‘Zekât, ateşten koruyan bir engeldir’
Kur'an'da, "Mallarında isteyene ve yoksula belirli bir hak tanıyanlar..." (Mearic, 24-25) buyurulur.
İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Lakin Aziz ve Celil olan Allah zenginlerin mallarında zekât dışında birtakım haklar da farz kılmış ve şöyle buyurmuştur: "... Mallarında isteyene ve yoksula belirli bir hak tanıyanlar..." O halde belirli bir hak zekât dışında bir haktır ve herkesin malından vermekle görevli olduğu bir haktır. Gücü ve mali imkânı miktarınca bir miktarı kendine farz saymalı, kendi isteği üzere her gün, her cuma veya her ay ödemelidir." 8 el-Kafi, 3/498/8).
Bir adam İmam Sâdık'ın (a.s) yanına gelerek şöyle dedi: "Ey Eba Abdillah! Mali durumum düzelene kadar bana bir miktar borç ver."
İmam şöyle buyurdu: "Yani ürününü toplayana kadar mı?"
O adam, "Hayır, Allah'a and olsun ki ürünüm yoktur" deyince, İmam, "Ticaret malın geri dönünceye kadar mı?" diye sordu.
O adam, "Hayır, Allah'a and olsun ki, ticari malım yoktur" dedi.
İmam, "Bir mülkün satılıncaya kadar mı?" diye sordu.
O, "Allah'a and olsun ki hayır, mülküm yoktur." dedi.
İmam şöyle buyurdu: "O halde sen Allah'ın mallarımızda kendisi için bir hak tayin ettiği kimselerdensin."
Ardından İmam (a.s) bir dirhem kesesini getirmelerini emretti. Elini keseye sokarak bir miktar aldı ve ona vererek şöyle buyurdu: "Allah'tan kork, harcamada ifrat ve tefrite kaçma ve orta yolu tut." (el-Kafi, 3/501/14).
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Namazla beraber zekât da İslam ehline Allah'a yaklaşma vesilesi kılındı. Kim, zekâtı gönül rızasıyla verirse zekât kendisi için bir kefaret olduğu gibi, ateşten koruyan bir engel de olur ve korur. Hiç kimsenin, verdiği zekât için gözü arkada kalmasın ve üzülmesin. Gönül hoşnutluğu duymadan veren ve ondan daha iyisini ümit eden kimse, sünneti bilmeyen, zekâtın ecrini kaybeden, ameli boşa giden ve çok pişman olacak olan bir kimsedir." (Nehc'ul-Belağa, 199. Hutbe). (Muhammed Muhammedî Reyşehrî, Mizanu'l-Hikmet).
OKAN EGESEL