Hükümetten ve ana muhalefetten yapılan açıklamalara bakılırsa, tam bir umutsuz vaka olan AB hayali kaldığı yerden devam ediyor. Umutsuz vaka, çünkü 65 yıldır AB'nin kapısında bekletiliyoruz. AB'nin tarihsel sürecine baktığımızda ilk olarak Avrupa Kömür-Çelik Topluluğu adıyla kurulduğunu görürüz. Süreç şöyle:
Batı Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg bir araya gelerek 18 Nisan 1951'de Paris'te bir anlaşma imzaladı. Avrupa Kömür-Çelik Topluluğu kuruldu. Takvim yaprakları 25 Mart 1957'yi gösterdiğinde, 6 ülke 6 yıl sonra bir kez daha bir araya geldi. Bu kez yer Roma'ydı. Yeni bir anlaşma imzalandı ve Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kuruldu.
Türkiye'nin Avrupa serüveni de 31 Temmuz 1959'da Avrupa Ekonomik Topluluğu'na yapılan başvuruyla başladı. Müzakereler darbe ile sekteye uğradı. Avrupa Ekonomik Topluluğu ile Ankara Antlaşması, 12 Eylül 1963'te imzalandı.
Avrupa'nın kapısını çaldığımız ilk tarih 1959, 65 yıl önce…
Kapıyı ilk çaldığımızda da hedefimiz "tam üyelik"ti, son çaldığımızda da hala hedefimiz tam üyelik. Sonuç, kapıda sürünmeye devam! Yunanistan da 1975 yılında topluluğa katılmak için harekete geçti. 1981'de Yunanistan Avrupa Ekonomik Topluluğuna katıldı, onu 1986'da İspanya ve Portekiz izledi. Yunanistan "Hıristiyan olması haricinde" hiçbir kriteri sağlamadığı halde, müracaat etmesinden 6 yıl sonra birliğe alınmasına rağmen, Türkiye 65 yıldır kapıda bekletiliyor. Yeri gelmişken ifade edelim sorun bekleten de değil, her şeye rağmen bekleyende.
Neyse sürece devam edelim… Türkiye, 1987'de Avrupa Ekonomik Topluluğu'na tam üyelik için başvuru yaptı. Türkiye'ye yanıt 2 yıl sonra verildi. "Topluluk, kendi iç bütünleşmesini tamamlamadan yeni bir üyeyi kabul edecek durumda değildir" dendi.
1989'da dünya gündemine bir haber daha düştü. O da Berlin Duvarı'nın yıkılmasıydı. İşte o yıl Avrupa'nın siyasi panoraması tamamen değişti. 1992'de Maastricht Antlaşması ile bir adım atıldı. Topluluk kurumları güçlendirildi ve daha geniş yetkilere sahip oldu. İlk kez "Avrupa Birliği" terimi kullanıldı. Avrupa Birliği'ne üye olmanın şartları Kopenhag zirvesinde ortaya kondu. Tarihe "Kopenhag Kriterleri" olarak geçti. Maastricht Antlaşması ve Kopenhag Kriterleri ile AB, birliğe üye olma çıtasını üye olarak almak istemediği Türkiye için daha da yükseltti.
Yeni adına kavuşan Avrupa Birliği genişlemeye devam etti. 1997 Lüksemburg Zirvesinde 11 ülkeye üyelik perspektifi verildi. Türkiye yine o ülkelerden biri değildi.
1999 yılındaki Helsinki Zirvesi'nde Türkiye yıllardır beklediği kapıyı biraz aralamıştı. Aralık ayında Türkiye, Avrupa Birliği'ne aday ülke statüsüne geldi.
Kopenhag kriterlerinin karşılanması için Meclis'ten uyum paketleri geçirildi. Reformlar üst üste geldi. AB hayali uğruna taviz üstüne taviz verildi.
Avrupa Birliği Konseyi, Türkiye ile katılım müzakerelerinin Ekim 2005'te başlanması kararını aldı. 2004 yılında Avrupa Birliği'nin tarihindeki en büyük genişleme dalgası gerçekleşti. 10 yeni ülke Avrupa Birliği üyesi oldu. Hiçbir kriteri sağlamamasına rağmen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de bu süreçte Avrupa Birliği'ne katıldı. Ancak Türkiye yine kapının dışında kaldı.
Avrupa Birliği'ndeki genişleme 2007'de Bulgaristan ve Romanya, 2013'te de Hırvatistan ile devam etti. Avrupa Birliği üye sayısı 28'e yükseldi.
Türkiye'nin katılım müzakerelerinde 35 fasıl bulunuyordu. Kıbrıs meselesi sebebi ile bunların 14'ü siyasi olarak engellendi. Açılamayan fasıllar sebebi ile ilişkiler zaman zaman kesintiye uğradı. 2016'dan sonra hiçbir fasıl açılmadı.
Suriye'deki iç savaştan sonra Avrupa'ya göç akını yaşandı. Bu, Avrupa Birliği'nin Türkiye ile ilişkilerini yeniden gözden geçirmesine sebep oldu. Tabii ki tek taraflı olarak! Geri Kabul Anlaşması ile Türkiye AB'nin bir sığınmacı deposu haline getirildi. Bütün talepler yerine getirilmesine rağmen Türkiye'ye kapı yine aralanmadı.
Krizler, Avro bölgesinden eksik olmadı. Birleşik Krallık, 31 Ocak 2020'de Avrupa Birliği'nden ayrıldı. Boşalan yerime Türkiye'yi alabilirsiniz dedi ama Türkiye yine kapının dışında tutuldu. Türkiye, üyelik koşullarının birçoğunu yerini getirmesine rağmen yıllarca oyalandı, oyalandı… 2004 yılında Kıbrıs sorununu çözümsüzlüğe sürükleyen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile Çekya ve Romanya gibi ülkeler, koşulları sağlamadığı, ekonomik yeterliği olmadığı halde birliğe alındı.
Bağımsız Türkiye Partisi'nin ebedi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, AB ile ilgili iki temel tespit ifade ediyordu. Bunlardan birincisi; AB bir Hıristiyan birliğidir ve Türkiye'yi asla içine almaz. İkincisi ise, AB dağılmaya mahkum bir birliktir.
Bu uyarılara rağmen Türk siyaseti iktidarıyla muhalefetiyle bu gerçeğe kulağını tıkadı ve Türkiye'yi AB hayali uğrunda tavizkar politikalara mahkum ettiler.
Son olarak AKP Genel Başkan Vekili Efkan Ala, "Cumhurbaşkanımız geçmişte, 'Kopenhag kriterlerini gerekirse Ankara kriterleri yapar, yine yolumuza devam ederiz' demişti. AK Parti, Ankara kriterlerini baz alarak ikinci bir reform dalgasına hazırlanıyor" ifadelerini kullandı. Ana muhalefet partisi CHP Genel Başkanı Özgür Özel ise, ''Biz geldiğimizde en önemli vaadimiz Avrupa Birliği'dir. Hatta Avrupa Birliği'ndeki büyükelçilerle yaptığım toplantıları da anlatayım. Biz geldiğimizde Türkiye, Avrupa Birliği yolculuğuna hızla devam edecek'' dedi.
İktidarın ve muhalefetin bu AB sevdasına BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş şu cevabı verdi: "Avrupa sana neyi dayatıyor; özelleştireceksin, devlet yatırımı olmayacak, devletin firması olmayacak' diyor. Bunlar da, 'Biz özelleştirme yoluna yine gireceğiz, çiftçimizin, esnafımızın, iş insanımızın, sanayicimizin, ihracatçımızın, ithalatçımızın sırtına yine yükleri yükleyeceğiz, yine yüksek vergiler yükleyeceğiz, biz insanımızı bitireceğiz' diyor aslında. AK Parti'nin bir reform adı altında planladığı şey vatandaşını bitirmek."
Artık "Ne AB, ne ABD tek çözüm Bağımsız Türkiye" demek zorundayız.
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025
- Trump'ın memnuniyeti, Türkiye'nin mağduriyeti demektir / 07.05.2025
- ‘Bu saldırı, demokrasiye yapılmış bir saldırıdır’ / 06.05.2025