Ben değil, bir dostumdur gelen Amerika'na.
Aslında bu cümle Şener şen'in filminde geçiyor.
Geçen gün Amerika'dan bir işadamı dostumdan ABD izlenimlerini dinledim,
hayretler içinde kaldım.
Bakın neler anlattı.
Amerika'ya yıllardır gidip- geliyorum.
Son yıllarda iki şeyin zirve yaptığını gördüm bu ülkede; millî duygu ve dinî duygu.
Amerikan vatandaşı olmanın dayanılmaz hazzını(!) doya doya yaşıyor bu ülke halkı.
Ve bununla atbaşı giden dindarlık.
Halka bu ruh veriliyor.
Aslında 11 Eylül yalanının bir sebebi de, yada asıl sebebi bu duyguya zirve yapma yaptırmak.
O saldırı sonrası hatırlarsanız yakalara ABD bayrağı rozeti takmak neredeyse ABD'li olmanın olmazsa olmazıydı.
Hani maçlarda var ya, holiganlardan biri bağırır; "ayağa kalkmayan rakip takımdandır." Hadi erkeksen kalkma da göreyim.
Sadece yakalara mı takıldı ABD bayrağı.
Uygun olan ve olmayan her yere asıldı bol yıldızlı ve çizgili ABD bayrağı.
Bunu dinî hassasiyet izledi diyor dostum.
Acayip bir dindarlık hakim ABD'de.
Bu manzarayı görünce aklıma, bunlar yoksa Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Dinî ve Millî Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" isimli kitabı okuyup kendilerine mi uyarladılar diye düşünmeden edemedim.
Aslında bütün dünyada, ama özellikle de Hıristiyan dünyada bu duygu zirve yapmış vaziyettedir.
Hıristiyan olmak ve Avrupalı olmak.
Kendi insanına bu duyguyu doya doya yaşatan poliçehre Avrupa, bu duyguyu belli düzeyde tutmaya çalışan kendi dışındaki dünyayı da şovenistlikle ve köktendincilikle de suçlamaktan utanmıyor.
Haklıdır kendince.
Çünkü Hıristiyan Avrupa ve ABD şunu çok iyi biliyor; kendi dinî ve millî duyarlılıklarının kalıcı olması için diğerlerinin, ama özellikle de İslam dünyansın bu duygusunu tamamen köreltmek lazım, ayıp ve suç saymak lazım.
Bunun en canlı misali "Dinlerarası Diyalog" denen masaldır.
Bu diyalog isimli virüsün girdiği her ülke başta dindarlık daha sonra millî duygu adeta bitkisel hayata girdi. En canlı misal ülkemiz değil mi?
Her ortamda taviz verilen İslam ve neredeyse utanılacak cümle; "ben Türküm" demek.
Newyork'un ortasında şehitlik(!) kurmuşlar dedi dostum.
"Hıristiyan şehit" olduktan sonra şehitlik niye olmasın.
Ve en fazla dikkatimi çeken halk arasında resmi kıyafetleriyle dolaşan ABD'li askerler.
"ABD askeri olmak dünyanın en büyük kazanımı" havası verilmeye çalışılıyor.
Bu araya kendi düşüncemi ilave ederek dedim ki dostuma, ABD bu duygu ve düşünceyi insanına veremezse bir başka şeyi daha veremez. O da, tamamı yalan gerekçelerle işgal edilen Irak'ta ölen -güvenilir kaynaklara göre- üç bin askerin hesabını.
Çünkü onlar ABD'lidir. Kıymetlidirler. Antikadır ABD'li asker. Çünkü ailenin bir veya iki çocuğundan biridir.
O da öldü mü hesabını sorar ABD vatandaşı.
35 bin fidanımızı devirene hesap bile soramadık. Dışarıda iken can, mal ve nal güvenliği olmayan bir "katili" ayda milyarlarca masraf yaparak kaç Avrupa ülkesi besliyor?
Benim korkum şudur ki, eğer bu duygu ABD'de katlanarak devam ederse vay başına gelen insanlığın. Ama özellikle de Türk-İslam dünyasının.
Bir başka şey daha anlattı dostum.
Bu hepsinden fazla düşündürttü beni.
Dedi ki, benim on yıllık ABD vizem var.
Ne zaman bu ülkeye çıkacak olursam, bana hangi zaman aralığında bu ülkede kalacağım sorulur.
Mesela ben de 15-20 Nisan derim.
Eğer ben bu zaman aralığını bir gün geçirirsem bir daha asla bu ülkeye giremem, vize alamam.
Şu ana kadar bu süreyi geçirmediğim için de geçirince hangi müeyyide ile karşılaşacağımı bilmem mümkün.
İşte tam da burada şunu sormak durumunda kaldım.
Bazı zatlar var ki, yıllardır ABD'de ikamet ediyor.
ABD gibi bir devlet böyle bir çifte standart uygular mı?
Hiçbir sebep yokken bir kişi nasıl olur da bu ülkede 5 yıl kalabilir?
Sağlık dediler, ilgisi olmadığı sonradan ortaya çıktı.
Hukuk dediler, ülkenin Adalet Bakanı yalanladı.
Başka ne olabilir acaba?
Sorsak mı Recep'e?
Şu dünya ne garip bir hal aldı Allah'ım!
Sen imanımızı korumada bize yardım eyle.
Aslında bu cümle Şener şen'in filminde geçiyor.
Geçen gün Amerika'dan bir işadamı dostumdan ABD izlenimlerini dinledim,
hayretler içinde kaldım.
Bakın neler anlattı.
Amerika'ya yıllardır gidip- geliyorum.
Son yıllarda iki şeyin zirve yaptığını gördüm bu ülkede; millî duygu ve dinî duygu.
Amerikan vatandaşı olmanın dayanılmaz hazzını(!) doya doya yaşıyor bu ülke halkı.
Ve bununla atbaşı giden dindarlık.
Halka bu ruh veriliyor.
Aslında 11 Eylül yalanının bir sebebi de, yada asıl sebebi bu duyguya zirve yapma yaptırmak.
O saldırı sonrası hatırlarsanız yakalara ABD bayrağı rozeti takmak neredeyse ABD'li olmanın olmazsa olmazıydı.
Hani maçlarda var ya, holiganlardan biri bağırır; "ayağa kalkmayan rakip takımdandır." Hadi erkeksen kalkma da göreyim.
Sadece yakalara mı takıldı ABD bayrağı.
Uygun olan ve olmayan her yere asıldı bol yıldızlı ve çizgili ABD bayrağı.
Bunu dinî hassasiyet izledi diyor dostum.
Acayip bir dindarlık hakim ABD'de.
Bu manzarayı görünce aklıma, bunlar yoksa Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Dinî ve Millî Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" isimli kitabı okuyup kendilerine mi uyarladılar diye düşünmeden edemedim.
Aslında bütün dünyada, ama özellikle de Hıristiyan dünyada bu duygu zirve yapmış vaziyettedir.
Hıristiyan olmak ve Avrupalı olmak.
Kendi insanına bu duyguyu doya doya yaşatan poliçehre Avrupa, bu duyguyu belli düzeyde tutmaya çalışan kendi dışındaki dünyayı da şovenistlikle ve köktendincilikle de suçlamaktan utanmıyor.
Haklıdır kendince.
Çünkü Hıristiyan Avrupa ve ABD şunu çok iyi biliyor; kendi dinî ve millî duyarlılıklarının kalıcı olması için diğerlerinin, ama özellikle de İslam dünyansın bu duygusunu tamamen köreltmek lazım, ayıp ve suç saymak lazım.
Bunun en canlı misali "Dinlerarası Diyalog" denen masaldır.
Bu diyalog isimli virüsün girdiği her ülke başta dindarlık daha sonra millî duygu adeta bitkisel hayata girdi. En canlı misal ülkemiz değil mi?
Her ortamda taviz verilen İslam ve neredeyse utanılacak cümle; "ben Türküm" demek.
Newyork'un ortasında şehitlik(!) kurmuşlar dedi dostum.
"Hıristiyan şehit" olduktan sonra şehitlik niye olmasın.
Ve en fazla dikkatimi çeken halk arasında resmi kıyafetleriyle dolaşan ABD'li askerler.
"ABD askeri olmak dünyanın en büyük kazanımı" havası verilmeye çalışılıyor.
Bu araya kendi düşüncemi ilave ederek dedim ki dostuma, ABD bu duygu ve düşünceyi insanına veremezse bir başka şeyi daha veremez. O da, tamamı yalan gerekçelerle işgal edilen Irak'ta ölen -güvenilir kaynaklara göre- üç bin askerin hesabını.
Çünkü onlar ABD'lidir. Kıymetlidirler. Antikadır ABD'li asker. Çünkü ailenin bir veya iki çocuğundan biridir.
O da öldü mü hesabını sorar ABD vatandaşı.
35 bin fidanımızı devirene hesap bile soramadık. Dışarıda iken can, mal ve nal güvenliği olmayan bir "katili" ayda milyarlarca masraf yaparak kaç Avrupa ülkesi besliyor?
Benim korkum şudur ki, eğer bu duygu ABD'de katlanarak devam ederse vay başına gelen insanlığın. Ama özellikle de Türk-İslam dünyasının.
Bir başka şey daha anlattı dostum.
Bu hepsinden fazla düşündürttü beni.
Dedi ki, benim on yıllık ABD vizem var.
Ne zaman bu ülkeye çıkacak olursam, bana hangi zaman aralığında bu ülkede kalacağım sorulur.
Mesela ben de 15-20 Nisan derim.
Eğer ben bu zaman aralığını bir gün geçirirsem bir daha asla bu ülkeye giremem, vize alamam.
Şu ana kadar bu süreyi geçirmediğim için de geçirince hangi müeyyide ile karşılaşacağımı bilmem mümkün.
İşte tam da burada şunu sormak durumunda kaldım.
Bazı zatlar var ki, yıllardır ABD'de ikamet ediyor.
ABD gibi bir devlet böyle bir çifte standart uygular mı?
Hiçbir sebep yokken bir kişi nasıl olur da bu ülkede 5 yıl kalabilir?
Sağlık dediler, ilgisi olmadığı sonradan ortaya çıktı.
Hukuk dediler, ülkenin Adalet Bakanı yalanladı.
Başka ne olabilir acaba?
Sorsak mı Recep'e?
Şu dünya ne garip bir hal aldı Allah'ım!
Sen imanımızı korumada bize yardım eyle.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024