İran, Türkiye ve Suriye - 2
Bizlerin gayesi bölgemizde oynanan Amerika ve İsrail’in oyunlarını ifade etmek ve bölge devletleri arasındaki birliği temine destek vermektir. Yüzyıllardan beri bir bütün olması gereken Müslümanlar, Şii ve Sünni diye kamplara ayrılmış ve bir iç çatışma halindeler. Oysa Ehl-i Beyt hepimizin ortak değeri. Üstelik bizi biz yapan tarihi şahsiyetlere baktığımızda bunların hep Ehl-i Beyt çizgisinde yaşam sürdükleri ve mücadele ettiklerini de görmekteyiz. Ayrıca bizim devlet geleneğimizde “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” hedefi de bizim yaklaşımımızla örtüşmektedir.
İşte bizim bu milli ve dini duruşumuz birilerini rahatsız ediyor. Bunlar ABD çizgisinde yazan, konuşan ve yaşayan zevatlar. Neymiş efendim, Suriye ile savaşın eşiğine gelmişiz, biz nasıl olur da böyle bir toplantıya katılırmışız, bu vatana ihanetmiş.
Hoppala...
Vatana sadakat Suriye’yi Yunanistan ile bir tutmak mı, hiç yokken ABD’nın, İsrail’in menfaatleri için milletimizi bir savaşın içine mi çekmek, ülkemizi bir dünya savaşının paralı askeri haline mi getirmektir? Zaten yazar kendisine İngilizce verilen metni tercüme ederken unutmuş olacak ki, başlıktaki ‘loser’ ifadesini olduğu gibi bırakmış.
Her platformda bölücüleri destekleyen ilgili gazete, Suriye konusunda ulusalcı kesiliyor. Ulusalcılıktan anladığı da hükümetin Amerika eksenindeki politikasını desteklemekten ibarettir. Niye hükümeti eleştiriyorsun?
Evet, eleştiriyoruz, vatanın selameti için, milletin dirliği için biz AKP hükümetini eleştiriyoruz. Bu konuda İran politikalarını da eleştiriyoruz. Nitekim İran Dışişleri Bakanlığı’nın Tahran’da tertiplediği toplantıdaki duruşunu tasvip etmeyip tavrımızı koyarak toplantıyı terk edişimiz bunun göstergelerindendir.
Yazar bu toplantıyı hesap etmeden Sevr’e benzetmiş. Bu bir şuur altı benzetmeydi. Bakın burayı biraz açmak gerekir. Bu toplantı dostlar alışverişte görsün kabilinden bir toplantıydı. Ortadoğu’nun paylaşımını engelleyecek gür bir ses yoktu. Bu anlamda Sevr değildi ama “Sevr’i engelleme” diye bir iddiasının olduğu da söylenemezdi.
Yazıda dikkat çeken bir hususta BTP Genel Başkanı Sayın Prof. Dr. Haydar Baş’la ilgili. Güya siyasi bir kazanç için, Sünnilikten Şiiliğe adım atmış!
Şunu iyi bilin ki, Haydar Hoca dün ne düşünüyorsa, bugün de onu düşünüyor. Ancak bugün, dün düşündüklerini ve yaşadıklarını eser olarak kamuoyuyla paylaşıyor. Haydar Hoca dün de Hz. Ali’yi severdi, bugün de Hz. Ali’yi seviyor. Tek farkla. Dün kendisi severdi, bugün onun çalışmalarıyla koca Türk milleti Hz. Ali’yi ve Ehl-i Beyt’i niçin sevmesi gerektiğini ve nasıl sevmesi gerektiğini öğrenmektedir.
Bizi biz yapan; Türk yapan, İslam yapan değerleri yeniden tanımaktadır.
Hacı Bektaş-ı Veli’yi, Abdal Musa Sultan’ı… tanımanın haklı gururunu ve heyecanını yaşamaktadır. Bakın Haydar Hoca’nın bu çabalarının sonuçlarına.
Bugün biz Sünniler olarak Alevi - Bektaşi kardeşlerimizi ve Şii - Caferi kardeşlerimizi çok seviyoruz. Onlar da bizi seviyorlar. Dün selam vermediğimiz, aynı ortamda bulunmak istemediğimiz insanlarla bugün biz kardeş olduk. Ehl-i Beyt paydasında tek bilek tek yürek olduk.
Yazıda kaybedenlerin (loser) davet edildiği bir toplantı deniyor. Kaybetmek veya kazanmak seçmenin verdiği oyla mı ölçülecek? Bu mantığa göre Atatürk de bir kaybeden, milli mücadelede görev alanlar da bir kaybeden. Ancak şunu unutmamak gerekir, gelişen olaylar, kaybeden değil, bizzat kazananın Atatürk olduğunu, milli mücadelede yer alanlar olduğunu göstermiştir. Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosunun da kazanan olduğunu gösterecektir.
Bizlerin gayesi bölgemizde oynanan Amerika ve İsrail’in oyunlarını ifade etmek ve bölge devletleri arasındaki birliği temine destek vermektir. Yüzyıllardan beri bir bütün olması gereken Müslümanlar, Şii ve Sünni diye kamplara ayrılmış ve bir iç çatışma halindeler. Oysa Ehl-i Beyt hepimizin ortak değeri. Üstelik bizi biz yapan tarihi şahsiyetlere baktığımızda bunların hep Ehl-i Beyt çizgisinde yaşam sürdükleri ve mücadele ettiklerini de görmekteyiz. Ayrıca bizim devlet geleneğimizde “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” hedefi de bizim yaklaşımımızla örtüşmektedir.
İşte bizim bu milli ve dini duruşumuz birilerini rahatsız ediyor. Bunlar ABD çizgisinde yazan, konuşan ve yaşayan zevatlar. Neymiş efendim, Suriye ile savaşın eşiğine gelmişiz, biz nasıl olur da böyle bir toplantıya katılırmışız, bu vatana ihanetmiş.
Hoppala...
Vatana sadakat Suriye’yi Yunanistan ile bir tutmak mı, hiç yokken ABD’nın, İsrail’in menfaatleri için milletimizi bir savaşın içine mi çekmek, ülkemizi bir dünya savaşının paralı askeri haline mi getirmektir? Zaten yazar kendisine İngilizce verilen metni tercüme ederken unutmuş olacak ki, başlıktaki ‘loser’ ifadesini olduğu gibi bırakmış.
Her platformda bölücüleri destekleyen ilgili gazete, Suriye konusunda ulusalcı kesiliyor. Ulusalcılıktan anladığı da hükümetin Amerika eksenindeki politikasını desteklemekten ibarettir. Niye hükümeti eleştiriyorsun?
Evet, eleştiriyoruz, vatanın selameti için, milletin dirliği için biz AKP hükümetini eleştiriyoruz. Bu konuda İran politikalarını da eleştiriyoruz. Nitekim İran Dışişleri Bakanlığı’nın Tahran’da tertiplediği toplantıdaki duruşunu tasvip etmeyip tavrımızı koyarak toplantıyı terk edişimiz bunun göstergelerindendir.
Yazar bu toplantıyı hesap etmeden Sevr’e benzetmiş. Bu bir şuur altı benzetmeydi. Bakın burayı biraz açmak gerekir. Bu toplantı dostlar alışverişte görsün kabilinden bir toplantıydı. Ortadoğu’nun paylaşımını engelleyecek gür bir ses yoktu. Bu anlamda Sevr değildi ama “Sevr’i engelleme” diye bir iddiasının olduğu da söylenemezdi.
Yazıda dikkat çeken bir hususta BTP Genel Başkanı Sayın Prof. Dr. Haydar Baş’la ilgili. Güya siyasi bir kazanç için, Sünnilikten Şiiliğe adım atmış!
Şunu iyi bilin ki, Haydar Hoca dün ne düşünüyorsa, bugün de onu düşünüyor. Ancak bugün, dün düşündüklerini ve yaşadıklarını eser olarak kamuoyuyla paylaşıyor. Haydar Hoca dün de Hz. Ali’yi severdi, bugün de Hz. Ali’yi seviyor. Tek farkla. Dün kendisi severdi, bugün onun çalışmalarıyla koca Türk milleti Hz. Ali’yi ve Ehl-i Beyt’i niçin sevmesi gerektiğini ve nasıl sevmesi gerektiğini öğrenmektedir.
Bizi biz yapan; Türk yapan, İslam yapan değerleri yeniden tanımaktadır.
Hacı Bektaş-ı Veli’yi, Abdal Musa Sultan’ı… tanımanın haklı gururunu ve heyecanını yaşamaktadır. Bakın Haydar Hoca’nın bu çabalarının sonuçlarına.
Bugün biz Sünniler olarak Alevi - Bektaşi kardeşlerimizi ve Şii - Caferi kardeşlerimizi çok seviyoruz. Onlar da bizi seviyorlar. Dün selam vermediğimiz, aynı ortamda bulunmak istemediğimiz insanlarla bugün biz kardeş olduk. Ehl-i Beyt paydasında tek bilek tek yürek olduk.
Yazıda kaybedenlerin (loser) davet edildiği bir toplantı deniyor. Kaybetmek veya kazanmak seçmenin verdiği oyla mı ölçülecek? Bu mantığa göre Atatürk de bir kaybeden, milli mücadelede görev alanlar da bir kaybeden. Ancak şunu unutmamak gerekir, gelişen olaylar, kaybeden değil, bizzat kazananın Atatürk olduğunu, milli mücadelede yer alanlar olduğunu göstermiştir. Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosunun da kazanan olduğunu gösterecektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Türkiye için vakit kaybetmeden Afet Yönetimi Bakanlığı kurulmalı / 06.05.2025
- 40 milyar dolarla ne yapabilirdik? / 05.05.2025
- 1 Mayıs'ın ardındaki gerçek soru: Hangi sistem emekçiye umut olabilir? / 04.05.2025
- Çocuklar yaşarsa millet yaşar / 29.04.2025
- Atatürk mü? Kenan Evren mi? İşte gerçekler / 28.04.2025
- Kaybolan iğne evde aranır / 23.04.2025
- Dış politikanın kırılma noktası: Kıbrıs / 22.04.2025
- Algı yönetimi gölgesinde Suriye ve bölgesel tehditler / 20.04.2025
- Trump, Netanyahu ve Türkiye: Bölgedeki yeni denge / 15.04.2025
- Hoş Geldin Atatürk penceresinden Haydar Baş / 14.04.2025
- 40 milyar dolarla ne yapabilirdik? / 05.05.2025
- 1 Mayıs'ın ardındaki gerçek soru: Hangi sistem emekçiye umut olabilir? / 04.05.2025
- Çocuklar yaşarsa millet yaşar / 29.04.2025
- Atatürk mü? Kenan Evren mi? İşte gerçekler / 28.04.2025
- Kaybolan iğne evde aranır / 23.04.2025
- Dış politikanın kırılma noktası: Kıbrıs / 22.04.2025
- Algı yönetimi gölgesinde Suriye ve bölgesel tehditler / 20.04.2025
- Trump, Netanyahu ve Türkiye: Bölgedeki yeni denge / 15.04.2025
- Hoş Geldin Atatürk penceresinden Haydar Baş / 14.04.2025