Geçtiğimiz Salı günü 11 Eylül saldırılarının 11. yıldönümüydü…
Malum, tam 11 yıl önce Amerikan havayollarına ait 2 uçak Dünya Ticaret Merkezi’ne çarparak ikiz kuleleri yerle bir etmiş ve binlerce insan ölmüştü.
ABD, bu saldırıları bahane ederek suçu İslam dünyasına atmış ve önce Afganistan’ı ardından da Irak’ı işgal gerek olayla hiçbir alakası olmayan milyonlarca masum insanı katletmişti.
Eğer ABD, 11 Eylül saldırılarından sonra bu saldırıyı yapanlara odaklanıp, istihbarat çalışmasıyla failleri bulmaya çalışsaydı ve suçluları cezalandırsaydı o zaman şüphelenmeyebilirdik, hakkını arıyor derdik.
Ama hiç de böyle olmadı. ABD, saldırılardan hemen sonra yaptığı işgallerde sergilediği katliamlar, işkenceler, tecavüzlerle böyle bir derdi olmadığını ispatlamış oldu.
Meğer 11 Eylül ABD için sadece bahaneymiş.
ABD, 11 Eylülü bir fırsat bilip, saldırılardan önce resmi ortamlarda dolaşan Büyük Ortadoğu Projesi haritasını uygulamaya koyuldu.
Sadece bu hadise bile 11 Eylül olaylarının faillerinin kim olduğunu göstermektedir.
Proje hazır, harita hazır, hangi ülkelerin kaç parçaya bölüneceği belli, geriye sadece bir kıvılcım kalıyor ve açıkça görülüyor ki bu kıvılcım 11 Eylül saldırılarıdır.
Bilinen bir gerçektir ki, bir terör olayının faili, o terör eylemi neticesinde en çok faydayı elde edendir. 11 Eylül saldırılarından zarar gören, İslam ülkeleri oldu, Müslümanlar oldu; İslam coğrafyasına yerleşen ise ABD ve yandaşları oldu. Yani en büyük faydayı gören ABD ve BOP kapsamında ABD’yi taşeron olarak kullanan iradelerdir.
11 Eylül saldırıları olduğu gün İsrail kökenli olanların hiçbirinin işe gelmemesi de ayrıca dikkat çekici bir hadisedir.
Biz sonuçlara bakarak bu neticeye ulaşıyoruz ama ABD’de en üst düzeyde yaşanan tartışmalar da bu işin ABD’nin içinden olabileceğini doğrulamaktadır.
ABD’de birçok parlamenter, birçok yorumcu, yazar, ABD’nin bilgisi olmadan böyle saldırının olamayacağı yönünde açıklamalarda bulundu, hatta bu yorumlarla ilgili belgeseller bile yapıldı.
Akla şu soru gelebilir: Bir ülkenin yetkilileri kendi insanına bu katliamı reva görür mü?
Eğer Ehl-i Beyt sevdasıyla yoğrulmuş bir İslam medeniyetinden bahsediyorsak bu mümkün değil ama batı medeniyeti ve onun taşeronlarından bahsediyorsak elbette ki bu mümkündür.
Batının sistemi, belli sermaye sahiplerinin muhafazası için oluşmuştur. Zaten ismine kapitalizm denmesinin temel nedeni de budur.
Para sahipleri bir ilaç için denek arıyorsa, ABD insanı bile denek olarak kullanılmaktadır. Hatırlarsanız, meşhur Katrina kasırgasında New Orleans’ta zengin aileler kurtarılmış geri kalanlar ise ölüme terkedilmiştir, üstelik Irak’ta katliam tecrübesi edinmiş ABD askerleri buraya gönderilerek ağır silahlarla vur emri verilmiştir.
Batı medeniyetinin temelinde “gayeye ulaşmada her yol mübahtır” anlayışı vardır.
O bir hedefe ulaşabilmek için kendi insanını da katleder, kendi binalarını da yıkar, kendi ülkesini de işgal eder, batı medeniyeti budur.
Onların karakterinde bunlar var da bizimkilere ne oluyor? İşgal edilen, bölünen parçalanan İslam ülkeleri, katledilen Müslümanlar, bizlerin bunlarla kol kola ne işimiz var?
Bırakalım bu “Deccal ahlakını” da, Ehl-i Beyt çizgisinde yeniden tarihimizdeki misyonumuza kavuşalım.
Malum, tam 11 yıl önce Amerikan havayollarına ait 2 uçak Dünya Ticaret Merkezi’ne çarparak ikiz kuleleri yerle bir etmiş ve binlerce insan ölmüştü.
ABD, bu saldırıları bahane ederek suçu İslam dünyasına atmış ve önce Afganistan’ı ardından da Irak’ı işgal gerek olayla hiçbir alakası olmayan milyonlarca masum insanı katletmişti.
Eğer ABD, 11 Eylül saldırılarından sonra bu saldırıyı yapanlara odaklanıp, istihbarat çalışmasıyla failleri bulmaya çalışsaydı ve suçluları cezalandırsaydı o zaman şüphelenmeyebilirdik, hakkını arıyor derdik.
Ama hiç de böyle olmadı. ABD, saldırılardan hemen sonra yaptığı işgallerde sergilediği katliamlar, işkenceler, tecavüzlerle böyle bir derdi olmadığını ispatlamış oldu.
Meğer 11 Eylül ABD için sadece bahaneymiş.
ABD, 11 Eylülü bir fırsat bilip, saldırılardan önce resmi ortamlarda dolaşan Büyük Ortadoğu Projesi haritasını uygulamaya koyuldu.
Sadece bu hadise bile 11 Eylül olaylarının faillerinin kim olduğunu göstermektedir.
Proje hazır, harita hazır, hangi ülkelerin kaç parçaya bölüneceği belli, geriye sadece bir kıvılcım kalıyor ve açıkça görülüyor ki bu kıvılcım 11 Eylül saldırılarıdır.
Bilinen bir gerçektir ki, bir terör olayının faili, o terör eylemi neticesinde en çok faydayı elde edendir. 11 Eylül saldırılarından zarar gören, İslam ülkeleri oldu, Müslümanlar oldu; İslam coğrafyasına yerleşen ise ABD ve yandaşları oldu. Yani en büyük faydayı gören ABD ve BOP kapsamında ABD’yi taşeron olarak kullanan iradelerdir.
11 Eylül saldırıları olduğu gün İsrail kökenli olanların hiçbirinin işe gelmemesi de ayrıca dikkat çekici bir hadisedir.
Biz sonuçlara bakarak bu neticeye ulaşıyoruz ama ABD’de en üst düzeyde yaşanan tartışmalar da bu işin ABD’nin içinden olabileceğini doğrulamaktadır.
ABD’de birçok parlamenter, birçok yorumcu, yazar, ABD’nin bilgisi olmadan böyle saldırının olamayacağı yönünde açıklamalarda bulundu, hatta bu yorumlarla ilgili belgeseller bile yapıldı.
Akla şu soru gelebilir: Bir ülkenin yetkilileri kendi insanına bu katliamı reva görür mü?
Eğer Ehl-i Beyt sevdasıyla yoğrulmuş bir İslam medeniyetinden bahsediyorsak bu mümkün değil ama batı medeniyeti ve onun taşeronlarından bahsediyorsak elbette ki bu mümkündür.
Batının sistemi, belli sermaye sahiplerinin muhafazası için oluşmuştur. Zaten ismine kapitalizm denmesinin temel nedeni de budur.
Para sahipleri bir ilaç için denek arıyorsa, ABD insanı bile denek olarak kullanılmaktadır. Hatırlarsanız, meşhur Katrina kasırgasında New Orleans’ta zengin aileler kurtarılmış geri kalanlar ise ölüme terkedilmiştir, üstelik Irak’ta katliam tecrübesi edinmiş ABD askerleri buraya gönderilerek ağır silahlarla vur emri verilmiştir.
Batı medeniyetinin temelinde “gayeye ulaşmada her yol mübahtır” anlayışı vardır.
O bir hedefe ulaşabilmek için kendi insanını da katleder, kendi binalarını da yıkar, kendi ülkesini de işgal eder, batı medeniyeti budur.
Onların karakterinde bunlar var da bizimkilere ne oluyor? İşgal edilen, bölünen parçalanan İslam ülkeleri, katledilen Müslümanlar, bizlerin bunlarla kol kola ne işimiz var?
Bırakalım bu “Deccal ahlakını” da, Ehl-i Beyt çizgisinde yeniden tarihimizdeki misyonumuza kavuşalım.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Suçlar, 10. Yargı Paketi ile önlenebilir mi? / 05.06.2025
- Mücadele enflasyonla mı, vatandaşla mı? / 04.06.2025
- “Cezasızlık algısı” iktidara yakın olanlarda var! / 03.06.2025
- Yüksek faizle üretim ekonomisi olmaz, işsizlik azalmaz! / 31.05.2025
- ‘Anayasanın hangi maddesi?’ dendiğinde İmralı’dan ses geliyor / 30.05.2025
- Siyasetin gündemi farklı, milletin gündemi farklı... / 29.05.2025
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- Mücadele enflasyonla mı, vatandaşla mı? / 04.06.2025
- “Cezasızlık algısı” iktidara yakın olanlarda var! / 03.06.2025
- Yüksek faizle üretim ekonomisi olmaz, işsizlik azalmaz! / 31.05.2025
- ‘Anayasanın hangi maddesi?’ dendiğinde İmralı’dan ses geliyor / 30.05.2025
- Siyasetin gündemi farklı, milletin gündemi farklı... / 29.05.2025
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025