ABD-Venezuela Gerginliğinin Dünü ve Bugünü: Bir Güç Mücadelesinin Anatomisi
ABD-Venezuela ilişkilerinde ideolojik çatışmaların yerini giderek jeopolitik ve enerji temelli bir gerçekçilik alıyor. Artık mesele sadece sosyalizm-kapitalizm ikiliği değil; enerji güvenliği, göç krizleri ve Çin-Rusya etkisine karşı pozisyon alma sorunudur. Bu bağlamda, iki ülke arasındaki gerginlik, Soğuk Savaş'ın gölgesinden çıkıp çok kutuplu dünyanın dinamiklerine evrilmektedir.
06.09.2025 16:34:00 / Güncelleme: 06.09.2025 16:37:09
Bayram ÇOŞGUN
Bayram ÇOŞGUN





Soğuk Savaş sonrası dünya düzeninde Latin Amerika, ABD'nin "arka bahçesi" olarak görülmeye devam ederken, Venezuela bu dinamiği sorgulayan ülkelerin başında geldi. 1999'da Hugo Chávez'in iktidara gelişiyle başlayan Bolivarcı devrim, sadece Venezuela'da değil, tüm bölgede neoliberal düzene alternatif arayışlarının sembolü hâline geldi. Ancak bu duruş, Venezuela'yı zamanla Washington'la doğrudan karşı karşıya getirdi.
Dünü: Chávez Dönemi ve ABD'nin Endişesi
Chávez, sosyalist politikaları, petrol gelirlerini yoksullar için kullanma vaadi ve ABD karşıtı söylemleriyle halk tabanında büyük destek buldu. Ancak bu söylemler, ABD'nin bölgedeki çıkarları için ciddi bir tehdit olarak algılandı. 2002'de Chávez'e karşı gerçekleşen kısa süreli darbe girişiminin arkasında ABD'nin olduğu iddiaları, iki ülke arasındaki güven krizini daha da derinleştirdi.
Venezuela'nın petrol zenginliği, ABD ile ilişkilerde hep bir koz ve tehdit unsuru oldu. OPEC içindeki konumu, PetroCaribe gibi bölgesel enerji iş birlikleriyle Chávez, Latin Amerika'da alternatif bir ekonomik düzen yaratmaya çalıştı. Ancak bu süreçte Venezuela ekonomisi de petrole bağımlı bir yapıya mahkûm kaldı.
Bugünü: Maduro, Yaptırımlar ve Jeopolitik Dönüşüm
Chávez'in 2013'teki ölümünden sonra iktidarı devralan Nicolás Maduro, hem ekonomik krizi hem de muhalefetin artan baskısını yönetmekte zorlandı. 2018 seçimlerinin ardından yaşanan meşruiyet krizi, ABD'nin Venezuela'ya yönelik yaptırımlarını sertleştirmesine neden oldu. Washington, Maduro'yu gayrimeşru ilan etti ve muhalefet lideri Juan Guaidó'yu geçici devlet başkanı olarak tanıdı.
Bu noktada Venezuela, yalnızca bir iç siyasi kriz değil, aynı zamanda büyük güçler arasında bir vekâlet savaşının sahnesi hâline geldi. ABD yaptırımlar yoluyla Maduro'yu baskı altına almaya çalışırken, Rusya, Çin ve İran gibi ülkeler Caracas yönetimini destekleyerek Batı hegemonyasına karşı bir duruş sergiledi.
Yeni Dengeler: Petrol, Göç ve Diplomatik Açılımlar
2020'li yıllarda dünya enerji dengelerinde yaşanan sarsıntılar, Venezuela'nın yeniden önem kazanmasına neden oldu. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşı sonrası enerji arzında yaşanan sıkıntılar, ABD'nin Venezuela üzerindeki baskısını yeniden gözden geçirmesine yol açtı. 2022'den itibaren ABD'nin Caracas yönetimiyle sınırlı da olsa diplomatik temasa geçmesi, bir normalleşme arayışının işareti olarak yorumlandı.
Öte yandan Venezuela'dan milyonlarca insanın Kolombiya başta olmak üzere komşu ülkelere göç etmesi, sadece bölgesel değil, küresel bir insani kriz yarattı. Bu durum, ABD'nin Venezuela politikasını sadece siyasi değil, insani ve göçmen odaklı boyutlarıyla da yeniden şekillendirmesini zorunlu kıldı.
Dünü: Chávez Dönemi ve ABD'nin Endişesi
Chávez, sosyalist politikaları, petrol gelirlerini yoksullar için kullanma vaadi ve ABD karşıtı söylemleriyle halk tabanında büyük destek buldu. Ancak bu söylemler, ABD'nin bölgedeki çıkarları için ciddi bir tehdit olarak algılandı. 2002'de Chávez'e karşı gerçekleşen kısa süreli darbe girişiminin arkasında ABD'nin olduğu iddiaları, iki ülke arasındaki güven krizini daha da derinleştirdi.
Venezuela'nın petrol zenginliği, ABD ile ilişkilerde hep bir koz ve tehdit unsuru oldu. OPEC içindeki konumu, PetroCaribe gibi bölgesel enerji iş birlikleriyle Chávez, Latin Amerika'da alternatif bir ekonomik düzen yaratmaya çalıştı. Ancak bu süreçte Venezuela ekonomisi de petrole bağımlı bir yapıya mahkûm kaldı.
Bugünü: Maduro, Yaptırımlar ve Jeopolitik Dönüşüm
Chávez'in 2013'teki ölümünden sonra iktidarı devralan Nicolás Maduro, hem ekonomik krizi hem de muhalefetin artan baskısını yönetmekte zorlandı. 2018 seçimlerinin ardından yaşanan meşruiyet krizi, ABD'nin Venezuela'ya yönelik yaptırımlarını sertleştirmesine neden oldu. Washington, Maduro'yu gayrimeşru ilan etti ve muhalefet lideri Juan Guaidó'yu geçici devlet başkanı olarak tanıdı.
Bu noktada Venezuela, yalnızca bir iç siyasi kriz değil, aynı zamanda büyük güçler arasında bir vekâlet savaşının sahnesi hâline geldi. ABD yaptırımlar yoluyla Maduro'yu baskı altına almaya çalışırken, Rusya, Çin ve İran gibi ülkeler Caracas yönetimini destekleyerek Batı hegemonyasına karşı bir duruş sergiledi.
Yeni Dengeler: Petrol, Göç ve Diplomatik Açılımlar
2020'li yıllarda dünya enerji dengelerinde yaşanan sarsıntılar, Venezuela'nın yeniden önem kazanmasına neden oldu. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşı sonrası enerji arzında yaşanan sıkıntılar, ABD'nin Venezuela üzerindeki baskısını yeniden gözden geçirmesine yol açtı. 2022'den itibaren ABD'nin Caracas yönetimiyle sınırlı da olsa diplomatik temasa geçmesi, bir normalleşme arayışının işareti olarak yorumlandı.
Öte yandan Venezuela'dan milyonlarca insanın Kolombiya başta olmak üzere komşu ülkelere göç etmesi, sadece bölgesel değil, küresel bir insani kriz yarattı. Bu durum, ABD'nin Venezuela politikasını sadece siyasi değil, insani ve göçmen odaklı boyutlarıyla da yeniden şekillendirmesini zorunlu kıldı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.