ABD gibi müttefikimiz varsa?

ABD'nin özellikle de son yıllarda Türkiye'ye yönelik gerilim artırıcı muameleleri dikkate alındığında ABD ile müttefiklik konusu ciddi bir şekilde muhasebe edilmeli ve masaya yatırılmalıdır.
15 Temmuz FETÖ darbe girişimine ABD'nin istihbarat örgütü CIA'nın verdiği destek ABD'li yetkililerce de itiraf edilmiştir. Hatırlayalım, başkanlık yarışındayken Trump attığı bir tweetinde "13 CIA üst düzey personelin 15 Temmuz darbe girişiminde görev aldığını" açıklamıştı.
FETÖ elebaşı Gülen defalarca Türkiye'ye istenmesine rağmen, hatta yetkililerimiz 80 koli belge göndermesine rağmen, ABD bu talebi her defasında reddetmiştir.
Türkiye, füze savunma sistemleri konusunda ABD'ye müracaatta bulunmuş ama ABD hem oyalamış hem de nihayetinde vermemiştir. Bunun üzerine Türkiye Çin'den talep ettiğinde, ABD bu sefer her türlü engellemeyi yapmış ve buna müsaade etmemiştir.
Son olarak Rusya'dan kaporası da verilerek 
S-400 siparişi verilmiş ama yine Türkiye ABD'nin yaptırım tehditlerine maruz kalmıştır.
Proje ortağı olup bedel ödememize rağmen hayalet uçağı F-35 savaş uçakları konusunda da her türlü tehdit yapılmış ve iş sürüncemeye bırakılmıştır.
ABD'nin gerek Irak'ta gerekse Suriye'nin kuzeyinde PKK'ya verdiği açık destek ortadadır. Bu konuda Türkiye'ye verilen sözlerin hiçbiri tutulmadığı gibi, 5 bin tır, 2 bin kargo uçağı ağır silah desteği sağlanmıştır. Üstelik bu silahlar içinde, Türkiye'nin parasını ödeyerek almak istediği bazıları PKK'ya hibe edilmiştir.
Bugünlerde yeni yeni yaptırımlar da devreye sokulmaktadır.
Örneğin, ABD'de Cumhuriyetçi ve Demokrat Partili altı senatör, Türkiye'nin uluslararası mali kuruluşlardan borç almasını sınırlayacak bir yasa tasarısı sundu.
Ekonomisini bu kuruluşlardan borç alarak döndürmek zorunda olan Türkiye için bu durum daha büyük finansal zorlukların yaşanacağı oldukça ciddi bir gelişme?
ABD artık her tavizini bir yaptırım sopasıyla talep ediyor.
Bu seferki talepleri, adı FETÖ darbe girişimine karışan Papaz Brunson'un serbest bırakılması? Türkiye ise bu papazın FETÖ bağlantıları sebebiyle tutukluluğunun devamına karar verdi. 35 yıl hüküm giyme ihtimali söz konusu?
ABD'nin bu noktadaki baskıları her geçen gün daha da artıyor.
Senatörlerin sunduğu "Türkiye Uluslar arası Mali Kurumlar Yasası" adı verilen tasarıda, Dünya Bankası ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası'nın ABD'li başkanlarına, insani amaçlar dışında Türkiye'ye gelecekte verilecek kredilere karşı çıkması direktifi veriliyor.
Bir diğer yaptırım fırtınası da İran konusuyla alakalı geliyor.
ABD'li yetkililer, Türk yetkililerle İran'a yeni yaptırımlar için görüşmelere başladı.
ABD'nin terörizmin finansmanıyla mücadeleden sorumlu Hazine Bakan Yardımcısı Marshall Billingslea, İran'a yönelik yeni yaptırım paketinin öncekine göre daha agresif ve kapsamlı uygulanacağını, altın ya da başka bir araçla ticaretin önünü keseceklerini söyledi.
Billingslea, şirketlerin ambargoya dahil alanlarda ticaret yapmaya devam etmeleri halinde ABD piyasasında ve ABD finans piyasalarında işlem yapamayacakları uyarısını yaptı.
Billingslea, yaptırımların büyük bir kısmının önümüzdeki Ağustos başında devreye gireceğini belirtti ve şunları söyledi: "Şirketlerin işlemlerini azalttıklarını ispat eden delilleri görmemiz gerekiyor. Bugünlerde Türkiye'de büyük altın alımları var. Nedenini anlamaya çalışıyoruz. Kurlar ve diğer bazı nedenlerle ilgili olabileceğini düşünüyorum." 
Hatırlarsanız ABD, çok kısa zaman önce İran ile P5+1 arasında yapılan nükleer anlaşmadan mantıklı bir gerekçe göstermeden ayrılmış ve İran'a başta petrol olmak üzere birçok konuda yaptırım uygulayacağını, müttefiklerinden de bunu beklediğini, yapılmadığı takdirde onlara da yaptırım uygulanacağını belirtmişti.
Uzmanlar, bundan en fazla Türkiye'nin zarar göreceği konusunda uyarılarda bulunmuşlardı. Bugün bunun adımlarını görüyoruz.
Saydığımız ya da sayamadığımız ABD yaptırımlarına baktığımızda, "ABD gibi müttefikimiz varsa, düşmana ne gerek var" deme durumunda kalıyoruz.
Görüldüğü gibi, hem finans konularında hem de diğer konularda tam bağımsızlık olmazsa olmazdır. Bağımlı olduğumuz her konu, bir gün önümüze bir yaptırım sopası olarak gelmektedir.
ABD'nin ve onunla beraber hareket etmek zorunda olan Batı dünyasının benzer yaptırımları, 2005 yılından bu yana Prof. Dr. Haydar Baş'a ait olan Milli Ekonomi Modeli'ni hayata geçiren, bu modelin nimetlerinden istifade eden BRICS ülkelerine hiçbir zarar verememektedir. Hatta bu ülkeler 2008 krizini fırsata çevirmişlerdir. Bugün Türkiye olarak her zamankinden daha fazla bu modelin "milli" çözümlerine ihtiyacımız var.