ABD'nin prestij macerasında Türkiye olarak çok stratejik bir konumdayız. Pire uğruna yorgan yakmak duygusallığında olan ABD'li dostlarımızın, onları kışkışlayan İngiltere'nin ve yüzü hem doğuya hem batıya dönük olan bizim, bugün en çok muhtaç olduğu esas, sağduyulu düşünmek, en azından evrensel hukuk normlarına göre kararlar vermektir. Eğer gaye, terörün önünü kesmek ise, aklın yolu, "masum insanları hedef alan bir terör"den yine "masum insanları hedef alacak olan başka terörler" üretmek değildir. Maalesef bugün karşılaştığı ağır saldırı bahanesiyle ABD'nin düğümlendiği yanlış burasıdır.
Suçlular belli mi?
36 bin ipucu toplanıyor; ama ne CIA, ne FBI, ne ABD, ne İngiltere, ne de bir başkası suçu sabit olan bir adres ve isim veremiyor. Yapılan enformatik işlem şu; kimi lobiler, piyasaya şüpheli şahıslar ekiyor, kimileri de arkasından biçiyor.
İngiltere Başbakanı Tony Blair, "Usame bin Ladin'in baş şüpheli olduğuna dair bir şüphe yok" diyor. ABD de aynı şeyi tekrarlıyor. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, dikkat çekici bir şey daha ekliyor; "kara listelerinde 2 Yahudi grubun yer aldığını" söylüyor, ancak ayrıntı vermiyor. Medya bu tarafı hiç görmüyor. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ise, saldırının arkasında "devletler ve hükümet dışı kuruluşlar"ın var olduğunu bildiriyor; ancak, teröre destek veren ülkeleri açıklaması istenince, bunun, Adalet Bakanlığı'nın işi olduğunu belirtiyor.
Teröre destek verenler kimler?
Suçlunun kim olduğu sabit olmayınca, karmaşaya bir de "teröre destek verenler"in kimliği ekleniyor.
Birileri, kafadan Afganistan'ı baş sıraya konduruyor. Daha önce Pakistan'la işbirliği halinde Afganistan'a Taliban'ı konuşlandıran ABD; şimdi onu Usame bin Ladin'le beraber hedefe yerleştiriyor. Niçin? Usame'nin suçu sabit olmadığına göre Afganistan'nın suçu nasıl sabit oluyor? Cevap muğlak; ama saldırı kararı kesin. Hiçbir akl-ı selim, işte buna makul bir izah bulamıyor.
İş, Afganistan'la sınırlı kalmıyor tabi... Arkasına Irak, İran, Yemen, Sudan gibi ülkeler diziliveriyor.
Bu ne perhiz bu ne Rum koruması
Müslüman ülkeler güya faş edilirken, birileri, "bir adacık sakinleri"ni ısrarla gizliyor. Eski CIA Başkanı da olmasa, kimse ağzına almayacak bu adacığı.
CIA eski başkanı James Woolsey, Kıbrıs Rum kesiminde terörist Usame bin Ladin'in paralarının saklandığına ve Rum kesiminin terörle mücadelede ABD ile işbirliğini reddeden ülkelerin başında geldiğine dikkat çekiyor. Woolsey "Brüksel'deki dostlarımıza şunu açık şekilde söylemeleri için adada bir tur atamalarını tavsiye ettik: AB'ye gireceksiniz, ancak Bin Ladin'in paralarıyla ilgili bilgileri derhal bize vermezseniz 400 yıl sonra gireceksiniz" diyor ama sözü ağzına tıkılıyor.
Hatırlarsanız Eski Avrupa Müttefik Kuvvetler Başkomutanı General Wesley Clark da, Rum kesiminin "terörist yuvası" olduğunu söylemişti. Fakat kimse, bu Rum Kesimi'ni hesaba çekmeyi planlamıyor. Hiçbir Batılı, Bin Ladin'e yataklık yapıyorsunuz diye namluyu onlara doğrultmuyor. Hatta ABD'nin Avrupalı provokatör partnerleri, Kıbrıs Rum kesimini ödüllendirerek çok kısa zamanda AB'ye alınacağına karar veriyorlar. İşin hikmeti, herhalde "Haçlı'ya karşı Haçlı mücadelesi verilemeyeceği" gerçeğinde gizli. O halde vurun abalıya... Öyle mi?
ABD'nin işi çok zor, çoook...
Hayatın zor şartları ve mücadele Afganlıları "yaşam ile ölüm arasında fark görmeyen" bir kıvama eriştirdi. Fakr u zarûret hayatın kendisi olmuş. Oralarda hayat, ölüm yalımı altında sürüp gidiyor. BM kayıtlarına göre, kişi başına düşen milli gelir 280 dolar civarında. BM Mülteciler Yüksek Komiseri Ruud Lubbers "Açlık ve yoksulluktan pek çok kişinin evlerini bile terkedemeyecek kadar zayıf düşmüş oldukları"nı belirtiyor.
Ama bir başka gerçek var; Afganlıların ölüleri bile, silah görünce diriliyor. Hele de Rus yapımı veya Made in USA damgalı ise, "asil bir kartal" oluveriyorlar. Bu Afganlı portresine nispetle "muhallebi çocukları" sayılabilecek ABD askerleri için oraların "ikinci Vietnam olacağı"nı söylemek kehanet olmasa gerek. Nitekim 1979-1989 işgalinde 1 milyonu aşkın şehit vererek zamanın süper gücü Sovyetler Birliği'ni darmadağın eden bunlardır.
Pakistan iki arada bir derede
ABD bu zorluğu aşmak için Pakistan'ı kullanmak istiyor. Ancak Devlet Başkanı General Pervez Müşerref, "ulusa sesleniş"te oldukça gergindi. Zira aynı saatlerde Pakistan'ın liman kenti Karaçi'de, 5 bini aşkın öğrenci, New York ve Washington'daki saldırıların ardından Afganistan'a saldırı düzenlemeyi planlayan ABD'yi ve destekçilerini protesto ediyordu. Dolayısıyla Müşerrefi'in işi sadece zor değil; ABD'ye teşne olmak Müşerref'in de sonunu getirebilir.
ABD belki hem askeri olarak hem de ekonomik olarak bastıracak. Ekonomik gücünü, IMF'i, Dünya Bankası'nı devreye sokmayı planlıyor. Başkan W. Bush yönetiminin ticaret temsilcisi Robert Zoellick, teröre karşı mücadelede ABD'nin yanında yer alacak ülkelere ekonomik ve ticari kolaylıklar getirileceğinin, işbirliği yapmaya yanaşmayanlara ise yaptırımlar uygulanacağının altını çiziyor. Doların ucunu gösteriyor.
Biz nerede miyiz?
ABD'nin Haçlı macerasının buraya kadar bizi ilgilendirmediğini düşünenler, iki noktada yanılıyor. Pakistan'ın tam ikna edilmesi için Türkiye'nin devre yapması gibi bir ABD isteğinin yanısıra, geniş çaplı maceranın yakın komşularımızın topraklarını da hedef alma ihtimalı, bizi de ince hesap yapmaya mecbur bırakıyor.
Irak'la, Suriye ile ve İran'la üç-beş aydan beri Dış Ticaret Müşteşarlığımızın altyapısını oluşturmaya çalıştığı, karşılıklı tren seferlerinin başlatıldığı ticari bir süreç ister istemez yakında kesiliverecek. Bu Haçlı prestij tiyatrosunda bir figüran rolü üstlenirsek, kapı komşularımızla ilişkilerimiz son derece tehlikeli hale gelecek. Eğer ABD'nin karşılıksız açık çekine yahut IMF'nin borç erteleme lütfuna Körfez Savaşı'nda olduğu gibi kanar, sağduyu yerine dramatik birlikteliğe evet dersek; binlerce masum insanın vebali, şüpheniz olmasın hem omuzlarımızı hem de ekonomimizi çökertecektir. Yine en ağır fatura bize çıkacaktır. Çünkü ne Afganistan'ın kaybedecek bir şeyi var, ne da Irak'ın.
O halde bölgesinde hatırı sayılır bir devlet olarak Türkiye'mizin bugün atacağı en sağlam ve sağduyulu adım, ABD'nin "Haçlı macerası"nı makul ölçülere çekmek için çaba göstermek ve "bir terörden bir başka terörün üretilmesinin doğru olmayacağı"na dostlarımızı ikna etmektir. Suçluların bulunması için de sonuna kadar işin üzerine gitmektir. Türkiye'nin büyüklüğü ve tarihi misyonu asıl o zaman farkedilecektir.
Suçlular belli mi?
36 bin ipucu toplanıyor; ama ne CIA, ne FBI, ne ABD, ne İngiltere, ne de bir başkası suçu sabit olan bir adres ve isim veremiyor. Yapılan enformatik işlem şu; kimi lobiler, piyasaya şüpheli şahıslar ekiyor, kimileri de arkasından biçiyor.
İngiltere Başbakanı Tony Blair, "Usame bin Ladin'in baş şüpheli olduğuna dair bir şüphe yok" diyor. ABD de aynı şeyi tekrarlıyor. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, dikkat çekici bir şey daha ekliyor; "kara listelerinde 2 Yahudi grubun yer aldığını" söylüyor, ancak ayrıntı vermiyor. Medya bu tarafı hiç görmüyor. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ise, saldırının arkasında "devletler ve hükümet dışı kuruluşlar"ın var olduğunu bildiriyor; ancak, teröre destek veren ülkeleri açıklaması istenince, bunun, Adalet Bakanlığı'nın işi olduğunu belirtiyor.
Teröre destek verenler kimler?
Suçlunun kim olduğu sabit olmayınca, karmaşaya bir de "teröre destek verenler"in kimliği ekleniyor.
Birileri, kafadan Afganistan'ı baş sıraya konduruyor. Daha önce Pakistan'la işbirliği halinde Afganistan'a Taliban'ı konuşlandıran ABD; şimdi onu Usame bin Ladin'le beraber hedefe yerleştiriyor. Niçin? Usame'nin suçu sabit olmadığına göre Afganistan'nın suçu nasıl sabit oluyor? Cevap muğlak; ama saldırı kararı kesin. Hiçbir akl-ı selim, işte buna makul bir izah bulamıyor.
İş, Afganistan'la sınırlı kalmıyor tabi... Arkasına Irak, İran, Yemen, Sudan gibi ülkeler diziliveriyor.
Bu ne perhiz bu ne Rum koruması
Müslüman ülkeler güya faş edilirken, birileri, "bir adacık sakinleri"ni ısrarla gizliyor. Eski CIA Başkanı da olmasa, kimse ağzına almayacak bu adacığı.
CIA eski başkanı James Woolsey, Kıbrıs Rum kesiminde terörist Usame bin Ladin'in paralarının saklandığına ve Rum kesiminin terörle mücadelede ABD ile işbirliğini reddeden ülkelerin başında geldiğine dikkat çekiyor. Woolsey "Brüksel'deki dostlarımıza şunu açık şekilde söylemeleri için adada bir tur atamalarını tavsiye ettik: AB'ye gireceksiniz, ancak Bin Ladin'in paralarıyla ilgili bilgileri derhal bize vermezseniz 400 yıl sonra gireceksiniz" diyor ama sözü ağzına tıkılıyor.
Hatırlarsanız Eski Avrupa Müttefik Kuvvetler Başkomutanı General Wesley Clark da, Rum kesiminin "terörist yuvası" olduğunu söylemişti. Fakat kimse, bu Rum Kesimi'ni hesaba çekmeyi planlamıyor. Hiçbir Batılı, Bin Ladin'e yataklık yapıyorsunuz diye namluyu onlara doğrultmuyor. Hatta ABD'nin Avrupalı provokatör partnerleri, Kıbrıs Rum kesimini ödüllendirerek çok kısa zamanda AB'ye alınacağına karar veriyorlar. İşin hikmeti, herhalde "Haçlı'ya karşı Haçlı mücadelesi verilemeyeceği" gerçeğinde gizli. O halde vurun abalıya... Öyle mi?
ABD'nin işi çok zor, çoook...
Hayatın zor şartları ve mücadele Afganlıları "yaşam ile ölüm arasında fark görmeyen" bir kıvama eriştirdi. Fakr u zarûret hayatın kendisi olmuş. Oralarda hayat, ölüm yalımı altında sürüp gidiyor. BM kayıtlarına göre, kişi başına düşen milli gelir 280 dolar civarında. BM Mülteciler Yüksek Komiseri Ruud Lubbers "Açlık ve yoksulluktan pek çok kişinin evlerini bile terkedemeyecek kadar zayıf düşmüş oldukları"nı belirtiyor.
Ama bir başka gerçek var; Afganlıların ölüleri bile, silah görünce diriliyor. Hele de Rus yapımı veya Made in USA damgalı ise, "asil bir kartal" oluveriyorlar. Bu Afganlı portresine nispetle "muhallebi çocukları" sayılabilecek ABD askerleri için oraların "ikinci Vietnam olacağı"nı söylemek kehanet olmasa gerek. Nitekim 1979-1989 işgalinde 1 milyonu aşkın şehit vererek zamanın süper gücü Sovyetler Birliği'ni darmadağın eden bunlardır.
Pakistan iki arada bir derede
ABD bu zorluğu aşmak için Pakistan'ı kullanmak istiyor. Ancak Devlet Başkanı General Pervez Müşerref, "ulusa sesleniş"te oldukça gergindi. Zira aynı saatlerde Pakistan'ın liman kenti Karaçi'de, 5 bini aşkın öğrenci, New York ve Washington'daki saldırıların ardından Afganistan'a saldırı düzenlemeyi planlayan ABD'yi ve destekçilerini protesto ediyordu. Dolayısıyla Müşerrefi'in işi sadece zor değil; ABD'ye teşne olmak Müşerref'in de sonunu getirebilir.
ABD belki hem askeri olarak hem de ekonomik olarak bastıracak. Ekonomik gücünü, IMF'i, Dünya Bankası'nı devreye sokmayı planlıyor. Başkan W. Bush yönetiminin ticaret temsilcisi Robert Zoellick, teröre karşı mücadelede ABD'nin yanında yer alacak ülkelere ekonomik ve ticari kolaylıklar getirileceğinin, işbirliği yapmaya yanaşmayanlara ise yaptırımlar uygulanacağının altını çiziyor. Doların ucunu gösteriyor.
Biz nerede miyiz?
ABD'nin Haçlı macerasının buraya kadar bizi ilgilendirmediğini düşünenler, iki noktada yanılıyor. Pakistan'ın tam ikna edilmesi için Türkiye'nin devre yapması gibi bir ABD isteğinin yanısıra, geniş çaplı maceranın yakın komşularımızın topraklarını da hedef alma ihtimalı, bizi de ince hesap yapmaya mecbur bırakıyor.
Irak'la, Suriye ile ve İran'la üç-beş aydan beri Dış Ticaret Müşteşarlığımızın altyapısını oluşturmaya çalıştığı, karşılıklı tren seferlerinin başlatıldığı ticari bir süreç ister istemez yakında kesiliverecek. Bu Haçlı prestij tiyatrosunda bir figüran rolü üstlenirsek, kapı komşularımızla ilişkilerimiz son derece tehlikeli hale gelecek. Eğer ABD'nin karşılıksız açık çekine yahut IMF'nin borç erteleme lütfuna Körfez Savaşı'nda olduğu gibi kanar, sağduyu yerine dramatik birlikteliğe evet dersek; binlerce masum insanın vebali, şüpheniz olmasın hem omuzlarımızı hem de ekonomimizi çökertecektir. Yine en ağır fatura bize çıkacaktır. Çünkü ne Afganistan'ın kaybedecek bir şeyi var, ne da Irak'ın.
O halde bölgesinde hatırı sayılır bir devlet olarak Türkiye'mizin bugün atacağı en sağlam ve sağduyulu adım, ABD'nin "Haçlı macerası"nı makul ölçülere çekmek için çaba göstermek ve "bir terörden bir başka terörün üretilmesinin doğru olmayacağı"na dostlarımızı ikna etmektir. Suçluların bulunması için de sonuna kadar işin üzerine gitmektir. Türkiye'nin büyüklüğü ve tarihi misyonu asıl o zaman farkedilecektir.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019