Yükseklik Korkusu Zihnin Ufuk Çizgisiyle Hesaplaşması
Yükseklik korkusu, her ne kadar rahatsız edici olsa da aslında insanın kendini koruma içgüdüsünün doğal bir ürünüdür. Önemli olan, bu içgüdünün hayatın keyifli anlarını sınırlamasına izin vermemektir. Çünkü bazen ufku görebilmek için biraz daha yukarı çıkmak gerekir.
11.12.2025 19:41:00
Bayram ÇOŞGUN
Bayram ÇOŞGUN





Yükseklik korkusu, çoğu insanın hayatında bir noktada yüzleştiği ama genellikle dillendirmekten çekindiği bir duygudur. Bazıları için bir gökdelenin camına yaklaşmak yeterince tedirgin edici olabilirken, bazıları için bir merdivenin üçüncü basamağı bile kalp atışlarını hızlandırmaya yetebilir. Bu korku, aslında biyolojik olarak bizi korumak için tasarlanmış bir alarm sistemi gibi çalışır. İnsan beyni, yüksekten düşme ihtimalini tehlike sinyali olarak algıladığı için, vücutta otomatik bir savunma tepkisi oluşturur. Sorun şu ki, bu alarm kimi zaman gereğinden fazla duyarlı hale gelir.
Yükseklik korkusunun en ilginç yanlarından biri, fiziksel bir tehlike ortada olmasa bile beynin senaryolar üretmeye başlamasıdır. Balkonun korkuluğuna yaslanırken, "Ya düşersem?" diye beliren o düşünce… Veya bir dağ yolunda arabayla ilerlerken, uçuruma bakınca gelen huzursuzluk… Aslında kişi düşmeyeceğini bilir; ama bilinçaltının çizdiği ihtimaller, gerçekmiş gibi hissedilir. Bu da korkuyu mantıkla değil, bedenle tartışmamıza sebep olur.
Bu korku yalnızca yüksek yerlerde oluşan bir rahatsızlık değil, aynı zamanda kontrol kaybı hissine karşı verilen bir tepkidir. Yüksek bir noktada durmak, çoğu kişide kırılganlık hissini tetikler. Bir adım yanlış atılırsa her şey değişebilir düşüncesi, insanın en temel güvenlik arayışını harekete geçirir. Bu yüzden yükseklik korkusu aslında fiziksel değil, psikolojik bir boşluk hissinin de yansımasıdır.
Fakat her korku gibi, yükseklik korkusu da yönetilebilir. Kademeli olarak yüksek ortamlara maruz kalmak, derin nefes teknikleri kullanmak ve zihnin felaketleştirmeye meyilli yönünü sakinleştirmek, bu korkuyu hafifletebilir. Bazı insanlar doğayı kullanarak bu süreçten daha güçlü çıkar; örneğin bir dağ yürüyüşünde, önce alçak bir kayada oturup manzaraya alışmak, sonra biraz daha yükseğe çıkmak… Böylece zihin, yüksekliğin tehlike değil, nefes açan bir özgürlük alanı da olabileceğini fark etmeye başlar.
Yükseklik korkusunun en ilginç yanlarından biri, fiziksel bir tehlike ortada olmasa bile beynin senaryolar üretmeye başlamasıdır. Balkonun korkuluğuna yaslanırken, "Ya düşersem?" diye beliren o düşünce… Veya bir dağ yolunda arabayla ilerlerken, uçuruma bakınca gelen huzursuzluk… Aslında kişi düşmeyeceğini bilir; ama bilinçaltının çizdiği ihtimaller, gerçekmiş gibi hissedilir. Bu da korkuyu mantıkla değil, bedenle tartışmamıza sebep olur.
Bu korku yalnızca yüksek yerlerde oluşan bir rahatsızlık değil, aynı zamanda kontrol kaybı hissine karşı verilen bir tepkidir. Yüksek bir noktada durmak, çoğu kişide kırılganlık hissini tetikler. Bir adım yanlış atılırsa her şey değişebilir düşüncesi, insanın en temel güvenlik arayışını harekete geçirir. Bu yüzden yükseklik korkusu aslında fiziksel değil, psikolojik bir boşluk hissinin de yansımasıdır.
Fakat her korku gibi, yükseklik korkusu da yönetilebilir. Kademeli olarak yüksek ortamlara maruz kalmak, derin nefes teknikleri kullanmak ve zihnin felaketleştirmeye meyilli yönünü sakinleştirmek, bu korkuyu hafifletebilir. Bazı insanlar doğayı kullanarak bu süreçten daha güçlü çıkar; örneğin bir dağ yürüyüşünde, önce alçak bir kayada oturup manzaraya alışmak, sonra biraz daha yükseğe çıkmak… Böylece zihin, yüksekliğin tehlike değil, nefes açan bir özgürlük alanı da olabileceğini fark etmeye başlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.















































































