Geriye dönüp bakınca neleri unuttuğumuzu, hangi değerleri ve anlayışı yitirdiğimizi daha iyi anlıyoruz. Küreselleşmeciler kızacak, belki de alaya alacaklar ama, onlara inat, yine de "Yerli Malı Haftası"nı hatırlamak ve hatırlatmak istiyoruz. Atatürk'ün 1930'lu yıllarda başlattığı "Yerli Malı Haftası" geleneği, liberalleşme, serbestleşme, küreselleşme denilerek rafa kaldırıldı. Halbuki yıllarca Aralık ayının ikinci haftası, "Yerli Malı Haftası" olarak kutlandı. O haftada öğrenciler okula yerli malları getirir, öğretmenler de onları büyük bir özenle sergilerdi. Öğretmenler, yerli malı kullanmanın önemini, vatanseverlikle eşdeğer olduğunu güzel güzel anlatırlardı. "Yerli Malı Türk'ün malı/ Her Türk onu kullanmalı" tekerlemesi, o günlerin en meşhur tekerlemesi idi. Bütün bunlar tarih oldu.
Şimdi, yerli mallar değil, ithal mallar teşvik ediliyor. Dahası, mağaza ve dükkanlara bile ithal isimler veriliyor. Böyle bir yabancılaşma, milli olan herşeyi terk etme havasına kapıldık gidiyoruz. Bu yabancılaşma ortamında, insan farklı bir sese hasret kalıyor. Böyle bir ses, yüreklere su serpiyor, ümitleri yeşertiyor. Sözünü ettiğimiz farklı seslerden birisini Ulusal Sanayici ve İşadamları Derneği (USİAD) Başkanı Kemal Özden çıkardı. Kemal Özden şöyle diyor: "Eğer adam olmaya, ayağa kalkmaya niyetliysek yerli malına ağırlık vereceğiz. Yerli üretimin önündeki engelleri kaldıracağız. Bir malın yerlisi varsa, onu kullanacağız. Ya da işsizlik, üretimsizlik, borç harç içinde sürüneceğiz". Dahası bu dernek, ithal malların, ithal fikirlerin, hatta ithal bakanların revaçta olduğu bir zamanda, kalktı "Yerli Malı Haftası"nı tekrar kutluyor. Gerçekten takdire şayan bir davranış, takdir ve tebrik ediyoruz. Beklerdik ki, diğer sivil toplum örgütleri, daha da önemlisi devlet kurumları da bu kutlamaya katılsın. Yerli malı kullanmanın zevke dayalı bir tercih olmadığı tekrar gündeme getirilsin.
Yerli malı kullanmak, gerçekte vatana sahip olmak ve olmamakla ilgili bir olaydır. Avustralya'da bir deterjan reklamında kullanılan şu sözler bu gerçeği çok güzel anlatmaktadır. Sözler şöyle: "Avustralyalılar! Şimdiye kadar hep yabancıların mallarını kullandınız. Artık Avustralya malı kullanın ve vatanımızı onlardan geri alalım". Bu bir reklam ama, bir gerçeği ifade ediyor. Bir düşünelim, bakalım. Vatanında hiçbir şey üretmeyen, başkalarının ürettiğini tüketmeye mahkum bir millet, o vatanın nesine sahiptir? Yalnız bekçiliğine değil mi? Küresel güçler, bu milletin çocuklarına işte bu görevi biçiyor. Onun için bize "Sanayiyi bırakın, tarımı terk edin, turist ağırlayıcısı olun" diyorlar. Turist ağırlayıcılığının yerine hizmetçiliği veya bekçiliği koyabilirsiniz, çünkü değişen yalnızca kelimeler olur. Yerli malımıza, vatanımıza sahip çıktığımız gibi çıkmak zorundayız. Yabancı bir ülkede yerli bir malı, başka bir deyişle bir Türk markasını görmek, Türk bayrağı görmüş gibi bizi duygulandırmalı, heyecanlandırmalıdır. Milli şuur, milli anlayış bunu gerektirir.
Esasen ekonomik kalkınma, ancak vatanı koruma ve kullanma anlayışı ile yapılırsa sonuç verir. Aksi halde, bütün gayretler boşa gider. Nitekim 1923-1938 yılları arasında bu anlayışla hareket ettiğimiz için, dünyada en hızlı kalkınan ülkeler arasında yer aldık. 1933 yılında "Türkiye'nin İktisadi Bakımdan Umumi Bir Tetkiki" adlı bir rapor hazırlayan Amerikalı uzmanlar heyeti, raporun sunuş kısmında bu anlayışı şu şekilde özetlemişler: "Bu meyadan hesaba katılması icap eden hakim bir zihniyet mevcuttur ki, böyle bir tetkiki daha güçlendirmekle beraber insanda heyecanla karışık merak ve ilgi uyandırmaktadır. Memleket durgunluk hali yaşamıyor. Bilakis ilerleme hamleleri ve derin terakki hırsı ve liderlik hali faaliyettedir. Bu terakki hırsı ve liderlik amilleri eski iktisadi nizamı kabule razı olmadıkları gibi, bugünkü kayıt ve sınırlamalar içinde kalmak niyetinde de değildirler. Onların gayeleri iktisadi hayatın yeniden tanzimi işinde İstiklal harbinde ve Cumhuriyetin kurulmasında amil olan gayri mümkünü mümkün kılan zorlayıcı fedakârlıklar, azim ve sebat ve uyanmakta olan milli vahdet duygularının iktisadi sahada da kendini göstermesini temin etmektir". İşte bu anlayışa, dün olduğu kadar, bugün de muhtacız. Dileriz, Yerli Malı Haftasını yeniden hatırlamak, bu anlayışa yeniden dönmemize vesile olsun.
Şimdi, yerli mallar değil, ithal mallar teşvik ediliyor. Dahası, mağaza ve dükkanlara bile ithal isimler veriliyor. Böyle bir yabancılaşma, milli olan herşeyi terk etme havasına kapıldık gidiyoruz. Bu yabancılaşma ortamında, insan farklı bir sese hasret kalıyor. Böyle bir ses, yüreklere su serpiyor, ümitleri yeşertiyor. Sözünü ettiğimiz farklı seslerden birisini Ulusal Sanayici ve İşadamları Derneği (USİAD) Başkanı Kemal Özden çıkardı. Kemal Özden şöyle diyor: "Eğer adam olmaya, ayağa kalkmaya niyetliysek yerli malına ağırlık vereceğiz. Yerli üretimin önündeki engelleri kaldıracağız. Bir malın yerlisi varsa, onu kullanacağız. Ya da işsizlik, üretimsizlik, borç harç içinde sürüneceğiz". Dahası bu dernek, ithal malların, ithal fikirlerin, hatta ithal bakanların revaçta olduğu bir zamanda, kalktı "Yerli Malı Haftası"nı tekrar kutluyor. Gerçekten takdire şayan bir davranış, takdir ve tebrik ediyoruz. Beklerdik ki, diğer sivil toplum örgütleri, daha da önemlisi devlet kurumları da bu kutlamaya katılsın. Yerli malı kullanmanın zevke dayalı bir tercih olmadığı tekrar gündeme getirilsin.
Yerli malı kullanmak, gerçekte vatana sahip olmak ve olmamakla ilgili bir olaydır. Avustralya'da bir deterjan reklamında kullanılan şu sözler bu gerçeği çok güzel anlatmaktadır. Sözler şöyle: "Avustralyalılar! Şimdiye kadar hep yabancıların mallarını kullandınız. Artık Avustralya malı kullanın ve vatanımızı onlardan geri alalım". Bu bir reklam ama, bir gerçeği ifade ediyor. Bir düşünelim, bakalım. Vatanında hiçbir şey üretmeyen, başkalarının ürettiğini tüketmeye mahkum bir millet, o vatanın nesine sahiptir? Yalnız bekçiliğine değil mi? Küresel güçler, bu milletin çocuklarına işte bu görevi biçiyor. Onun için bize "Sanayiyi bırakın, tarımı terk edin, turist ağırlayıcısı olun" diyorlar. Turist ağırlayıcılığının yerine hizmetçiliği veya bekçiliği koyabilirsiniz, çünkü değişen yalnızca kelimeler olur. Yerli malımıza, vatanımıza sahip çıktığımız gibi çıkmak zorundayız. Yabancı bir ülkede yerli bir malı, başka bir deyişle bir Türk markasını görmek, Türk bayrağı görmüş gibi bizi duygulandırmalı, heyecanlandırmalıdır. Milli şuur, milli anlayış bunu gerektirir.
Esasen ekonomik kalkınma, ancak vatanı koruma ve kullanma anlayışı ile yapılırsa sonuç verir. Aksi halde, bütün gayretler boşa gider. Nitekim 1923-1938 yılları arasında bu anlayışla hareket ettiğimiz için, dünyada en hızlı kalkınan ülkeler arasında yer aldık. 1933 yılında "Türkiye'nin İktisadi Bakımdan Umumi Bir Tetkiki" adlı bir rapor hazırlayan Amerikalı uzmanlar heyeti, raporun sunuş kısmında bu anlayışı şu şekilde özetlemişler: "Bu meyadan hesaba katılması icap eden hakim bir zihniyet mevcuttur ki, böyle bir tetkiki daha güçlendirmekle beraber insanda heyecanla karışık merak ve ilgi uyandırmaktadır. Memleket durgunluk hali yaşamıyor. Bilakis ilerleme hamleleri ve derin terakki hırsı ve liderlik hali faaliyettedir. Bu terakki hırsı ve liderlik amilleri eski iktisadi nizamı kabule razı olmadıkları gibi, bugünkü kayıt ve sınırlamalar içinde kalmak niyetinde de değildirler. Onların gayeleri iktisadi hayatın yeniden tanzimi işinde İstiklal harbinde ve Cumhuriyetin kurulmasında amil olan gayri mümkünü mümkün kılan zorlayıcı fedakârlıklar, azim ve sebat ve uyanmakta olan milli vahdet duygularının iktisadi sahada da kendini göstermesini temin etmektir". İşte bu anlayışa, dün olduğu kadar, bugün de muhtacız. Dileriz, Yerli Malı Haftasını yeniden hatırlamak, bu anlayışa yeniden dönmemize vesile olsun.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018