1 Mayıs meydan muharebesi

Dün 1 Mayıs işçi bayramıydı. Bu bayram saldırılarla, çatışmalarla, gaz bombalarıyla, tutuklamalarla kutlandı. Madem muharebe meydanı görüntülerine sahne oluyor, niçin "bayram" diyoruz bu güne. Çalışıyoruz ama hakkımızı alamıyoruz diyen işçiler sokaklarda. İstedikleri kadar istesinler haklarını zor alırlar. Çünkü yanlış adamlardan haklarını istiyorlar. Asla vermeyecek olanlardan istediğiniz kadar haklarınızı talep edin, eliniz boş kalacaktır.Olması gereken bu değil!Oysa bağırıp çağırmalarına gerek kalmadan ve onları sokaklara dökmeden hakkını çalışanlara verebilmektir olması gereken. AB ülkeleriyle kıyasladığımızda Türk işçisinin çok çalışıp az kazandığını görüyoruz. Bu kadar çok çalışan işçilerimiz haklarını sokaklara çıkıp bağırarak istemek zorunda bırakıyoruz. Peki, sokaklara dökülüp haklarını isteyenlere hakları veriliyor mu? Hayır, ne gezer. Bugüne kadar sokaklarda bağırmak kimseyi haklarına kavuşturmadı. İster bir milyon, ister iki milyon işçi sokaklara dökülsün yine haklarını tam olarak elde edemeyeceklerdir. Bu mantıkla hakların alınamayacağı artık anlaşılmalı. Bu bağlamda BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş son yaptığı bir programdaki konuşmasında, "işçilerin önünde giden sendika mensupları bizi iyi anlatsınlar ve tanıtsınlar.  Sokağa çıkmak ve bağırmakla bu işler olmaz. Bu işler planla, programla ve projeyle olur. Ben çıkmasınlar demiyorum ama işçiler ancak benim olduğum gün bayram edecekler. Çünkü 1 Mayıs o zaman manasına kavuşacak. Herkes hakkını hukukunu alacaktır" diyerek aynı gerçeği vurgulamıştı.Peki, ne yapmak lazım? İşçiye, çalışanlara hak ettiğini istemesine bile gerek kalmadan nasıl verebiliriz? Bu sorunun cevabını işçiler, sendikalar, işverenler ve hükümetler olarak gerçekten arıyorsak o zaman oturup nerede yanlış yaptığımızı ciddi olarak düşünmeliyiz.  Gerçekten bu düşünmeyi samimiyetle yaparsak göreceğiz ki, ne sokaklara dökülen işçiler ne de onlara sokakları dar eden hükümetler, bugüne kadar uygulana gelen iktisadi anlayışlara devam ederek çalışanları istedikleri haklara kavuşturamazlar.Bugün işçileri asgari ücrete mahkûm eden iktisadi anlayış olan Kapitalizm, çalışanların haklarını alamamasının en temel sebebi olduğu bu şekilde anlaşılacaktır.  Kapitalizmin 'işçiler en düşük ücretle -asgari ücret- çalışmaya mahkûmdur' anlayışıyla alın teri döken büyük çoğunluk açlığa mahkûm edilmedi mi? Sosyalizm de farklı değil. Eşitlik ve adalet gibi kulağa hoş gelen söylemlerle ortaya çıkan Sosyalizm de uygulandığı ülkelerde bazılarının diğerlerine göre daha eşit yani imtiyazlı olması sonucunu doğurmuştu.Bütün bu yaşanan gerçekler, çalışanların feryat ettiği problemler, uygulanan iktisadi anlayışların yapısal yanlışlarının sonucu olarak karşımıza çıktığını göstermektedir. Temel yanlışın nereden kaynaklandığını bulmak yerine sonuçla oyalanıldığı müddetçe çözüme asla ulaşılamayacaktır.Çözüm, yepyeni bir ekonomi anlayışından geçiyor. Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu Milli Ekonomi Modeli, Kapitalist anlayışın yanlışlarını içinde barındırmayan ve tarihte ilk kez tüketim merkezli bir yaklaşım ortaya koyan bir iktisat teorisidir. Yani işçileri, memurları, emekleri, ev hanımlarını, öğrencileri ve çocukları, merkeze alan ve bu kesimlerin gelirini artırmayı ekonominin kalkınması ve sürekli büyüme için bir gereklilik sayan bir modeldir. Böyle bir model hayata geçirilirse o zaman işçiler sadece 1 Mayısta değil yılın her günü bayram edeceklerdir. Sadece işçiler değil memurlar, emekliler, kadınlar, çocuklar, öğrenciler ve toplumun her kesimi de bayram yaşayacaktır.İşte milletimize bu bayramı yaşatacak anlayış, Prof. Dr. Haydar Baş'ın üzerinde dört uluslararası kongre yapılan "Milli Ekonomi Modeli" ve "Sosyal Devlet Milli Devlet" tezleridir.