Türkiye hızlı bir şekilde yol ayrımına geliyor. Liberal kapitalist sistem son on yılda AKP hükümeti ile beraber Türk milletine, Türk Devletine, Türk ailesine hatta Türk ordusuna en büyük zararı vermiş oldu.
Küreselleşme ve globalleşme adına Türk milletinin elindeki kazanımları özelleştirme adı altında yabancıların eline geçti. AB’ye gireceğiz diye AB Uyum Yasaları adı altında devletin elindeki güç uluslararası mahkemelere, demokrasi adı altında milleti etnik ve dini kökenlere, ihtilal ve hükümeti yıkma adı altında orduyu, yabancı ve yerli dizilerle aileyi, dinler arası diyalog ve medeniyetler ittifakı ile dinimizi, eğitimimizi, kota ile tarımımızı, yüksek faiz-düşük kur uygulaması ile sanayimizi bitirdiler ve bütün bunları da sözde “Dindar” bir partiye yaptırdılar.
Batı bizi hep sağcı – solcu diye böldüler. Ne hikmetse biz de bu oyuna düştük ama bu vatan hepimizin, bu ordu, bu devlet, bu millet hepimizin… Biz bir kardeşiz ama ne hikmetse birbirimizi dinlemedik dinleyemedik. Bir zamanlar bir makalede “İslam’ın en güzel yayılma dönemi Sulh (barış) dönemidir” diye okumuştum. Küresel güçler de bunu çok iyi biliyorlar. Dikkat edersiniz şu anda hiçbir İslam ülkesinde huzur yok. Hep kargaşa oluşturuluyor ve insanlara bir korku veriliyor. İnsanların birbiri ile konuşması, dertleşmesi, anlaşması engelleniyor. Dikkat edersek ülkemizi de geçim derdine düşürdüler. Bazen bir arkadaşımıza bir yer soruyoruz; “Filan yerde şu dükkân veya işyeri var biliyor musun?”, kafa sallıyor; “Hayır bilmiyorum.” Hatta şöyle söylediği de oluyor: “ Oradan iki defa geçtim ama hiç dikkatimi çekmedi.” Nasıl dikkatini çeksin adamın aklı başka yerde ya senedi, ya çeki, ya elektriği, ya doğalgazı, ya su faturası veya evinden bir şey istendi onun derdi var.
Şu anda piyasa berbat! Para yok, alınan krediler ödenmiyor, senetler protesto oluyor, çeklerin karşılığı yok… Nakit paraya ihtiyaç var ve nakit para da global güçlerde. Yabancılar diyor ki: “İpler benim elimde, ben seni iktidar yaptım. On yıldır da ben seni destekledim, sen de benim dediğimi yaptın. Aferin sana! İyi çalıştın ev ödevini gerçekten yerine getirdin. Şimdi sana yeni bir görev vereceğim bunu yaparsan para musluğunu açacağım, halkla seni karşı karşıya getirmeyeceğim. Çünkü bu vazifeyi senden iyi yerine getirecek olan başka kimse yok. Bak! Bu işimizi de yap seni biraz daha hükümetin başında tutacağım…
Peki, bu vazife ne?
Şimdi sadede gelelim; bu vazife Suriye ve İran meselesi. “Ya bu işi yaparsın ya da bu diyardan gidersin.” Ama gitme şansının olmadığını AKP hükümeti çok iyi biliyor. Geldiğimiz bu noktada devletin ve milletin bütün ipleri global güçlerin eline geçmiş ve sivil ile askerin, devlet ile milletin arası açılmıştır.
Yukarıda da anlattığımız gibi halkı dini ve etnik kökene bölmüş, Türk halkı cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar borçlandırılmış, özelleştirme adı altında bir devletin en stratejik varlıkları yabancıların eline geçmiş, ordunun eli zayıflatılmış, millet kültüründen, örfünden, ananesinden uzaklaştırılmış, cemaatler fitnenin kaynağı haline getirilmiştir…
Ama bütün bu olumsuzlukla rağmen bu milletin içinden bir Türkoğlu Türk çıktı ve şu ifadeyi kullandı: “Ne kadar batırırsanız batırın biz bu devleti de milleti de kurtarırız.”
İşte şimdi tam bir yol ayrımındayız. Siyasetçi, bürokrat, asker ve millet eteğindeki taşı sökecek ve caddenin başında bekleyen uyarıcıya kulak verecek. Allah içimizden bir deha çıkarmış. Bu küresel güçlerin oyununu bozacak, bu milleti ve dünya milletlerini bu kan emicilerden kurtaracak Prof. Dr. Haydar Baş Bey’e millet bu vazifeyi verecek. Aksi takdirde eyvah demek para etmez sadece kendimizi değil bir milleti de yok etmiş oluruz.
Küreselleşme ve globalleşme adına Türk milletinin elindeki kazanımları özelleştirme adı altında yabancıların eline geçti. AB’ye gireceğiz diye AB Uyum Yasaları adı altında devletin elindeki güç uluslararası mahkemelere, demokrasi adı altında milleti etnik ve dini kökenlere, ihtilal ve hükümeti yıkma adı altında orduyu, yabancı ve yerli dizilerle aileyi, dinler arası diyalog ve medeniyetler ittifakı ile dinimizi, eğitimimizi, kota ile tarımımızı, yüksek faiz-düşük kur uygulaması ile sanayimizi bitirdiler ve bütün bunları da sözde “Dindar” bir partiye yaptırdılar.
Batı bizi hep sağcı – solcu diye böldüler. Ne hikmetse biz de bu oyuna düştük ama bu vatan hepimizin, bu ordu, bu devlet, bu millet hepimizin… Biz bir kardeşiz ama ne hikmetse birbirimizi dinlemedik dinleyemedik. Bir zamanlar bir makalede “İslam’ın en güzel yayılma dönemi Sulh (barış) dönemidir” diye okumuştum. Küresel güçler de bunu çok iyi biliyorlar. Dikkat edersiniz şu anda hiçbir İslam ülkesinde huzur yok. Hep kargaşa oluşturuluyor ve insanlara bir korku veriliyor. İnsanların birbiri ile konuşması, dertleşmesi, anlaşması engelleniyor. Dikkat edersek ülkemizi de geçim derdine düşürdüler. Bazen bir arkadaşımıza bir yer soruyoruz; “Filan yerde şu dükkân veya işyeri var biliyor musun?”, kafa sallıyor; “Hayır bilmiyorum.” Hatta şöyle söylediği de oluyor: “ Oradan iki defa geçtim ama hiç dikkatimi çekmedi.” Nasıl dikkatini çeksin adamın aklı başka yerde ya senedi, ya çeki, ya elektriği, ya doğalgazı, ya su faturası veya evinden bir şey istendi onun derdi var.
Şu anda piyasa berbat! Para yok, alınan krediler ödenmiyor, senetler protesto oluyor, çeklerin karşılığı yok… Nakit paraya ihtiyaç var ve nakit para da global güçlerde. Yabancılar diyor ki: “İpler benim elimde, ben seni iktidar yaptım. On yıldır da ben seni destekledim, sen de benim dediğimi yaptın. Aferin sana! İyi çalıştın ev ödevini gerçekten yerine getirdin. Şimdi sana yeni bir görev vereceğim bunu yaparsan para musluğunu açacağım, halkla seni karşı karşıya getirmeyeceğim. Çünkü bu vazifeyi senden iyi yerine getirecek olan başka kimse yok. Bak! Bu işimizi de yap seni biraz daha hükümetin başında tutacağım…
Peki, bu vazife ne?
Şimdi sadede gelelim; bu vazife Suriye ve İran meselesi. “Ya bu işi yaparsın ya da bu diyardan gidersin.” Ama gitme şansının olmadığını AKP hükümeti çok iyi biliyor. Geldiğimiz bu noktada devletin ve milletin bütün ipleri global güçlerin eline geçmiş ve sivil ile askerin, devlet ile milletin arası açılmıştır.
Yukarıda da anlattığımız gibi halkı dini ve etnik kökene bölmüş, Türk halkı cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar borçlandırılmış, özelleştirme adı altında bir devletin en stratejik varlıkları yabancıların eline geçmiş, ordunun eli zayıflatılmış, millet kültüründen, örfünden, ananesinden uzaklaştırılmış, cemaatler fitnenin kaynağı haline getirilmiştir…
Ama bütün bu olumsuzlukla rağmen bu milletin içinden bir Türkoğlu Türk çıktı ve şu ifadeyi kullandı: “Ne kadar batırırsanız batırın biz bu devleti de milleti de kurtarırız.”
İşte şimdi tam bir yol ayrımındayız. Siyasetçi, bürokrat, asker ve millet eteğindeki taşı sökecek ve caddenin başında bekleyen uyarıcıya kulak verecek. Allah içimizden bir deha çıkarmış. Bu küresel güçlerin oyununu bozacak, bu milleti ve dünya milletlerini bu kan emicilerden kurtaracak Prof. Dr. Haydar Baş Bey’e millet bu vazifeyi verecek. Aksi takdirde eyvah demek para etmez sadece kendimizi değil bir milleti de yok etmiş oluruz.
Vahit Belge / diğer yazıları
- Türk Telekom'a neden ulaşılamıyor? / 01.04.2023
- Kaidesizlik / 31.05.2012
- Tek çözüm erken seçim ve Prof. Dr. Haydar Baş / 24.03.2012
- Türk - Amerikan ortak filmi / 20.03.2012
- İki eser ve sanatçılar / 13.03.2012
- Vatandaş kızıyor ama gülmesi yakın / 10.03.2012
- Hizaya gel / 07.03.2012
- Bulanık hava / 19.02.2012
- Misyoner ajanlar, ajan misyonerler / 14.02.2012
- Hikaye / 11.02.2012
- Kaidesizlik / 31.05.2012
- Tek çözüm erken seçim ve Prof. Dr. Haydar Baş / 24.03.2012
- Türk - Amerikan ortak filmi / 20.03.2012
- İki eser ve sanatçılar / 13.03.2012
- Vatandaş kızıyor ama gülmesi yakın / 10.03.2012
- Hizaya gel / 07.03.2012
- Bulanık hava / 19.02.2012
- Misyoner ajanlar, ajan misyonerler / 14.02.2012
- Hikaye / 11.02.2012