Türkiye, Rusya-Ukrayna savaşı için barış görüşmelerinin adeta merkezi oldu. Tabii ki savaşı ve kayıpları önleme açısından çok güzel hareketler bunlar.
Ancak Ak Partisi iktidara geldiği günden bu yana bölgemiz savaşın merkezi oldu adeta ve biz bu savaşların hiçbirinde barış elçiliği rolüne soyunmadık nedense.
Hatırlayın 2002 seçimleri biter bitmez ABD, Müslüman Irak'ın üzerine çullandı adeta.
Biz ne yaptık peki?
Güneyden Irak'a giremeyen ABD askerlerinin kuzeyden girmesi için İskenderun Limanı'nı ve binlerce tırı ABD'ye tahsis ettik. Güneydoğumuz ve Irak sınırımız yolgeçen hanı oldu.
Sonuç?
Kuzeyden rahatça Irak'a giren ABD ordusu milyonlarca Müslümanı katletti ve yüzbinlerce kadının ırzına geçti. "Bizi öldürün de karnımızdaki Amerikan piçlerini doğurmayalım" diye yalvaran Müslüman kadınlarının ve işkencelere maruz kalan erkeklerin feryatlarını unutmuş değiliz.
"Kimyasal silah" gibi saçma sapan ve ispatlanamamış (Hatta sonunda ABD'nin dahi kimyasal silah olmadığını itiraf ettiği) bu savaşı daha başlamadan önlememiz mümkünken bunu yapmayıp Hıristiyan ABD ile birlikte Müslüman Irak'a karşı olduk ve sonunda Irak parçalanarak Büyük İsrail'in temelleri atıldı.
Sonra Arap Baharı denilen, ABD Başkanı Bush'un ise açıkça "Haçlı Seferi" dediği büyük bir Müslüman katliamı ve işgal hareketi olan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) hayata geçirilmeye başlandı.
Ve biz bu Haçlı Seferi'ni önleme imkânımız ve gücümüz olduğu halde bunun yerine BOP Eş Başkanı olarak ABD ile birlikte hareket ettik.
Kardeş ülke ve komşumuz olan Suriye ile önce can ciğer kuzu sarması olup sınırları açtırdık, ardından da açılan sınırdan oraya giren binlerce teröriste engel olmayarak büyük bir katliama göz yumduk.
Neden?
ABD böyle istedi diye!
On yılı aşkın süredir Suriye için bir kez dahi barış elçisi olmayı düşünmedik. Halen istesek Suriye ile birlikte tüm Suriye topraklarını teröristlerden arındıracak gücümüz olduğu halde bunu yapmıyoruz.
Üstüne üstlük bir de 8 milyon mülteciye kapılarımızı açmak zorunda kaldık.
Libya işgal edilip parçalanırken askerlerimizi Barış Kuvvetleri olarak Kaddafi'ye gönderseydik ne Libya parçalanıp başta Kaddafi olmak üzere yüz binlerce Müslüman katledilirdi ne orada çalışan 30.000 insanımız işsiz kalırdı ve ne de yıllık 30 milyar dolar hacmindeki gelirden mahrum kalırdık.
Şimdi ise Ukrayna'nın ABD ve NATO'nun dolduruşuna gelip Rusya'ya kafa tutması neticesinde çıkan savaşı durdurmak için savaş çıkar çıkmaz girişimlere başladık ve inşallah bu girişimlerimiz sonuç vererek daha fazla kayıp yaşanmadan barışın tesisine vesile oluruz.
Kim kiminle savaşırsa savaşsın uzlaştırmacı olmak, savaşı bitirme gayretinde olmak mutlaka iyidir.
Ancak sıkıntı şudur ki, biz bunu neden işgal edilen ülkeler Müslüman ülkeler ve ölenler Müslüman olduğunda yapmadık hatta tam tersine Hıristiyan alemiyle birlikte işgale katkıda bulunduk?!
Rusya-Ukrayna savaşındaki gayretimizi 20 yıl önce ortaya koysaydık ve Müslüman ülkelerle birlikte hareket etseydik bugün bölgemizin ve İslam aleminin lideriydik.
Bırakın ekonomik kriz yaşamayı bolluk bereket içerisinde hayatımızı sürdürürdük.
Merhum Atatürk'ün "Yurtta sulh cihanda sulh" düsturunu adeta "Yurtta sulh Hıristiyan cihanında sulh" düsturuna dönüştürdük ne yazık ki.
İnşallah bu barıştan yana ve uzlaştırmacı politikamızı bundan sonra her yerde gösteririz.
"Yurtta sulh cihanda sulh" her daim olmalı ki bir mana ifade etsin.
- Cem Yılmaz ve Cilalı Güldürü Devri / 29.08.2022
- Bırakın beni milleti uyandırın / 24.08.2022
- Aramıza katılmanızı bekliyoruz / 16.08.2022
- Suriye’nin kuzeyi mi, Büyük İsrail’in kilidi mi? / 01.08.2022
- 15 Temmuz ve alınmayan dersler / 19.07.2022
- Adalet yoksa zulüm vardır / 21.06.2022
- Polemikten beslenen siyaset / 09.05.2022
- Haydar Baş ve Aşk / 14.04.2022
- AK-YÜZBİM / 12.04.2022