1990'larda Sovyetler Birliği kendi iç çelişkileri yüzünden yıkıldı. Memnun olması gereken Amerika paniğe kapıldı. Çünkü Sovyetler'in yıkılması sonucu; uzun çabalarla kurulmuş bulunan nükleer denge bozulmuş ve bir vakum meydana gelmişti. Meydana gelen vakum tehlikeli idi çünkü mutlaka birileri tarafından doldurulacaktı, bunun kontrol edilmesi gerekiyordu. Boşluğu doldurmaya iki aday vardı.
A) Sovyetlerin hemen etrafındaki Humeyni-Taliban-Vehhabî türü radikal İslâm;
B) Sovyetleri meydana getiren farklı etnisitelerin canlanacak aşırı milliyetçi hisleri.
İki şık da "global" düzenin tek patronu olmaya soyunan Amerika için istenmeyen alternatiflerdi. Amerika Hıristiyan idi. İslâm'ı kabul etmesi düşünülemezdi ve milliyetçi duygular, kurmayı düşündüğü imparatorluğu için en tehlikeli unsurdu.
Bölge halkı ezici çoğunluğu ile Müslümandı.
O halde her şeyden önce ikisini de, yâni "hem Amerika'ya göre aşırı İslâmı, hem de aşırı milliyetçiliği" aynı anda kontrol edecek, kabul edilebilir sınırlar içinde bulunmasını sağlayacak hem de yeni toplukluların duygularını bir süre için tatmin edecek yeni bir formül geliştirilmeliydi.
"Batının dünyadaki varlığı, neredeyse tanım gereği, bir tür karşılık yaratmaya mahkûm bulunuyor...... İşte tam da bu nedenle, Sovyetler Birliği'nin çöküşü, eski komünist düzene yönelik özel bir sevgiden dolayı değil, Moskova'nın uluslararası politikada aniden safdışı kalmasıyla birlikte küçük devletlerin seçeneklerini kısıtladığı için; pek çok üçüncü dünya ülkesinin rahatını kaçırmıştır..... Peki bu boşluğu İslâm mı dolduracaktır? ..... Muhtemelen İslâm, karşılaştırılabileceği diğer dinlere kıyasla, devletle ve toplumla kurumsal olarak daha köklü biçimde bütünleşmiş durumdadır. Bu da ona, Batı'dan ayrı bir kültürel kuvvet olarak daha kalıcı bir güç kazandırır ve batılılaşmanın baskınları ile saldırılarına geçit vermeme imkânını arttırır.... Komünizm'in çöküşüyle birlikte geniş bir coğrafî bölgeye yayılmış insanlar arasında böylesine tutarlı bir bütün oluşturan ve Batı'ya karşı radikal İslâm'ınki kadar kuvvetli ve açık bir şekilde sistemli bir eleştiri yönelten başka bir inanç sistemi yoktur." ("Kuşatılanlar.İslâm ve Batının Jeopolitiği". Graham Fuller. Sabah Kitapları 1996 İstanbul. Sayfa 2)
"Amerikan önceliğine İslâmcı kökten dincilikten gelebilecek olası bir meydan okuma, bu istikrarsız bölgedeki sorunun bir parçası olabilir. İslâmcı kökten dincilik, dinsel düşmanlığı Amerikan yaşam biçimine karşı istismar ederek ve Arap-İsrail anlaşmazlığından yararlanarak çeşitli Batı yanlısı Ortadoğu hükümetlerine zarar verebilir ve nihayet özellikle Basra Körfezi'nde Amerika'nın bölgesel çıkarlarını tehlikeye atabilirdi. Ne var ki, siyasal bağlılık olmadan ve gerçekten güçlü tek bir İslâmi devletin yokluğu durumunda, İslâmcı kökten dincilikten gelecek bir meydan okuma, bir jeopolitik merkezden yoksun olacak ve bu nedenle kendisini yaygın şiddet olaylarıyla ifade edecektir." ("Büyük Satranç Tahtası". Zbigniew Brzezisnski. Sabah Kitapları. İstanbul 1998 Sayfa 51)
Bütün bu akıl yürütmeler sonucu her derde devâ olacağı varsayılan harika bir formül geliştirildi; Ilımlı İslâm...
Bu formül yâni "Amerikan tipi Müslümanlık" hem din içindeki aşırı uçları kontrol altına alacak hem de dinin dalga etkisi ile milliyetçi duyguları körüklemesinin önüne geçecekti.
"Orta Asya'da ulusal özlemler daha zayıf olmuş olabilirdi, ancak burada bu halklar aşamalı olarak artan ve başka yerlerde artık sömürgelerin terk edildiği bilgisiyle yoğunlaşan bir İslâmî kimlikle ateşlenmişlerdi." (Brzezisnski. Sayfa 12)
O halde bir çekirdek halinde kalmış bulunan ve yine de içinde çeşitli din ve milliyetten azınlıklara sahip bulunan Rusya Federasyonu, eski Sovyet ülkelerinin hemen dışından başlayan ve Sovyetlerin eski sömürgelerini ihtiva eden geniş bir kuşak ile çepeçevre sarmalanmalı, kuşatılmalıydı.
Projeye isim takmak pek öyle zor olmadı. İslâm'ın başat renginden mülhem "Yeşil Kuşak Projesi" işte böyle doğdu.
Şimdi bütün iş bu projeyi uygulamak için bölgede "pilot" ülke ve bu ülkede de "Amerikan emellerine hizmet" edecek "pilot" isimler bulmaya kalmıştı.
A) Sovyetlerin hemen etrafındaki Humeyni-Taliban-Vehhabî türü radikal İslâm;
B) Sovyetleri meydana getiren farklı etnisitelerin canlanacak aşırı milliyetçi hisleri.
İki şık da "global" düzenin tek patronu olmaya soyunan Amerika için istenmeyen alternatiflerdi. Amerika Hıristiyan idi. İslâm'ı kabul etmesi düşünülemezdi ve milliyetçi duygular, kurmayı düşündüğü imparatorluğu için en tehlikeli unsurdu.
Bölge halkı ezici çoğunluğu ile Müslümandı.
O halde her şeyden önce ikisini de, yâni "hem Amerika'ya göre aşırı İslâmı, hem de aşırı milliyetçiliği" aynı anda kontrol edecek, kabul edilebilir sınırlar içinde bulunmasını sağlayacak hem de yeni toplukluların duygularını bir süre için tatmin edecek yeni bir formül geliştirilmeliydi.
"Batının dünyadaki varlığı, neredeyse tanım gereği, bir tür karşılık yaratmaya mahkûm bulunuyor...... İşte tam da bu nedenle, Sovyetler Birliği'nin çöküşü, eski komünist düzene yönelik özel bir sevgiden dolayı değil, Moskova'nın uluslararası politikada aniden safdışı kalmasıyla birlikte küçük devletlerin seçeneklerini kısıtladığı için; pek çok üçüncü dünya ülkesinin rahatını kaçırmıştır..... Peki bu boşluğu İslâm mı dolduracaktır? ..... Muhtemelen İslâm, karşılaştırılabileceği diğer dinlere kıyasla, devletle ve toplumla kurumsal olarak daha köklü biçimde bütünleşmiş durumdadır. Bu da ona, Batı'dan ayrı bir kültürel kuvvet olarak daha kalıcı bir güç kazandırır ve batılılaşmanın baskınları ile saldırılarına geçit vermeme imkânını arttırır.... Komünizm'in çöküşüyle birlikte geniş bir coğrafî bölgeye yayılmış insanlar arasında böylesine tutarlı bir bütün oluşturan ve Batı'ya karşı radikal İslâm'ınki kadar kuvvetli ve açık bir şekilde sistemli bir eleştiri yönelten başka bir inanç sistemi yoktur." ("Kuşatılanlar.İslâm ve Batının Jeopolitiği". Graham Fuller. Sabah Kitapları 1996 İstanbul. Sayfa 2)
"Amerikan önceliğine İslâmcı kökten dincilikten gelebilecek olası bir meydan okuma, bu istikrarsız bölgedeki sorunun bir parçası olabilir. İslâmcı kökten dincilik, dinsel düşmanlığı Amerikan yaşam biçimine karşı istismar ederek ve Arap-İsrail anlaşmazlığından yararlanarak çeşitli Batı yanlısı Ortadoğu hükümetlerine zarar verebilir ve nihayet özellikle Basra Körfezi'nde Amerika'nın bölgesel çıkarlarını tehlikeye atabilirdi. Ne var ki, siyasal bağlılık olmadan ve gerçekten güçlü tek bir İslâmi devletin yokluğu durumunda, İslâmcı kökten dincilikten gelecek bir meydan okuma, bir jeopolitik merkezden yoksun olacak ve bu nedenle kendisini yaygın şiddet olaylarıyla ifade edecektir." ("Büyük Satranç Tahtası". Zbigniew Brzezisnski. Sabah Kitapları. İstanbul 1998 Sayfa 51)
Bütün bu akıl yürütmeler sonucu her derde devâ olacağı varsayılan harika bir formül geliştirildi; Ilımlı İslâm...
Bu formül yâni "Amerikan tipi Müslümanlık" hem din içindeki aşırı uçları kontrol altına alacak hem de dinin dalga etkisi ile milliyetçi duyguları körüklemesinin önüne geçecekti.
"Orta Asya'da ulusal özlemler daha zayıf olmuş olabilirdi, ancak burada bu halklar aşamalı olarak artan ve başka yerlerde artık sömürgelerin terk edildiği bilgisiyle yoğunlaşan bir İslâmî kimlikle ateşlenmişlerdi." (Brzezisnski. Sayfa 12)
O halde bir çekirdek halinde kalmış bulunan ve yine de içinde çeşitli din ve milliyetten azınlıklara sahip bulunan Rusya Federasyonu, eski Sovyet ülkelerinin hemen dışından başlayan ve Sovyetlerin eski sömürgelerini ihtiva eden geniş bir kuşak ile çepeçevre sarmalanmalı, kuşatılmalıydı.
Projeye isim takmak pek öyle zor olmadı. İslâm'ın başat renginden mülhem "Yeşil Kuşak Projesi" işte böyle doğdu.
Şimdi bütün iş bu projeyi uygulamak için bölgede "pilot" ülke ve bu ülkede de "Amerikan emellerine hizmet" edecek "pilot" isimler bulmaya kalmıştı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002