AB'ciler, aleyhine olan sözleri duymaz, gelişmeleri görmezler. Ama AB'ye üye olma lehine yorumlanabilecek en küçük birşeyi kaçırmazlar. Onu abartırlar, durmadan gündeme getirirler, sevinç çığlıkları atarlar. Bu kara sevdanın eseri olsa gerektir. Son günlerde AB'cileri sevindiren bir olay gerçekleşti. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) bir rapor yayımladı. Raporda, Türkiye'nin, Avrupa Konseyinin denetim mekanizmasına çıkarılması öngörülüyor. Henüz kesin bir karar verilmiş değil. Yarın öbür gün çok farklı sesler çıkmaya başlayabilir. Kıbrıs görüşmeleri sırasında böyle bir raporun yayınlanması çok anlamlı. Kimilerine göre, AB, Türkiye'ye havuç uzatıyor. Her neyse, bu kadarcık bir yeşil ışık bile, AB sevdalılarını sevindirmeye yetti.
AB'ciler bu rapordan şu sonucu çıkardılar. Demek ki, Kopenhang kriterlerini tamamladık, şimdi sıra Mastricht kriterlerinde. Böyle düşünmeleri de güzel. Kopenhang kriterlerine kafa yordukları kadar, belki Masrtricht kriterlerine de kafa yorarlar. Yorarlar da biraz olsun akıl başlarına gelir. Masrtrich kriterleri, AB'ye üye ülkelerin ekonomik ve parasal birliğe katılmaları için gerekli şartları içeren kriterlerdir. İsterseniz, bu kriterlerden birkaçına ve Türkiye'nin onlara uyumuna bir göz atalım. Mastricht kriterlerine göre, borç stokunun GSYİM'ya oranı yüzde 60'ı geçmeyecektir. Türkiye'nin GSYİM toplamı 238 milyon dolar. Toplam borç stoku 202.7 milyar dolar. Borç stokunun GSYİM'ya oranı yüzde 58.16. Yine söz konusu kriterlere göre, bütçe açığının GSYİM'ya oranı yüzde 3'ü geçmeyecektir. Türkiye'de bu oran yüzde 11.6. "Enflasyonu düşürdük" diye övünüp duruyoruz. Nasıl düşürdüğümüzü, şimdilik bırakalım, nereye kadar düşürdük, bu konuda Mastricht kriterlerine uyum sağlayabildik mi, ona bakalım.
Mastricht kriterlerine göre AB'de en düşük enflasyona sahip 3 ülkenin yıllık enflasyon oranları ortalamasi ile ilgili üye ülke enflasyon oranı arasındaki fark 1.5 puanı geçmeyecektir. Bütün itirazlara rağmen, söylenenleri, hükümetin açıkladığı oranı esas alırsak, Türkiye'de enflasyon yıllık yüzde 18.4. AB üyesi ülkelerde ise ortalama enflasyon yüzde 1.6. Bu tabloya bakıp Mastricht kriterlerini yerine getirip getirmeyeceğimize siz karar veriniz.
Bazıları çıkıp "tablo kötü, AB üyesi ülkelerle aramızda çok büyük fark var, ama bu kriterleri yerine getireceğiz" diyebilir. Dilin kemiği yok. İsteyen, istediğini diyebilir. Fakat görülen yol ve yöntemle ekonomi kurtulmaz, bilakis daha çok batağa gider. Mastricht kriterlerine uyum hayalden öteye geçmez. Yıllardır biz bunu deneyip duruyoruz. Nihayet, geç de olsa, bize katılanlar çıkmaya başladı. Bunlardan biri Milliyet Gazetesi köşe yazarlarından Güngör Uras'tır.
Güngör Uras, 27 Şubat 2004 tarihli yazısında aynen şöyle diyor:
"Biz bu kısır döngüden kurtulamayacağız. Biz kuyudan çıkamayacağız. Biz giderek batıyoruz. Şimdi bir çok okuyucum, bu yazdıklarımı karamsarlık olarak niteleyecek. Bir çok kişi durup dururken tatlıya limon sıktığımı söyleyecek ama... Ne yapayım? Ben gerçekleri ve rakamları sergilemeye çalışıyorum. Takdir okuyucuların" Devam ediyor, Güngör Uras: "Görülüyor ki, bu işin sonu yok. Korkunun ecele faydası yok. Söyleyeni, yazanı taşlayacaklar ama, görünen köy kılavuz istemez. Bu borçları bizim ödememize imkan yok. Biz sadece faiz ödüyoruz. Yakında faizide ödeyemez hale gelerek duvara toslayacağız. Bunu görmek için müneccim olmaya gerek yok."
Bu tespitlerden sonra Güngör Uras'ın bir çözüm sunması gerekirdi. Ama maalesef çözüm sunmuyor. Çözüm ne mi? Bir kere daha tekrar edelim. Çözüm milli ekonomi modelini hayata geçirmekte. Başka bir deyişle ekonomiyi Kuvayi milliye anlayışıyla ele almakta. Bunun dışındaki bütün yollar çıkmaz sokaktır.
AB'ciler bu rapordan şu sonucu çıkardılar. Demek ki, Kopenhang kriterlerini tamamladık, şimdi sıra Mastricht kriterlerinde. Böyle düşünmeleri de güzel. Kopenhang kriterlerine kafa yordukları kadar, belki Masrtricht kriterlerine de kafa yorarlar. Yorarlar da biraz olsun akıl başlarına gelir. Masrtrich kriterleri, AB'ye üye ülkelerin ekonomik ve parasal birliğe katılmaları için gerekli şartları içeren kriterlerdir. İsterseniz, bu kriterlerden birkaçına ve Türkiye'nin onlara uyumuna bir göz atalım. Mastricht kriterlerine göre, borç stokunun GSYİM'ya oranı yüzde 60'ı geçmeyecektir. Türkiye'nin GSYİM toplamı 238 milyon dolar. Toplam borç stoku 202.7 milyar dolar. Borç stokunun GSYİM'ya oranı yüzde 58.16. Yine söz konusu kriterlere göre, bütçe açığının GSYİM'ya oranı yüzde 3'ü geçmeyecektir. Türkiye'de bu oran yüzde 11.6. "Enflasyonu düşürdük" diye övünüp duruyoruz. Nasıl düşürdüğümüzü, şimdilik bırakalım, nereye kadar düşürdük, bu konuda Mastricht kriterlerine uyum sağlayabildik mi, ona bakalım.
Mastricht kriterlerine göre AB'de en düşük enflasyona sahip 3 ülkenin yıllık enflasyon oranları ortalamasi ile ilgili üye ülke enflasyon oranı arasındaki fark 1.5 puanı geçmeyecektir. Bütün itirazlara rağmen, söylenenleri, hükümetin açıkladığı oranı esas alırsak, Türkiye'de enflasyon yıllık yüzde 18.4. AB üyesi ülkelerde ise ortalama enflasyon yüzde 1.6. Bu tabloya bakıp Mastricht kriterlerini yerine getirip getirmeyeceğimize siz karar veriniz.
Bazıları çıkıp "tablo kötü, AB üyesi ülkelerle aramızda çok büyük fark var, ama bu kriterleri yerine getireceğiz" diyebilir. Dilin kemiği yok. İsteyen, istediğini diyebilir. Fakat görülen yol ve yöntemle ekonomi kurtulmaz, bilakis daha çok batağa gider. Mastricht kriterlerine uyum hayalden öteye geçmez. Yıllardır biz bunu deneyip duruyoruz. Nihayet, geç de olsa, bize katılanlar çıkmaya başladı. Bunlardan biri Milliyet Gazetesi köşe yazarlarından Güngör Uras'tır.
Güngör Uras, 27 Şubat 2004 tarihli yazısında aynen şöyle diyor:
"Biz bu kısır döngüden kurtulamayacağız. Biz kuyudan çıkamayacağız. Biz giderek batıyoruz. Şimdi bir çok okuyucum, bu yazdıklarımı karamsarlık olarak niteleyecek. Bir çok kişi durup dururken tatlıya limon sıktığımı söyleyecek ama... Ne yapayım? Ben gerçekleri ve rakamları sergilemeye çalışıyorum. Takdir okuyucuların" Devam ediyor, Güngör Uras: "Görülüyor ki, bu işin sonu yok. Korkunun ecele faydası yok. Söyleyeni, yazanı taşlayacaklar ama, görünen köy kılavuz istemez. Bu borçları bizim ödememize imkan yok. Biz sadece faiz ödüyoruz. Yakında faizide ödeyemez hale gelerek duvara toslayacağız. Bunu görmek için müneccim olmaya gerek yok."
Bu tespitlerden sonra Güngör Uras'ın bir çözüm sunması gerekirdi. Ama maalesef çözüm sunmuyor. Çözüm ne mi? Bir kere daha tekrar edelim. Çözüm milli ekonomi modelini hayata geçirmekte. Başka bir deyişle ekonomiyi Kuvayi milliye anlayışıyla ele almakta. Bunun dışındaki bütün yollar çıkmaz sokaktır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018