Zaman gazetesinden sayın Hüseyin Gülerce'ye gerçekten acıyorum. Yalova'da rahmetli babasıyla sohbet meclislerinde beraberce ilahi okuduğumuz demleri hatırlıyorum; merhum, zikrullahı severdi, sert mizaçlıydı. Gençlerin zikrine takılınca ben de gençleşiyorum, derdi.
Fetullah Gülen ve ekibinin, diyalog namlı "Papa ve papaz muhabbeti"nin henüz ilk sinyallerini verdikleri günlerde, "Hacı emice, dedim, senin oğlan papazlara takılıyor, kendisini hiç ikaz etmiyor musun Allah-Muhammed aşkına!" diye takılmıştım. At gözlüğü takmışlar oğlum, at gözlüğü; papaz senin neyine, papaz mı kurtaracak seni diyorum ama sözümüz geçmiyor ki, zamane nesli, diye hayıflanarak iç çekmişti.
Korkarım merhum emice, oğlu Gülerce'ye hala hayıflanarak iç çekiyordur yattığı yerden; mekânı cennet olsun.
Gülerce, hocası Gülen ve grubunun "Papa ve papaz eksenli diyalog çığırı"nın nerelere vardığını görmezlikten geliyor. Gülen'in en yakınındaki 30-40 yıllık arkadaşları, sağ kolu mesabesindeki adamları, vahim gidişatı görerek uzaklaşıyorlar. Gülen'in yakın çevresinden çok sayıda insan, kurtuluşu, oralardan kaçmakta buluyor. İzmir Kestanepazarı'nda 1966'da tanıştıkları Nurettin Veren bunlardan sadece biri, son örneği. Nurettin Veren, kendi ifadesine göre Samanyolu'nun kurucusu ve ortağı, Zaman'ın, Asya Finans'ın ve Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın ortağı, kurucu hissedarı. Gülen grubunun gidişatının, din, iman, vatan, millet ve devlet bakımından tehlikeli noktalara sürüklendiğini fark ettiği için onlardan ayrıldığını anlatıyor bir-iki aydan beri. Bu bağlamda Saygı Öztürk, Aytunç Erkin, Ali Kemal Erdem, Gökhan Yılmaz gibi gazetecilere açıklamalar yapıyor.
Bu ciddi çıkışlara karşı Gülerce, bir ay önce sadece Fitne başlıklı bir yazıyla tepki verdi; konuşulanların tabana yayılmaması için istim üstünde yürüyorlar adeta.
30-40 yıl Gülen Efendi'nin sağkolu olarak hizmet görmüş Veren'in basına yansıyan beyanatının aşağıda sunacağımız çok küçük bir kısmı dahi, sadece "Fitne canım sen de..." denilip de geçilebilecek şeyler değil şüphesiz. Gülen'in diyalog adına ortaya koyduğu "yeni itikadî ölçüler" bu beyanatlarla yanyana getirilince, ortaya çıkan asıl "büyük fotoğraf" çok daha önem arz ediyor. Gülen Efendi'nin sağkolu olarak hizmet vermiş Veren'in yukarıdaki gazetecilere aktardığı beyanattan bir kısmı şöyle:
"Orta Asya'daki eğitim seferberliğimiz Amerikan conilerinin akıncısı olma şekline dönüştü. Gülen, Amerika'nın gücünü kullanıp daha fazla hizmet edileceği yönünde mesajlar veriyor. "Amerika'ya dost olmak, sırtımızı dayamak, bizi daha emin kılar. Dolayısıyla Türkiye'de de askerden ve rejimden gelebilecek tehlikelere karşı sırtımızı güçlü bir yerlere dayamış oluruz" deyip, cemaate fısıltı şeklinde brifingler vererek, empoze ediyor. ABD, maalesef Fetullah Hoca'yı kullanıyor. Cemaat, farkında olmadan Amerikan conisi gibi kullanılıyor şu anda."
"Bizim isteğimiz, eğitim kurumlarını, zarar görmeden, yozlaştırılmadan, kimsenin gizli maksatlarına alet edilmeden devam ettirilmesi... Kiliselerin, papazların gizli maksatları için kullandırılmaması, uluslararası hesaplarda pazarlık konusu olmaması"
"Bizim, siyasetten uzak durmamız istenirken, devletin en mahrem (istihbarat) ünitelerine burnumuzu sokmamız, devletin bize olan güvenini sarstı. Devlete ait en mahrem bilgiler Fetullah Gülen'e mutlaka ulaşır. Hatta Cumhurbaşkanı'nın, Genelkurmay Başkanı'nın öğreneceği bilgileri onlardan üç-beş dakika da olsa önce ele geçirir. Amerika'da yaşayan, 70'ine merdiven dayamış, hasta, gözleri yaşlı bir insan, Türkiye devletini uyaracak kadar istihbaratı nereden, nasıl alır? Amerika'da yaşadığı halde, Türkiye'nin en mahrem meseleleri nasıl O'na gidiyor? Bir Hoca'nın bunlarla ilgilenmesi doğru mu? Vatikan'ın pozisyonunu, Papa'nın pozisyonunu mu istiyor? İslam dünyasında Halife, dünyayı kurtaracak tek aslan mı olmak istiyor? Amerika'ya sırtını dayadı. Vatikan gibi olmak istedi. Vatikan da bu desteği verdi zaten! Arkasından, Yahudi, Ermeni desteğini de aldı."
"İstihbarattan bilgi alan insanların getirdikleriyle daha da körüklendi gitme duygusu ve Amerika'ya gitti. Kaçtı. Bu kaçışı halka anlatmak için sağlık problemlerini öne sürdü. Ama inandırıcılığını yitirdi. Sağlık sorunlarından gitmedi. Birkaç yıl bunu kullandı. Cemaat "Bir bildiği vardır Hocaefendi'nin" diyordu. Ama daha sonra bu durum halk nezdinde değişti."
"Benim üniversitenin son sınıfında iki kızım var. Fatih Üniversitesi'nin son sınıfındalar. Onun büyüğü bir oğlum var. Onun da bir büyüğü ve iki de küçükleri olmak üzere, altı çocuğum var.
Bana çocuklarımdan çok enteresan bir teklif geldi: "Baba biz seninle kesinlikle ayrı yaşamak istiyoruz." 35 yıllık evliyim, çocuklarım ve anneleri benden ayrılmak istediler. Gülen'le kavga başladıktan üç yıl sonra. "Neden?" dedim. Hocaefendi'yle yaşadığım sıkıntıdan dolayı bana yapılan bir boykot var. Eğer beni terk ederlerse, hesaplarına para gönderileceğinin ve destek olunacağının teminatını almışlar. Sordum,"Kim dedi bunu size?" "Hacı Muhammet'le görüştük İstanbul'da" dediler. Bu paraların, Üsküdar Pamukbank'taki hesaplarına, Ümmü Selem ve Ümmü Haram adına, çocuklarımın isimleri bunlar, paranın yattığını tespit ettim. Belgeli, hesap cüzdanları var. Hiç tanımadığımız isimler üzerinden para yatırmışlar. Bir ay içerisinde, tek celsede beni mahkemeye verip, ailem beni boşadı. 35 yıllık evimde hiç münakaşa olmadı ama boşadılar. Bunu nasıl izah ediyorsunuz? Çocuklarımdan üç yıldır haber almıyorum. Hiçbiriyle görüşemiyorum..."
Gülerce, bu ve benzeri beyanatları "Fitne" makalesiyle geçiştirebilir; ama yarınki makalemde kendisine yönelteceğim "diyalog çığırıyla İslam topraklarına serpiştirdikleri yanlış itikadî esaslar" konusundaki soruları geçiştiremez. Bu sorulara İslam'ın bin yıllık değişmez akidesine göre cevap bulabilirse "asıl fitne"nin "ne olduğu"nu kendisi de belki fark eder. Bu sorular, rahmetli babasının da âh çekerek hayıflandığı sorulardır; ben asıl bu sebeple Gülerce'ye acıyorum...
Fetullah Gülen ve ekibinin, diyalog namlı "Papa ve papaz muhabbeti"nin henüz ilk sinyallerini verdikleri günlerde, "Hacı emice, dedim, senin oğlan papazlara takılıyor, kendisini hiç ikaz etmiyor musun Allah-Muhammed aşkına!" diye takılmıştım. At gözlüğü takmışlar oğlum, at gözlüğü; papaz senin neyine, papaz mı kurtaracak seni diyorum ama sözümüz geçmiyor ki, zamane nesli, diye hayıflanarak iç çekmişti.
Korkarım merhum emice, oğlu Gülerce'ye hala hayıflanarak iç çekiyordur yattığı yerden; mekânı cennet olsun.
Gülerce, hocası Gülen ve grubunun "Papa ve papaz eksenli diyalog çığırı"nın nerelere vardığını görmezlikten geliyor. Gülen'in en yakınındaki 30-40 yıllık arkadaşları, sağ kolu mesabesindeki adamları, vahim gidişatı görerek uzaklaşıyorlar. Gülen'in yakın çevresinden çok sayıda insan, kurtuluşu, oralardan kaçmakta buluyor. İzmir Kestanepazarı'nda 1966'da tanıştıkları Nurettin Veren bunlardan sadece biri, son örneği. Nurettin Veren, kendi ifadesine göre Samanyolu'nun kurucusu ve ortağı, Zaman'ın, Asya Finans'ın ve Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın ortağı, kurucu hissedarı. Gülen grubunun gidişatının, din, iman, vatan, millet ve devlet bakımından tehlikeli noktalara sürüklendiğini fark ettiği için onlardan ayrıldığını anlatıyor bir-iki aydan beri. Bu bağlamda Saygı Öztürk, Aytunç Erkin, Ali Kemal Erdem, Gökhan Yılmaz gibi gazetecilere açıklamalar yapıyor.
Bu ciddi çıkışlara karşı Gülerce, bir ay önce sadece Fitne başlıklı bir yazıyla tepki verdi; konuşulanların tabana yayılmaması için istim üstünde yürüyorlar adeta.
30-40 yıl Gülen Efendi'nin sağkolu olarak hizmet görmüş Veren'in basına yansıyan beyanatının aşağıda sunacağımız çok küçük bir kısmı dahi, sadece "Fitne canım sen de..." denilip de geçilebilecek şeyler değil şüphesiz. Gülen'in diyalog adına ortaya koyduğu "yeni itikadî ölçüler" bu beyanatlarla yanyana getirilince, ortaya çıkan asıl "büyük fotoğraf" çok daha önem arz ediyor. Gülen Efendi'nin sağkolu olarak hizmet vermiş Veren'in yukarıdaki gazetecilere aktardığı beyanattan bir kısmı şöyle:
"Orta Asya'daki eğitim seferberliğimiz Amerikan conilerinin akıncısı olma şekline dönüştü. Gülen, Amerika'nın gücünü kullanıp daha fazla hizmet edileceği yönünde mesajlar veriyor. "Amerika'ya dost olmak, sırtımızı dayamak, bizi daha emin kılar. Dolayısıyla Türkiye'de de askerden ve rejimden gelebilecek tehlikelere karşı sırtımızı güçlü bir yerlere dayamış oluruz" deyip, cemaate fısıltı şeklinde brifingler vererek, empoze ediyor. ABD, maalesef Fetullah Hoca'yı kullanıyor. Cemaat, farkında olmadan Amerikan conisi gibi kullanılıyor şu anda."
"Bizim isteğimiz, eğitim kurumlarını, zarar görmeden, yozlaştırılmadan, kimsenin gizli maksatlarına alet edilmeden devam ettirilmesi... Kiliselerin, papazların gizli maksatları için kullandırılmaması, uluslararası hesaplarda pazarlık konusu olmaması"
"Bizim, siyasetten uzak durmamız istenirken, devletin en mahrem (istihbarat) ünitelerine burnumuzu sokmamız, devletin bize olan güvenini sarstı. Devlete ait en mahrem bilgiler Fetullah Gülen'e mutlaka ulaşır. Hatta Cumhurbaşkanı'nın, Genelkurmay Başkanı'nın öğreneceği bilgileri onlardan üç-beş dakika da olsa önce ele geçirir. Amerika'da yaşayan, 70'ine merdiven dayamış, hasta, gözleri yaşlı bir insan, Türkiye devletini uyaracak kadar istihbaratı nereden, nasıl alır? Amerika'da yaşadığı halde, Türkiye'nin en mahrem meseleleri nasıl O'na gidiyor? Bir Hoca'nın bunlarla ilgilenmesi doğru mu? Vatikan'ın pozisyonunu, Papa'nın pozisyonunu mu istiyor? İslam dünyasında Halife, dünyayı kurtaracak tek aslan mı olmak istiyor? Amerika'ya sırtını dayadı. Vatikan gibi olmak istedi. Vatikan da bu desteği verdi zaten! Arkasından, Yahudi, Ermeni desteğini de aldı."
"İstihbarattan bilgi alan insanların getirdikleriyle daha da körüklendi gitme duygusu ve Amerika'ya gitti. Kaçtı. Bu kaçışı halka anlatmak için sağlık problemlerini öne sürdü. Ama inandırıcılığını yitirdi. Sağlık sorunlarından gitmedi. Birkaç yıl bunu kullandı. Cemaat "Bir bildiği vardır Hocaefendi'nin" diyordu. Ama daha sonra bu durum halk nezdinde değişti."
"Benim üniversitenin son sınıfında iki kızım var. Fatih Üniversitesi'nin son sınıfındalar. Onun büyüğü bir oğlum var. Onun da bir büyüğü ve iki de küçükleri olmak üzere, altı çocuğum var.
Bana çocuklarımdan çok enteresan bir teklif geldi: "Baba biz seninle kesinlikle ayrı yaşamak istiyoruz." 35 yıllık evliyim, çocuklarım ve anneleri benden ayrılmak istediler. Gülen'le kavga başladıktan üç yıl sonra. "Neden?" dedim. Hocaefendi'yle yaşadığım sıkıntıdan dolayı bana yapılan bir boykot var. Eğer beni terk ederlerse, hesaplarına para gönderileceğinin ve destek olunacağının teminatını almışlar. Sordum,"Kim dedi bunu size?" "Hacı Muhammet'le görüştük İstanbul'da" dediler. Bu paraların, Üsküdar Pamukbank'taki hesaplarına, Ümmü Selem ve Ümmü Haram adına, çocuklarımın isimleri bunlar, paranın yattığını tespit ettim. Belgeli, hesap cüzdanları var. Hiç tanımadığımız isimler üzerinden para yatırmışlar. Bir ay içerisinde, tek celsede beni mahkemeye verip, ailem beni boşadı. 35 yıllık evimde hiç münakaşa olmadı ama boşadılar. Bunu nasıl izah ediyorsunuz? Çocuklarımdan üç yıldır haber almıyorum. Hiçbiriyle görüşemiyorum..."
Gülerce, bu ve benzeri beyanatları "Fitne" makalesiyle geçiştirebilir; ama yarınki makalemde kendisine yönelteceğim "diyalog çığırıyla İslam topraklarına serpiştirdikleri yanlış itikadî esaslar" konusundaki soruları geçiştiremez. Bu sorulara İslam'ın bin yıllık değişmez akidesine göre cevap bulabilirse "asıl fitne"nin "ne olduğu"nu kendisi de belki fark eder. Bu sorular, rahmetli babasının da âh çekerek hayıflandığı sorulardır; ben asıl bu sebeple Gülerce'ye acıyorum...
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019