ABD savaş mı arıyor?

ABD, "barış" eksenli oluşan yeni dünya düzenine ayak uyduramayınca, yeniden savaş moduna geçmeye çalışıyor.
Her zaman ifade ediyoruz, ABD'nin genel dış politikası, Ortadoğu hedefleri, İsrail'e olan desteği, İslam ülkeleri üzerindeki planları, işgal ve sömürü projeleri değişmez; sadece bu politikaları uygulama yöntemleri değişir.
ABD'li Demokratlar bunu güler yüzle yapar, Cumhuriyetçiler ise sert bir tavırla?
Demokrat Obama dönemi, Cumhuriyetçi Bush öneminden daha az kanlı geçmedi; hatta daha fazla ülke işgal edildi, sömürüldü, daha fazla masum insanın kanı döküldü, yerinden yurdundan edildi. Demokratlar bu politikaları hayata geçirirken iç isyanları, küresel teröristleri ya da müttefik ülkeleri kullanarak sinsi bir şekilde vekalet savaşıyla yürütür, Cumhuriyetçiler ise Irak ve Afganistan işgali örneğinde olduğu gibi direkt olarak dalar.
Tabi bunun neticesinde ABD büyük bir imaj kaybına uğrar, dünyada Batılı ülkelerde bile Amerikan düşmanlığı yüzde 90'ları aşar, Amerikan askerlerinin ölmesi sebebiyle ABD içinde de büyük bir tepki oluşur.
Yine her zaman ifade ediyoruz; ABD başkanları sadece vitrindir, asıl politikaları ortaya koyan, yönlendiren ve icra ettiren arka plandaki küresel iradeler, lobiler, küresel finans sahipleridir ve bunlar da ne hikmetse hep İsrail kökenlidir.
Bu temel değerlendirmeyi ifade ettikten sonra Cumhuriyetçi Trump'ın, başkanlık koltuğuna oturur oturmaz ortaya koyduğu kavgacı, sertlik yanlısı politikalara ve söylemlere bakalım.
Pasifik Okyanusu'na sınırı olan 12 ülke arasındaki ekonomik ilişkileri belirleyen Transpasifik işbirliği anlaşmasını iptal etti. Buralarda üretilen ürünlerden yüksek gümrük vergisi alacağını açıkladı. Bu adım, bu ülkelerin ve buralarda üretim yapan ABD şirketlerinin tepkilerine neden oldu.
7 İslam ülkesinin vatandaşlarının, ABD vatandaşlığı da olsa ABD'ye girişini 90 gün süreyle yasakladı. Bu adıma sadece bu İslam ülkeleri değil, ABD vatandaşları ve başta İngiltere olmak üzere Batılı ülkelerin vatandaşları da büyük tepki gösterdiler.
Uber şirketinin CEO'su Travis Kalanick, Trump'ın mülteciler konusunda imzaladığı başkanlık kararnamesinin ABD genelinde insanları "incittiğini" vurgulayarak, Trump'ın ekonomi konseyinden ayrılacağını bildirdi.
Meksika'daki göçmenlerin ABD'ye girişini engellemek için sınıra 3200 kilometrelik bir duvar örülmesi talimatını verdi. Bu duvar için gerekli olan 8-12 milyar dolarlık masrafın ise Meksika'dan alınacağını açıkladı. Ayrıca sınır hattına asker gönderme tehdidinde bulundu.
Çin'i tehdit etti. Gerekçe olarak da; para birimini devalüe etmesini, ülkelerine giren ABD ürünlerine ağır şekilde vergilendirmesini ve de Güney Çin Denizi'nin ortasına iri bir askeri kompleks kurmayı ABD'ye sormamasını gösterdi.
Balistik füze denemesi yapan İran'ı resmen uyardı ve İran'a karşı tüm seçeneklerin masada olduğunu ifade ederek savaşla tehdit etti. Sosyal paylaşım sitesinden, "İran ateşle oynuyor. Başkan Obama'nın onlara ne kadar 'kibar' olduğunun kıymetini bilmiyorlar. Ben değilim!" ifadelerini kullandı. Buna cevaben İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, "Biz asla savaş başlatmayacağız ama yalnızca kendi savunma araçlarımıza güvenebiliriz" dedi.
ABD'nin 'Kuduz Köpek' lakaplı Savunma Bakanı James Mattis Güney Kore'ye yaptığı ziyarette Kuzey Kore'yi hedef aldı. Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'un herhangi bir nükleer silah kullanması halinde ezici ve etkili bir karşılık alacağını söyledi.
ABD Avrupa Birimleri kaynakları, Polonya'da konuşlu ABD tank taburundan 600 askerin, eski Sovyet Cumhuriyetleri olan Baltık ülkeleri Litvanya, Estonya ve Letonya'ya kaydırılmasına başlandığını açıkladı. Almanya'da konuşlandırılan 450 askerin yanı sıra 750 askerin de Romanya, Bulgaristan ve Macaristan'da konuşlandırılacağı belirtildi. Salı günü açılışı yapılan ABD'nin Polonya'daki ilk askeri üssüne, son olarak 20 gün önce ABD'nin Colorado askeri üssünden 87 tank ile 3 bin 500 Amerikan askeri sevk edilmişti.
Rusya ise başta ABD askeri gücü olmak üzere NATO askeri varlığının son zamanda Rusya sınırlarında konuşlandırılmasını sert bir dille eleştirip bunun Rusya'nın güvenliğine yönelik bir tehdit olduğunu ifade etmişti. 
Trump ABD'nin yakın müttefiklerine de saldırmaya başladı. Avustralya'nın Başbakanı Malcolm Turnbull'la gerçekleştirdiği kısa telefon görüşmesinde, Turnbull iki ülke arasındaki anlaşmaya göre ABD'nin 1250 mülteciyi alması gerektiğini hatırlatınca, sert bir cevap verdi ve telefonu muhatabının yüzüne kapattı. Washington Post'un haberine göre, bu gergin diyalogdan sonra yaptığı açıklama Trump'ın genel politikasını ortaya koyuyor:
"Biraz sert olmamızın zamanı geldi. Dünyada neredeyse her ulus bizden faydalandı. Artık böyle olmayacak. Evet sertler; bizim de sert olmamız gerekiyor."
Trump'ın Türkiye politikası da ilginç? Trump'ın imzaladığı ve ABD Savunma Bakanlığı'na gönderilen 28 Ocak tarihli başkanlık memorandumunda, küresel bir tehdit haline gelen IŞİD'in düzenlediği önemli eylemler sıralanırken Türkiye'den hiç bahsedilmedi.
Ve bu memorandumda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tepki gösterdiği 'İslami terör' tanımının da sıkça kullanılması dikkat çekti.
Trump, tüm dünyayı tehditlerle, attığı adımlarla gererken, ülkesindeki kiliselere de siyaset yapma özgürlüğü verdi. Bu da ülkenin sertlik politikalarında ABD halkının ikna edilmesi için kiliselerin de kullanılacağını açıkça gösteriyor.
Yeniden şekillenen dünyada, ABD'nin doları eriyor, ABD, dünya politikalarında etkisini ve gücünü kaybediyor ve tek çıkışı savaşta görüyor.
Soru şu: Trump bu savaşı başlatabilir mi, bundan bir fayda elde edebilir mi?
Ülkelerin milli politikalarla, karşılıklı çıkarlar doğrultusunda şekillendiği bugünün dünyasında, ABD'nin elini kolunu sallayarak bir savaş başlatabilmesi kolay değil. Başlatsa da Irak işgalinin gerçekleştiği Bush dönemi gibi olmaz, buna en fazla da ABD halkı tepki gösterir. Çünkü Putin'i, ortaya koyduğu barış politikaları sebebiyle 4 kez dünya lideri seçen de ABD halkıdır; Trump'ı da Putin'in uyguladığı "vatansever modeli" uygulasın ve Putin'le ilişkileri düzeltsin diye seçti.