Ehl-i Beyt imamlarımız, beşeri âlem var edilmeden önce başka âdemlerin yeryüzüne gelip gittiklerini bildiriyorlar. İşte Allah (Azze ve Celle) kapanmış olan önceki düzende var olan âdemlerin yerine yeni bir âdemi yaratmayı murad ettiğinde meleklerine; "Yeryüzünde halife var edeceğim" buyurdu.
Hz. Âdem'den sonra gelen peygamberlerin vasi halifeleri olmuştur. Örneğin, Hz. Âdem'in oğulları Habil ile Kâbil arasında geçen kıskançlık ve kavga hilafet yüzündendir. Hz. Musa (a.s.) Allah tarafından peygamberliğe nasb edilip göreve başlaması istendiğinde, Musa Peygamber (a.s.) yüce Mevla'ya niyazda bulunarak kendisine hem yardımcı hem vasi ve halifesi olacak birinin atanmasını, bunun da kardeşi Harun olmasını dilemişti. Allah Azze ve Celle Musa Peygamber'in dileğini kabul etti. Hz. Harun'u, Musa Peygamber'in yardımcısı, halife ve vasisi olarak atadı.
Bu örneklere göre hilafet makamı peygamberliğin makamıdır. Böyle bir görevi üstlenecek kimse, ancak Allah tarafından atanmış, pak, temiz beşerî günahlardan arı, ledün ilmine haiz, dirayetli kimse olmalıdır.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a.), vasi ve halifesi olarak çocuk yaştaki Ali bin Ebu Tâlib'i seçmişti. Bu seçimi, Bi'set'ten hemen sonra akrabalarını toplayıp onlardan destek istediğinde açıklamıştı. Çünkü Ali (a.s.) kendi soyundan, kanından canından ve kendi hürcünde yetişmiş birisiydi.
Bu tarihten 23 yıl sonra Gadir-i Hum mevkiinde bu konuda Maide suresi 67. ayetin nazil olmasıyla İlâhî emir ile İmam Ali, Peygamber Efendimizin halifesi-vasisi ve tüm mü'minlerin emiri tayin edildi. Peygamber Efendimiz (s.a.a.), İmam Ali'den sonra İmam Hüseyin'in (a.s.) neslinden gelecek olan hidayet önderleri pak mutahhar dokuz İmam'ın hilafeti ve imameti sürdüreceklerini, on ikinci İmam'da ise, hilafet ve imametin biteceğini beyan etti. Ancak bu vasiyete uyulmadığı için işin ehli olmayan kimseler tarafından bu makam siyasete alet edildi. Bu nedenle de İslam ümmeti iflah olmadı.
Bu bağlamda, Gadir-i Hum'da Hz. Ali'de başlayan hilafet görevi Sakife'de bitirildi. 25 yıl sonra tekrar hilafeti devralan İmam Ali (a.s.) beş yıl sonra Muaviye'nin hırçınlığı ve kaprisi sonucunda hilafeti tekrar bırakmak durumunda bırakıldı. Böylece hilafet makamı liyakatli gerçek hak sahibinden, liyakatsiz ehil olmayanlara geçti. Muaviye'nin babası Ebu Süfyan'ın, oğlu Muaviye'ye dediği gibi hilafet makamı bir top gibi elden ele gezdirildi.
Emevi-Abbasi soyundan gelen sözde halifeler İlahi nas ile atanan gerçek halifeler değildi. Bu makamın sorumluluğunu taşımak kolay bir iş değil, çok, çok zordur. Bu hususta nazil olan ayete bakalım ne diyor: "Kuşkusuz, biz o emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk, onlar bunu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ama insan onu yüklendi. O, çok zalim ve çok cahildir." (Ahzab-72).
Bazı Kur'an tefsirlerinde söz konusu emanetin, namaz, oruç, zekât olduğu beyan edilmiştir. Bu tamamen yanlıştır. Çünkü namaz, oruç dağlara, taşlara, göklere değil, insana farz kılındı. İnsan dışındaki varlıklar için ise, "Göklerde ve yerde olan her şey O'nu (Allah'ı) tesbih eder" (Cuma-1) deniyor.
Hz. Âdem'den sonra gelen peygamberlerin vasi halifeleri olmuştur. Örneğin, Hz. Âdem'in oğulları Habil ile Kâbil arasında geçen kıskançlık ve kavga hilafet yüzündendir. Hz. Musa (a.s.) Allah tarafından peygamberliğe nasb edilip göreve başlaması istendiğinde, Musa Peygamber (a.s.) yüce Mevla'ya niyazda bulunarak kendisine hem yardımcı hem vasi ve halifesi olacak birinin atanmasını, bunun da kardeşi Harun olmasını dilemişti. Allah Azze ve Celle Musa Peygamber'in dileğini kabul etti. Hz. Harun'u, Musa Peygamber'in yardımcısı, halife ve vasisi olarak atadı.
Bu örneklere göre hilafet makamı peygamberliğin makamıdır. Böyle bir görevi üstlenecek kimse, ancak Allah tarafından atanmış, pak, temiz beşerî günahlardan arı, ledün ilmine haiz, dirayetli kimse olmalıdır.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a.), vasi ve halifesi olarak çocuk yaştaki Ali bin Ebu Tâlib'i seçmişti. Bu seçimi, Bi'set'ten hemen sonra akrabalarını toplayıp onlardan destek istediğinde açıklamıştı. Çünkü Ali (a.s.) kendi soyundan, kanından canından ve kendi hürcünde yetişmiş birisiydi.
Bu tarihten 23 yıl sonra Gadir-i Hum mevkiinde bu konuda Maide suresi 67. ayetin nazil olmasıyla İlâhî emir ile İmam Ali, Peygamber Efendimizin halifesi-vasisi ve tüm mü'minlerin emiri tayin edildi. Peygamber Efendimiz (s.a.a.), İmam Ali'den sonra İmam Hüseyin'in (a.s.) neslinden gelecek olan hidayet önderleri pak mutahhar dokuz İmam'ın hilafeti ve imameti sürdüreceklerini, on ikinci İmam'da ise, hilafet ve imametin biteceğini beyan etti. Ancak bu vasiyete uyulmadığı için işin ehli olmayan kimseler tarafından bu makam siyasete alet edildi. Bu nedenle de İslam ümmeti iflah olmadı.
Bu bağlamda, Gadir-i Hum'da Hz. Ali'de başlayan hilafet görevi Sakife'de bitirildi. 25 yıl sonra tekrar hilafeti devralan İmam Ali (a.s.) beş yıl sonra Muaviye'nin hırçınlığı ve kaprisi sonucunda hilafeti tekrar bırakmak durumunda bırakıldı. Böylece hilafet makamı liyakatli gerçek hak sahibinden, liyakatsiz ehil olmayanlara geçti. Muaviye'nin babası Ebu Süfyan'ın, oğlu Muaviye'ye dediği gibi hilafet makamı bir top gibi elden ele gezdirildi.
Emevi-Abbasi soyundan gelen sözde halifeler İlahi nas ile atanan gerçek halifeler değildi. Bu makamın sorumluluğunu taşımak kolay bir iş değil, çok, çok zordur. Bu hususta nazil olan ayete bakalım ne diyor: "Kuşkusuz, biz o emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk, onlar bunu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ama insan onu yüklendi. O, çok zalim ve çok cahildir." (Ahzab-72).
Bazı Kur'an tefsirlerinde söz konusu emanetin, namaz, oruç, zekât olduğu beyan edilmiştir. Bu tamamen yanlıştır. Çünkü namaz, oruç dağlara, taşlara, göklere değil, insana farz kılındı. İnsan dışındaki varlıklar için ise, "Göklerde ve yerde olan her şey O'nu (Allah'ı) tesbih eder" (Cuma-1) deniyor.
Ahmet Topacık / diğer yazıları
- Hz. İbrahim'in kavminden örnekler / 23.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-7 / 22.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-6 / 21.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-5 / 20.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-4 / 19.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-3 / 18.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-2 / 17.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-1 / 16.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-2 / 15.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-1 / 14.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-7 / 22.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-6 / 21.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-5 / 20.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-4 / 19.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-3 / 18.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-2 / 17.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-1 / 16.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-2 / 15.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-1 / 14.03.2017