Almanya'nın önde gelen dergilerinden Der Spiegel'in "Irak'taki gelişmeler hakkında en açık şekilde konuşan ülkenin Türkiye olduğunu" yazmasının ardından Türkiye kamuoyunda hükümetin ABD'ye bakışı ve Irak politikası konusunda yanlış bir algılama gerçekleşmesi için özel bir çaba sarfedildi. Hükümet Der Spiegel'in bu haberiyle birlikte kamuoyuna karşı kendisini daha da rahatlamış hissederek, "bakın ABD'ye karşı sözümüzü sakınmıyoruz" mesajını verirken, medya ise hükümetin bu manipülatif yaklaşımına çanak tutarak Türk halkını "ABD usulü dezenformasyon"la yanlış bilgilendirdi. Alman dergisinin bu haberindeki hareket noktası özellikle Başbakan Erdoğan'ın Davos'ta yaptığı ABD'ye karşı sözde sert açıklamalardı. Aslında Alman dergisi de Başbakan'ın ABD ve Kerkük'le ilgili sözlerini klasik Avrupa bakış açısıyla değerlendirmek suretiyle "olduğundan farklı ve aşırı abartılı" bir tonda takdim etti. Aslında Başbakan Erdoğan'ın ABD'ye bakışında hiçbir değişiklik sözkonusu değil. Erdoğan'ın birkaç günlük bu yaklaşımı sadece ve sadece, BBC anketinden çıkan Türk halkının yüzde 82'sinin ABD'ye karşı tepkili olması sonucunun sebebiyet verdiği panik havasında, halkın havasını alabilmek adına yapılmış popülist ve yüzeysel beyanatlardan öte bir anlam taşımıyor.
Nitekim ABD'nin yeni ve en şahin Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile yaptığı görüşme sonrasında Başbakan Erdoğan şunları dile getiriyor: "Türkiye-ABD arasındaki ilişkiler nasıl olumlu bir noktadaysa şu anda da aynı olgunluk ve olumlu şekilde sürecini sürdürmektedir. Bu konuyu da taraflar olarak aramızda teyit ettik."
Erdoğan'a göre Türk ABD ilişkileri bulunduğu "olumlu" noktadan yani "derin dostluğa dayalı" müttefiklikten herhangi bir sapma göstermiş değil. Dün nasılsa, bugün de öyle, yarın da aynı olacak!
Evet, gerçekten de ABD'ye karşı en açık konuşan ülke Türkiye, en açık konuşan kişi de Başbakan Erdoğan! ABD ile olan dostluğu(!) hiçbir yorum ve tefsire sebebiyet vermeden tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor!
Gelelim Rice'ın Türkiye temaslarına. Rice'ın Türkiye'de yaptığı temaslar, içerik, talepler ve Türkiye'ye verilen yuvarlak ve sahte sözler bakımından Abizaid, Armitage ve Feith'in temaslarından farklı değildi. Rice da diğer ABD'li yetkililer gibi Türkiye'den İran konusunda somut destek ve İncirlik'in tapusunu istedi. Türkiye'nin PKK, Kerkük ve Kürdistan konularındaki hassasiyetleriyle ilgili olarak da son günlerin moda tabiri ve Amerika'nın Türkiye ile ilgili çok sık kullanılmaya başladığı diplomatik dil ile sadece "not etti!"
Rice, Türkiye'nin bu hassasiyetlerini açık açık dikkate almadığını yukarıdaki kibar diplomatik dille ifade ederken, Kerkük ve PKK konusunda çözüm mercii olarak da Talabani ve Barzani'yi gösterdi. Kerkük'le ilgili asıl kararı "Irak halkı verecektir" diyen Rice, 30 Ocak'ta yapılan sözde seçimlerin sonuçlarının belirleyiciliğine vurgu yapmış oldu.
Rice PKK ile ilgili olarak da ''askeri olmayan yöntemleri'' kullandıklarını ifade ederek, PKK'nın siyasallaştırılma politikasının Türkiye'de olduğu gibi Irak'ta da başlatıldığını ifade etmiş oldu. 111 parti içinde 2 PKK partisinin Türkiye'nin tüm itirazlarına rağmen Irak seçimlerine sokulması da, Rice'ın dile getirdiği ve ABD'nin PKK'ya bakışını özetleyen "askeri olmayan yöntemleri" işaret ediyor.
Rice ve diğer ABD'li yetkililerinin Türkiye'ye dair bu tutumlarının şifrelerine çözmek güç değil. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in ''4. Piyade Tümeni'nin Türkiye üzerinden Irak'a girememesinden dolayı kuzey Irak'taki Sünnilerin savaştan etkilenmediğini ve şimdiki direnişi örgütleyenlerin Sünniler olduğunu'' söyleyerek, ABD'nin bugün Irak bataklığında debelenmesinin sorumlusu olarak Türkiye'yi adres göstermesi, ABD'nin Türkiye politikasını şekillendiren ana ekseni kodluyor. ABD, Türkiye'yi hiç de gizleme ihtiyacı hissetmeden cezalandırmak istiyor.
ABD'nin Türkiye politikası "çok bilinmeyenli" bir denklem olmadığı gibi çok basit bir dört işlemden bile daha basit. Hatta ABD bakışı "2 kere 2 dört eder" kıvamında net, "Pi sayısı kadar sabit".
Nitekim ABD'nin yeni ve en şahin Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile yaptığı görüşme sonrasında Başbakan Erdoğan şunları dile getiriyor: "Türkiye-ABD arasındaki ilişkiler nasıl olumlu bir noktadaysa şu anda da aynı olgunluk ve olumlu şekilde sürecini sürdürmektedir. Bu konuyu da taraflar olarak aramızda teyit ettik."
Erdoğan'a göre Türk ABD ilişkileri bulunduğu "olumlu" noktadan yani "derin dostluğa dayalı" müttefiklikten herhangi bir sapma göstermiş değil. Dün nasılsa, bugün de öyle, yarın da aynı olacak!
Evet, gerçekten de ABD'ye karşı en açık konuşan ülke Türkiye, en açık konuşan kişi de Başbakan Erdoğan! ABD ile olan dostluğu(!) hiçbir yorum ve tefsire sebebiyet vermeden tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor!
Gelelim Rice'ın Türkiye temaslarına. Rice'ın Türkiye'de yaptığı temaslar, içerik, talepler ve Türkiye'ye verilen yuvarlak ve sahte sözler bakımından Abizaid, Armitage ve Feith'in temaslarından farklı değildi. Rice da diğer ABD'li yetkililer gibi Türkiye'den İran konusunda somut destek ve İncirlik'in tapusunu istedi. Türkiye'nin PKK, Kerkük ve Kürdistan konularındaki hassasiyetleriyle ilgili olarak da son günlerin moda tabiri ve Amerika'nın Türkiye ile ilgili çok sık kullanılmaya başladığı diplomatik dil ile sadece "not etti!"
Rice, Türkiye'nin bu hassasiyetlerini açık açık dikkate almadığını yukarıdaki kibar diplomatik dille ifade ederken, Kerkük ve PKK konusunda çözüm mercii olarak da Talabani ve Barzani'yi gösterdi. Kerkük'le ilgili asıl kararı "Irak halkı verecektir" diyen Rice, 30 Ocak'ta yapılan sözde seçimlerin sonuçlarının belirleyiciliğine vurgu yapmış oldu.
Rice PKK ile ilgili olarak da ''askeri olmayan yöntemleri'' kullandıklarını ifade ederek, PKK'nın siyasallaştırılma politikasının Türkiye'de olduğu gibi Irak'ta da başlatıldığını ifade etmiş oldu. 111 parti içinde 2 PKK partisinin Türkiye'nin tüm itirazlarına rağmen Irak seçimlerine sokulması da, Rice'ın dile getirdiği ve ABD'nin PKK'ya bakışını özetleyen "askeri olmayan yöntemleri" işaret ediyor.
Rice ve diğer ABD'li yetkililerinin Türkiye'ye dair bu tutumlarının şifrelerine çözmek güç değil. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in ''4. Piyade Tümeni'nin Türkiye üzerinden Irak'a girememesinden dolayı kuzey Irak'taki Sünnilerin savaştan etkilenmediğini ve şimdiki direnişi örgütleyenlerin Sünniler olduğunu'' söyleyerek, ABD'nin bugün Irak bataklığında debelenmesinin sorumlusu olarak Türkiye'yi adres göstermesi, ABD'nin Türkiye politikasını şekillendiren ana ekseni kodluyor. ABD, Türkiye'yi hiç de gizleme ihtiyacı hissetmeden cezalandırmak istiyor.
ABD'nin Türkiye politikası "çok bilinmeyenli" bir denklem olmadığı gibi çok basit bir dört işlemden bile daha basit. Hatta ABD bakışı "2 kere 2 dört eder" kıvamında net, "Pi sayısı kadar sabit".
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012