde oturan dilenci olmayalım / 20.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor -2- / 13.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor / 06.10.2024
- Siper savaşları out Siber savaşları in / 23.09.2024
- Açlık sınırı = asgari ücret + 10.268 TL / 19.09.2024
- Lütfen herkes işini yapsın / 14.09.2024