Biz 1998'de "Dinlerarası diyalog" çalışmalarına karşı çıkıp, bu etkinlikler ileride bu nesli Hıristiyan yapmaktan başak bir işe yaramaz dediğimizde, bazı "kardeşler" bu gayreti "paranoya" ile itham etmişti.
İslam'ın yılmaz ve usanmaz(!) savunucusu(!) kimi medya, bize bu ithamı açıktan yapmadıysa da, bu etkinliklere ev sahipliği yapanlarla kurduğu dostluk ve yakınlık ve bu etkinlik aleyhinde bir satır yazı kaleme almaması ile bu faaliyetlere arka çıkmış oldu.
Biz hiçbir kınayıcının kınamasına aldırmadan, çok muhterem Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in rehberliğinde bu faaliyetler hakkında delil ve gerekçelerimizi de ortaya koyarak karşı çıktık. Bu faaliyetler bu nesli başka dinlerin mensubu yapar.
İslam tarihinde bu yaptığınızın bir başka örneği yoktur.
İslam'dan yeterince tenezzüz etmemiş gençlerin diğer bazı sebepleri de ekleyince Hıristiyan olmaması için başka bir sebep kalmaz.
Ülkemizi misyonerlerin cenneti haline getirirsiniz.
Misyonerlerin tarih boyu hedefi din değil topraktır.
Kendi ülkesinde boş kalmış kilisesini başkalarına kiraya verenlerin, bu ülkede habire kilise açması, yıkılmış olanları bazı sağcı partilerin il başkanlarına ihale ettirip kısa zamanda inşa ettirmeleri bir sebebe binaendir, yani dini değil siyasidir.
Bunları özellikle 1998'den beri söyleyegeldik.
Maddi bazı sıkıntılar pahasına da olsa.
Şöyle ki; bu yayınlarımız yüzünden bazı "mübarek" yerlerden reklam alamadık, hakarete uğradık hatta sövüldük.
Ama haklı olduğumuz bir konuda, dini ve milli bütünlüğümüzü tehdit edecek bir girişime karşı çıkmada önümüze çıkan engellere aldırmadık.
Ve nereye geldik?
Her gün sayıları artarak devem eden İslam'dan başka dinleri seçen özellikle de genç nüfusun haberlerini okuma noktasına geldik.
Prof. Dr. Haydar Baş, dün bu tehlikeye dikkat çekmişti.
Bugün de bir başka tehlikeye dikkat çekiyor, o da adı "AB uyum yasaları" olarak yumuşatılan dünün "Dinlerarası diyalog" çalışmalarının son noktası.
Dün "diyalog" masalıyla direnci ve hassasiyeti törpülenen insanımıza şimdi de "AB uyum yasası" masalıyla son vuruş yapılmak isteniyor.
Ne ilginçtir ki, bu "uyum" masalına tek karşı çıkan yine Prof. Dr. Haydar Baş oluyor.
Özellikle "azınlık vakıflara mülk edinme hakkı" veren maddesi, bu ülkenin yarının Filistin'i olması demektir, ama kimsenin umurunda değil.
AB uyum yasalarının anlamı şu:
İşsizsiniz, iş arıyorsunuz. Ya da borçlusunuz, para arıyorsunuz.
Yardımını talep ettiğiniz insan, bu halinizi istismar ederek size diyor ki; yardım istemeden şu şartları hele bir yerine getir.
Babanı hele bir öldür,
Ananı hele bir zehirle,
Evladını hele bir sat,
Evini hele bir yak,
Arazini hele bir yok pahasına sat... sonra gel hele bir düşünelim, eğer keyfimize gelirse ve diğer bazı şartlarımızı da sıralayalım, onları da yerine getirirsen, bizim de diyecek başka bir şeyimiz kalmazsa, o zaman senin meseleni tekrar "müzakere" ederiz.
"AB uyum yasaları" denen şeyler bunlar.
Aslında şu şekilde söylense daha iyi: "AB uyuma yasaları".
Ülkesini ve milletini seven bir tek Prof. Dr. Haydar Baş olduğu için olsa gerek ki, bu son derece talihsiz girişime bir o karşı çıkıyor. Laf olsun diye değil, sebeplerini de sıralayarak.
Diğerlerine ne oluyor?
Bu konuda bir kelimelik serzenişlerine şahit oldunuz mu?
Peki niye?
En azından çıkıp aksini söylesinler.
Dün "diyalog" masalına karşı çıkmada üstadın ne kadar haklı olduğu 4 yıl sonra ortaya çıktı, ama "AB uyum(a) yasaları konusunda o kadar beklemeyeceğiz."
4 Kasım sabahı BTP'nin tek başına iktidarında bu yasaları çıkaranlar uyumaya başlayacak.
Yasalar çöpe,
Çöplükte en dibe.
İslam'ın yılmaz ve usanmaz(!) savunucusu(!) kimi medya, bize bu ithamı açıktan yapmadıysa da, bu etkinliklere ev sahipliği yapanlarla kurduğu dostluk ve yakınlık ve bu etkinlik aleyhinde bir satır yazı kaleme almaması ile bu faaliyetlere arka çıkmış oldu.
Biz hiçbir kınayıcının kınamasına aldırmadan, çok muhterem Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in rehberliğinde bu faaliyetler hakkında delil ve gerekçelerimizi de ortaya koyarak karşı çıktık. Bu faaliyetler bu nesli başka dinlerin mensubu yapar.
İslam tarihinde bu yaptığınızın bir başka örneği yoktur.
İslam'dan yeterince tenezzüz etmemiş gençlerin diğer bazı sebepleri de ekleyince Hıristiyan olmaması için başka bir sebep kalmaz.
Ülkemizi misyonerlerin cenneti haline getirirsiniz.
Misyonerlerin tarih boyu hedefi din değil topraktır.
Kendi ülkesinde boş kalmış kilisesini başkalarına kiraya verenlerin, bu ülkede habire kilise açması, yıkılmış olanları bazı sağcı partilerin il başkanlarına ihale ettirip kısa zamanda inşa ettirmeleri bir sebebe binaendir, yani dini değil siyasidir.
Bunları özellikle 1998'den beri söyleyegeldik.
Maddi bazı sıkıntılar pahasına da olsa.
Şöyle ki; bu yayınlarımız yüzünden bazı "mübarek" yerlerden reklam alamadık, hakarete uğradık hatta sövüldük.
Ama haklı olduğumuz bir konuda, dini ve milli bütünlüğümüzü tehdit edecek bir girişime karşı çıkmada önümüze çıkan engellere aldırmadık.
Ve nereye geldik?
Her gün sayıları artarak devem eden İslam'dan başka dinleri seçen özellikle de genç nüfusun haberlerini okuma noktasına geldik.
Prof. Dr. Haydar Baş, dün bu tehlikeye dikkat çekmişti.
Bugün de bir başka tehlikeye dikkat çekiyor, o da adı "AB uyum yasaları" olarak yumuşatılan dünün "Dinlerarası diyalog" çalışmalarının son noktası.
Dün "diyalog" masalıyla direnci ve hassasiyeti törpülenen insanımıza şimdi de "AB uyum yasası" masalıyla son vuruş yapılmak isteniyor.
Ne ilginçtir ki, bu "uyum" masalına tek karşı çıkan yine Prof. Dr. Haydar Baş oluyor.
Özellikle "azınlık vakıflara mülk edinme hakkı" veren maddesi, bu ülkenin yarının Filistin'i olması demektir, ama kimsenin umurunda değil.
AB uyum yasalarının anlamı şu:
İşsizsiniz, iş arıyorsunuz. Ya da borçlusunuz, para arıyorsunuz.
Yardımını talep ettiğiniz insan, bu halinizi istismar ederek size diyor ki; yardım istemeden şu şartları hele bir yerine getir.
Babanı hele bir öldür,
Ananı hele bir zehirle,
Evladını hele bir sat,
Evini hele bir yak,
Arazini hele bir yok pahasına sat... sonra gel hele bir düşünelim, eğer keyfimize gelirse ve diğer bazı şartlarımızı da sıralayalım, onları da yerine getirirsen, bizim de diyecek başka bir şeyimiz kalmazsa, o zaman senin meseleni tekrar "müzakere" ederiz.
"AB uyum yasaları" denen şeyler bunlar.
Aslında şu şekilde söylense daha iyi: "AB uyuma yasaları".
Ülkesini ve milletini seven bir tek Prof. Dr. Haydar Baş olduğu için olsa gerek ki, bu son derece talihsiz girişime bir o karşı çıkıyor. Laf olsun diye değil, sebeplerini de sıralayarak.
Diğerlerine ne oluyor?
Bu konuda bir kelimelik serzenişlerine şahit oldunuz mu?
Peki niye?
En azından çıkıp aksini söylesinler.
Dün "diyalog" masalına karşı çıkmada üstadın ne kadar haklı olduğu 4 yıl sonra ortaya çıktı, ama "AB uyum(a) yasaları konusunda o kadar beklemeyeceğiz."
4 Kasım sabahı BTP'nin tek başına iktidarında bu yasaları çıkaranlar uyumaya başlayacak.
Yasalar çöpe,
Çöplükte en dibe.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024