Bizim dilimizde tüy bitti. Tam 5 yıldan beri AKP hükümetini tasvir etmeye çalışıyoruz. Gelin ABD-Türkiye ilişkilerine yeniden bir mercek tutalım. Hükümet, kurulduğu ilk günden itibaren ABD'yi stratejik ortak tayin etti. Bu yetmiyormuş gibi Erdoğan ABD'nin 'Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanı oldu. Yani başbakan Erdoğan, Bush'un eşbaşkanı olarak ona vekâlet eder konuma geldi. Bakın neler oldu bu adımlardan sonra. Türkiye tarihi boyunca ilk defa haçlının safında yer aldı. Gün geçmesin ki, basın-yayına bir Irak haberi aksetmemiş olsun. Kan, gözyaşı ve barut yalnız Irak'ı değil, bütün bir bölgeyi sarmaya başladı. İnsanlık adına ne kadar kutsal varsa çiğnendi. Demokrasi adına ne kadar ayıp varsa işlendi. Camiler, Haçlı tarafından kışla haline getirildi; namuslar kirletildi; yapılan işkenceler insanları inim inim inletti; yüzbinlerce insan katledildi, sakat kalanların ise haddi hesabı yok. Demokrasi, insan hakları, silahsızlandırma adına Atlantik ötesinden gelen ABD'nin getirdikleri işte bunlar. ABD elbette kendi başına gurbete gelecek değildi. Onu bir cesaretlendiren olacaktı, ona stratejik ortak olan olacaktı, ona dua eden olacaktı, ona kucak açan olacaktı ki, bu cürümlerini rahat rahat işleyebilsin. Irak işgalindeki baş aktörlerden Abromowitz'in, "Biz bu savaş konusunda tedirgindik. Erdoğan bizi cesaretlendirmiştir" sözü hala hafızalarımızda. Başbakan yardımcısı Abdullah Gül'ün "Biz bu savaşta ittifakın bir parçasıyız" sözü de hatırımızda. Başbakan Erdoğan'ın "Kahraman (!) Amerikan askerlerinin sağ selim ülkelerine dönmeleri için dua ediyoruz." yakarışı da hala kulaklarımızda. Erdoğan'ın "ABD istedi, biz çıkardık. Karar ABD'nindir, istemezlerse asker göndermeyiz" sözü de bir eşbaşkana yakışır cinsten arşivlerde bulunuyor. Bütün bunlar yapıldı, ama elbette Türk milleti bunu kabul edemez; etmesi de mümkün değildir. AKP elbette millete yaptıklarının hesabını verecektir veya millet AKP'ye yaptıklarının hesabını soracaktır. ABD'ye verilen bu kadar tavizin sebebi neydi acaba? Verilen bu kadar tavize rağmen ABD Türkiye'nin menfaatlerine uygun hareket etmemiştir, etmemektedir. Kuzey Irak'taki Kürt özel bölgesi oluşumunu teşvik ve desteğiyle; yapılacak referandumla Kerkük'ü Kürt özel bölgesine bağlama projesiyle; PKK'ya hamilik yapma, terörü besleme konusunda Türkiye'nin aleyhine hareket etmektedir. ABD bunlar yetmiyormuş gibi bir de Ermeni soykırım iddialarını kabul etmeye hazırlanıyor. İşte tam bu sırada Dışişleri bakanı Abdullah Gül, ABD'de basına açık yaptığı konuşmasında tarihi bir itirafta bulundu. "Böyle bir tasarı kabul edilecekse, o zaman neden omuz omuza savaşıyoruz, neden birbirimizi destekliyoruz?" Biz AKP'nin yaptıklarından pişman olduğunu zannediyorduk. Seçime yaklaştığımız şu günlerde AKP milletimize yönelir ve özür diler diye bekliyorduk, meğer AKP yaptıklarını bilinçli ve planlı olarak yapıyormuş. AKP'nin düştüğü akıbetin adını varın siz koyun. Gül, pişkinliği elden bırakmıyor ve ABD'nin terör konusunda da gereken adımları atmadığını ifade ederek, bakınız ne diyor. "Bu konuda mahcuplar, üzerlerine düşeni yapmadıklarını biliyorlar, bu yüzden başları eğik." Herhalde diplomasi yeni bir hareket tarzıyla tanışıyor. Biz 'polyanna mutluluk oyunu'nu şahsi tatmin için oynanır bilirdik, Gül bunu diplomasiye de taşımış oldu, üstelik 'körler ve sağırlar oyunu' olarak. Bunun hesabını milletimize havale ettikten sonra son günlerde basın yayın yoluyla milletimize dikte ettirilmeye çalışılan bir projeden bahsedelim. Neymiş efendim, Türkiye'nin de içinde bulunduğu bölge devletlerinin güvenliği için, bir karmaşa olmasın diye bir müddet daha ABD Irak'ta, bölgede kalmalıymış. Yazıklar olsun, bu ne gaflet. Ne zamana kadar ABD bölgede kalsın beyler, Iraklı yer altı ve yer üstü zenginliklerinden, topraklarından vazgeçinceye kadar mı? ABD'nin efendiliğini kabul edip, yeni bir köle 'kunta-kinte' nesli olmayı kabul edinceye kadar mı? ABD açıkladığı Büyük Ortadoğu Projesini tamamlayıncaya kadar mı, yani Türkiye'nin de içinde bulunduğu 22 İslam ülkesinin her biri bir Afganistan bir Irak oluncaya kadar mı?