Ülkemizde hükümetin yanlış ekonomi politikaları neticesinde nüfusun çoğunluğunu oluşturan dar gelirlerin geliri daha da daralmaya devam ediyor.
Raporlar, en zengin yüzde 20'lik kesimle, en fakir yüzde 20'lik kesim arasındaki farkın 8,5 kat olduğunu gözler önüne seriyor.
Bu gelir gruplarını yüzde 10'luk, hatta yüzde 5'lik dilimlere böldüğünüzde en zengin ile en fakir arasındaki gelir uçurumu çok daha ciddi boyutlara ulaşıyor.
Dünyanın en gelir adaletsizliğine sahip ülkelerinden birisiyiz.
Gelir adaletsizliği ekonomilerde en büyük sorunların başında gelmesine rağmen, ülkemizi yöneten siyasiler bırakın bu konuda bir çözüm arayışını, sorunu daha da derinleştirecek adımlar atmaya devam ediyorlar.
Örneğin en düşük emekli maaşının açlık sınırının çok altında 10 bin lira olması ya da milyonlarca ailenin aylık geliri durumunda olan 17 bin liralık asgari ücretin açlık sınırı seviyesinde konumlanması gibi.
Malum, Türk-İş'in verilerine göre, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 16 bin 793 liraya, yoksulluk sınırı ise 54 bin 700 liraya ulaşmış vaziyette.
Bekar bir çalışanın aylık yaşama maliyeti ise 21 bin 831 lira oldu.
Diğer bir ifadeyle, bir asgari ücretli, aldığı maaşla tek başına kendi ihtiyaçlarını bile karşılayacak durumda değil. 10 bin lira maaş alan emekliler için bir şey söylemeye gerek yok herhalde. Onlar zaten perişan vaziyette.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan'a emekli maaşına ve asgari ücrete zam yapılıp yapılmayacağı soruldu. Bakan Işıkhan cevap olarak, "En düşük emekli aylığı 10 bin lira. Zaten temmuz ayında enflasyondan ya da sözleşmeden kaynaklanan farklar emekli aylıklarına yansıtılacak. Bunun dışında asgari ücrete ara zam düşünmüyoruz" diye konuştu. Yani emekliler için beklenen ekstra "seyyanen zam" yok, asgari ücretlilere ise hiç zam yok.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, bakanın bu açıklamasına sosyal medya hesabından şu şekilde tepki gösterdi: "Asgari ücretliye zam yok ama müteahhitlerin garantili ödemelerine yılda 4 kez kur farkı zammı var. Sonra yok efendim enflasyonla mücadele ediyoruz. Yesinler mücadelenizi!"
Evet, asgari ücretliye niye zam yapmıyor hükümet? Enflasyonla mücadele gerekçesiyle. Ama bir enflasyon sebebi olan Yap-İşlet-Devret (YİD) kapsamında köprü, otoyol ve hastaneler için müteahhitlere yılda 4 kez zam yapıyor. Söz konusu projeler için ocak, nisan, temmuz ve kim aylarında kur farkı kadar zam yapılıyor.
Gerçekten büyük bir çelişki.
Eğer hükümet gerçekten enflasyonla mücadelede samimiyse, maliyet artışlarından kaynaklı olan enflasyonu maliyetleri düşürecek politikalar uygulayarak düşürmeye çalışır. Örneğin, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'nde ifade edilen Milli Para projesi hayata geçirilerek, ülkemiz döviz kurlarından ve ithalattan kaynaklanan maliyet artışlarını önleyebilir.
Ya da yine modelde anlatıldığı gibi, 3 katrilyon dolar değerindeki madenlerimizi işleterek yerli hammadde üretimine ağırlık verir ya da dört bir tarafı enerji kaynağı olan ülkemizin yerli enerji potansiyeli devlet eliyle enerjiye dönüştürülür. Sadece bunlar yapılsa bile, enflasyonun sıfıra doğru yaklaştığını rahatlıkla görebilirsiniz.
Merkez Bankası'nın verilerine göre, şubatta 3 milyar 265 milyon dolarlık bir cari açık vermişiz. Her ne kadar geçtiğimiz yıla göre cari açıkta bir düşüş görülse de, bu elbette kalıcı bir gerileme değil. Tsunami gibi düşünün. Biliyorsunuz tsunamide deniz önce çekilir sonra daha büyük ve yıkıcı bir dalga olarak geri döner.
Bizdeki dış ticaret açığı ya da cari açık da böyle. Düşüyor diye sevinirsiniz ama sonrasında tablo daha da vahim bir hale dönüşür.
Şubatta ithalat, ihracata göre az arttıysa, bu, stoklar devreye sokulduğu içindir. Ama stoklar bitince yine devasa bir açık oluşur.
Cari açık rakamlarında dikkat çeken bir diğer önemli husus ise, altın ve enerji hariç cari işlemler hesabında 2 milyar 106 milyon dolarlık fazla oluşması. Eğer altın madenlerini Kanadalı ya da Alman şirketler değil de, biz işletmiş olsak, bu cari olmayacak. Ya da yerli enerji kaynaklarımızı devlet eliyle işletsek yine olmayacak.
BTP lideri Hüseyin Baş'ın, hükümetin cari açıkla sözde mücadelesine de tepkisi oldukça dikkat çekici: "Cari açık olmasın diye emekliden, işçiden, vatandaştan kısıyoruz, vergileri artırıyoruz, sonra et ithal etmek için yılda 1,5 milyar dolar, buğday ithal etmek için yılda 3,5 milyar dolar veriyoruz. Resmen akıl tutulması."
Milli Ekonomi Modeli'nde madde madde ifade edildiği gibi, yerli tarım ve hayvancılık politikalarını devreye koysak yine dış ticaret açığı ya da cari açık olmayacak. Enflasyonla mücadele edebilmek ya da cari açığı bir sorun olmaktan çıkarmak için birçok seçenek var ama AKP hükümeti "hiçbirisini" tercih ediyor, ülkedeki enflasyonu yükseltmeye, cari açığı körüklemeye devam ediyor.
Bu açıdan da bakıldığında diyoruz ki; ekonomi akıl işidir, bilim işidir, bu işi bilene bırakmak lazım. İşi, Milli Ekonomi Modeli'ni her yönüyle ülkemizde uygulayacak olan BTP lideri Hüseyin Baş'a ve BTP'nin liyakatli kadrolarına bırakmak lazım.
- Fırat’ın batısı da, doğusu gibi devlet istiyor / 03.12.2024
- Gelmiş ve gelecek tüm kadınların en üstünü: Hz. Fatıma (a.s.) / 30.11.2024
- Savaş riski varsa, ithalat neden? / 27.11.2024
- Siyasiler, bölünmeyi teşvik ediyor / 26.11.2024
- Birlik ve beraberliğin merkezi: Ehl-i Beyt / 23.11.2024
- ‘Bugün ithal ettiğin et, yarını yok eder’ / 22.11.2024
- ABD’nin ‘balistik füze’ kararı ne anlama geliyor? / 20.11.2024
- Sıkıştıkça laikliğe saldırıyorlar! / 19.11.2024
- Daron Acemoğlu’nun zamanlaması manidar! / 16.11.2024