Bu noktada Dünya Bankası'nın, IMF'nin (evet zaten sizin yönteminizi biliyoruz, yapacağınız iş budur, onu da biliryoruz) dediği noktada, hiç kimse kalkıp da niyet mektubu, asker mektubu, bilmem ne mektubu gibi kavramlarla haddini aşmasın. Sayısı 600 bini bulan bir kesimle ilgili, oturup da Mayıs ayına söz verdik diye çala kalem kanun hazırlanmaz. Böylesi bir kanunu Türkiye'nin hafife alma hakkı yoktur. Kim bu kanunun Mayıs sonuna kadar çıkarılması konusunda IMF'ye taahhütte bulunduysa,oraya imza atan düşünecek onu, eğer sorumluluğunu yerine getirmediyse... Ben gerek IMF gerekse Dünya Bankası ile görüşmelerimizde tüm bunları anlattım.
Özelleştirme Bakanı olarak aslında benden beklenilen, (herşey serbestleşsin devlet tamamen çekilsin) diye ama düzenleme yaparken, diyelim - hangi uluslararası sigara fabrikası, dünyanın neresinden, dilediği kadar tütünü getirsin, bu serbestliğin gereğidir- dersek, böyle noktalarda devletin bir sınırı koyması lazım, kendi üretimimize ilişkin karar alması lazım. Ayrıca, dünyanın falan ülkesinden kalitesine bakılmadan, tütünü Türkiye'ye getirip de yatırım yapıyor, yabancı sermaye kaçmasın mantığı ile hareket edersek, sigara içiçi vatandaşı da üç beş sigara fabrikasının kucağına atmış oluruz. Hem üreticimizi teslim etmiş oluruz hem de vatandaşın sağlığı ile oynamış oluruz. O zaman Türkiye'ye yapacakları yatırımın getirisi ile çiftçinin kaderi ve tüketicilerin sağlığı için ne olursa olsun demem. Bunu Derviş, IMF ve Dünya Bankası'na ifade ettim."
Gazetecilerin, IMF'ye verilen niye mektubunda üç parti liderinin de imzasının bulunduğunu hatırlatmaları üzerine, Yalova, şunları söyledi:
"Üç liderin imzası olabilir. Üç lider, sonuçta siyasi otoritenin başı olan kişilerdir. Bu insanlar da zaten, beni bu alanda görevlendirdikleri için, (600 bin üretici ne olursa olsun) demeyecek insanlardır."