Önceki yazılarımızdan birinde aşağı yukarı şöyle demiştik:
Seçim ne zaman yapılırsa yapılsın ve sandıktan hangi parti çıkarsa çıksın kazanan hep emperyalizmdir, hep Haçlılardır.
Bu dün böyle idi, bugün de böyle.
Kâğıtları mürekkeple “dolar” yaparak çalışanımızın alın terini, toprağın altı ve üstündekileri alıyor, alıp götürmeye değer görmediklerini ise ‘paryalarımız ölmesin’ ve bir de ‘kimse uyanmasın’ diye bize bırakıyorlar. Bizler de işte o bırakılanla buzdolabı alıyor, elbise giyiyor, otomobile biniyoruz. Hayatımız iyileşti, çalıştım, demek karşılığı buymuş diye avunuyoruz.
Seçim ne zaman olursa olsun ve Bağımsız Türkiye Partisi dışında hangi parti kazanırsa kazansın yine bugüne kadar olan olacak, yine emperyalizm, yine Haçlılar kazanacak.
Eski Başbakanlardan Yıldırım Akbulut’un tecrübeleri bakınız bu söylediklerimizi nasıl destekliyor.
“Başbakanlık yaptığım süre içinde doğrudan hiçbir baskıyla karşılaşmadım. Ama çevremdeki kimi insanlarla, bakan veya bürokratlarla kritik konuları istişare ettiğimde ve bir karara varmak gerektiğinde yıllar sonra şunu fark ettim: Aldığımız kararlar, daha çok başkalarının çıkarlarına hizmet edecek bir neticeye varıyor. Bu garip ilişkiyi fark ettiğimde, görev sürem de dolmuştu (Osman Özsoy, Tercüman, 13.06.2006)”
Görüyorsunuz…
Adamlar sistemi öyle kurmuşlar ki hükümetin aldığı bütün kararlar dönüp dolaşıp yabancıların işine yarıyor.
Akbulut, “Bu garip ilişkiyi fark ettiğimde görev sürem dolmuştu” diyor. Görev süresi devam etseydi de fark eden bir şey olmayacaktı ki.
Akbulut 47’inci Hükümetin Başbakanıydı. Kendinden sonra tam 14 hükümet kuruldu.
Erbakan’ından Çiller’ine, Ecevit’inden Mesut Yılmaz’ına kadar pek çok başbakan ve Erdal İnönü’sünden Devlet Bahçeli’sine kadar pek çok Başbakan Yardımcısı geldi geçti ve bugün 61. Hükümetin Başbakanı olarak Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’yi yönetiyor.
Çıkan kanunlar, alınan kararlar o gün bugündür yabancıların işine yaramaya devam ediyor… Çıkan her kanun millete ait bir değerin bir yabancıya transferini adres olarak gösteriyor. Bu ne kadar acı bir durum. Milletin vekili başka bir milletin vekili sanki.
Niyeti iyi olanların bile fiili kötülüğü hizmet ediyor. Şimdi bir milletvekili çıksın, yanılıyorsun, biz şu son on yıl içerisinde öyle bir kanun çıkarttık ki, bu yüzde yüz milletin işine yarıyor desin…
Diyemez…
Çünkü ince eleyip sık dokuduğunda o da görecektir ki, çıkan kanunun arkasında bir başka el, bir başka parmak mutlaka var. Öyle olduğu içindir ki, kendi lokantasında açlıktan ölen ve kasaya giren paradan nasip alamayan çaresizler gibiyiz.
Bu lokantada bize söylenen şu.
Şimdi müşteriye hizmet zamanı, oturup yemek yiyecek zaman değil. Yemeğin ücreti de mecburen kasaya girecek, garsona para verildiği nerede görülmüş! Siz, bahşişle idare edin. Akşam oluyor, ücretler kasadan bankaya transfer oluyor. Yemeklerden arta kalanlarla bahşişler de lokanta sahibi olan çalışanlara kalıyor…
Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Projesi’nde herkes önce oturup bir güzel karnını doyuruyor. Allah’a ve devletine hamt ediyor. Akşam olunca kasa açılıyor. Yarınki giderler için gereken para düşüldükten sonra arta kalan çalışanlar arasında emekleri ve aile fertleri oranında pay ediliyor. Eve giden paralar diğer hane halkı tarafından diğer ihtiyaçlarda kullanılıyor veya başka lokantalar (muhtelif işyerleri) açmak için ekonominin çarkları arasına giriyor.
Başta Rusya ve Çin olmak üzere pek çok ülke bu sırrı çözdü, dirildi, Kapitalizm’in babası Amerika’ya resti çektiler.
Türkiye sömürülmeye, uyumaya, uyutulmaya devam ediyor.
Seçim ne zaman yapılırsa yapılsın ve sandıktan hangi parti çıkarsa çıksın kazanan hep emperyalizmdir, hep Haçlılardır.
Bu dün böyle idi, bugün de böyle.
Kâğıtları mürekkeple “dolar” yaparak çalışanımızın alın terini, toprağın altı ve üstündekileri alıyor, alıp götürmeye değer görmediklerini ise ‘paryalarımız ölmesin’ ve bir de ‘kimse uyanmasın’ diye bize bırakıyorlar. Bizler de işte o bırakılanla buzdolabı alıyor, elbise giyiyor, otomobile biniyoruz. Hayatımız iyileşti, çalıştım, demek karşılığı buymuş diye avunuyoruz.
Seçim ne zaman olursa olsun ve Bağımsız Türkiye Partisi dışında hangi parti kazanırsa kazansın yine bugüne kadar olan olacak, yine emperyalizm, yine Haçlılar kazanacak.
Eski Başbakanlardan Yıldırım Akbulut’un tecrübeleri bakınız bu söylediklerimizi nasıl destekliyor.
“Başbakanlık yaptığım süre içinde doğrudan hiçbir baskıyla karşılaşmadım. Ama çevremdeki kimi insanlarla, bakan veya bürokratlarla kritik konuları istişare ettiğimde ve bir karara varmak gerektiğinde yıllar sonra şunu fark ettim: Aldığımız kararlar, daha çok başkalarının çıkarlarına hizmet edecek bir neticeye varıyor. Bu garip ilişkiyi fark ettiğimde, görev sürem de dolmuştu (Osman Özsoy, Tercüman, 13.06.2006)”
Görüyorsunuz…
Adamlar sistemi öyle kurmuşlar ki hükümetin aldığı bütün kararlar dönüp dolaşıp yabancıların işine yarıyor.
Akbulut, “Bu garip ilişkiyi fark ettiğimde görev sürem dolmuştu” diyor. Görev süresi devam etseydi de fark eden bir şey olmayacaktı ki.
Akbulut 47’inci Hükümetin Başbakanıydı. Kendinden sonra tam 14 hükümet kuruldu.
Erbakan’ından Çiller’ine, Ecevit’inden Mesut Yılmaz’ına kadar pek çok başbakan ve Erdal İnönü’sünden Devlet Bahçeli’sine kadar pek çok Başbakan Yardımcısı geldi geçti ve bugün 61. Hükümetin Başbakanı olarak Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’yi yönetiyor.
Çıkan kanunlar, alınan kararlar o gün bugündür yabancıların işine yaramaya devam ediyor… Çıkan her kanun millete ait bir değerin bir yabancıya transferini adres olarak gösteriyor. Bu ne kadar acı bir durum. Milletin vekili başka bir milletin vekili sanki.
Niyeti iyi olanların bile fiili kötülüğü hizmet ediyor. Şimdi bir milletvekili çıksın, yanılıyorsun, biz şu son on yıl içerisinde öyle bir kanun çıkarttık ki, bu yüzde yüz milletin işine yarıyor desin…
Diyemez…
Çünkü ince eleyip sık dokuduğunda o da görecektir ki, çıkan kanunun arkasında bir başka el, bir başka parmak mutlaka var. Öyle olduğu içindir ki, kendi lokantasında açlıktan ölen ve kasaya giren paradan nasip alamayan çaresizler gibiyiz.
Bu lokantada bize söylenen şu.
Şimdi müşteriye hizmet zamanı, oturup yemek yiyecek zaman değil. Yemeğin ücreti de mecburen kasaya girecek, garsona para verildiği nerede görülmüş! Siz, bahşişle idare edin. Akşam oluyor, ücretler kasadan bankaya transfer oluyor. Yemeklerden arta kalanlarla bahşişler de lokanta sahibi olan çalışanlara kalıyor…
Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Projesi’nde herkes önce oturup bir güzel karnını doyuruyor. Allah’a ve devletine hamt ediyor. Akşam olunca kasa açılıyor. Yarınki giderler için gereken para düşüldükten sonra arta kalan çalışanlar arasında emekleri ve aile fertleri oranında pay ediliyor. Eve giden paralar diğer hane halkı tarafından diğer ihtiyaçlarda kullanılıyor veya başka lokantalar (muhtelif işyerleri) açmak için ekonominin çarkları arasına giriyor.
Başta Rusya ve Çin olmak üzere pek çok ülke bu sırrı çözdü, dirildi, Kapitalizm’in babası Amerika’ya resti çektiler.
Türkiye sömürülmeye, uyumaya, uyutulmaya devam ediyor.
Hasan Demir / diğer yazıları
- Artık yeter! / 02.11.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015