ABD Savunma Bakanı James Mattis önceki gün Ankara'ya geldi. Bu ziyaret Ürdün, Irak ve Erbil ziyaretlerinin ardından gerçekleşti.
ABD'den gerçekleşen bu üst düzey ziyaretin asıl nedenini anlayabilmek için, Ortadoğu coğrafyasında son günlerde yaşanan Türkiye merkezli gelişmeleri takip etmemiz gerekiyor.
Türkiye, PYD/YPG'nin Suriye'nin kuzeyinde ABD'nin desteğiyle oluşturmak istediği koridoru önlemek amacıyla, PYD'nin elinde bulunan Afrin'e operasyon yapma hazırlığına girdi. Bu noktada sınıra askeri sevkıyat çalışmalarını hızlandırdı.
IŞİD'le mücadele için Suriyeli muhaliflerle birlikte gerçekleştirilen Fırat Kalkanı Operasyonu'na "hayır" demeyen ABD, sıra "sahadaki en iyi müttefikim" dediği PYD'nin bölgesine gelince telaşa kapıldı.
Diğer önemli gelişme ise, İran Genelkurmay Başkanı'nın Ankara ziyareti oldu. Geçtiğimiz hafta İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri, Ankara'ya kritik bir ziyaret gerçekleştirmiş ve bu ziyarette "askeri ve istihbarat işbirliği", "PKK'ya yönelik ortak harekat düzenleme" gibi çok önemli kararlar alınmıştı. Türkiye'nin İran'la bu şekilde yakın bir ilişkiye girmesi elbette ki ABD'nin korkulu rüyası?
Irak'la da kurulan yeni diyaloglar dikkate alındığında, Ortadoğu'da ABD'nin hedefinde bulunan bölge ülkeleri Türkiye, İran, Irak ve hatta Suriye'nin teröre ve de terörün arkasındaki iradelere karşı ortak hareket etme arayışında oldukları görülmektedir. İşte bütün bu gelişmeler ABD'nin bölgedeki çıkarlarına ters düşüyor.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllardır ifade ettiği gibi, "Ortadoğu coğrafyasını kendisine vatan olarak seçen" ABD, hedefinde olan bu coğrafyada anlaşan değil, savaşan, ortaklaşa harekat yapan değil, birbiriyle sürekli gerilim yaşayan ülkeler istemektedir.
Ona göre Türkiye, İran'la, Suriye ile ve de Irak'la asla bir araya gelmemeli, gelse de sadece ABD'nin çıkarlarına hizmet etmek amacıyla gelmeli. Bölge ülkeleri bir araya gelip, "PYD, PKK'nın Suriye koludur, beraber önlem alalım" dediğinde, Irak'ın, Suriye'nin toprak bütünlüğünden bahsettiklerinde, ABD'nin içinde olmadığı bir denklemle çözüm arayışına girdiklerinde elbette ki ABD'nin paçası tutuşuyor.
İşte bu sebeple ABD, en üst düzey yetkilisini Milli Savunma Bakanı'nı apar topar Türkiye'ye gönderdi.
Düne kadar Türkiye'nin, "Ülkemizdeki operasyonlarda yakaladığımız PKK'lı teröristlerden ABD'nin PYD'ye verdiği silahlar çıkıyor, bunun izahını yapın" taleplerine kulak tıkayan ABD, bu sefer, yaşanan gelişmelerden endişe duyarak, bakanını kırmızı dosyalarla göndererek izahını yapmaya çalıştı.
ABD, uzun zamandır dillendirmediği "stratejik ortak" ifadesini yeniden hatırladı. Demek ki, ABD'nin bir dediğini iki etmediğin zaman, nasıl olsa bu benim kölem, kuklam diyerek seni yok farz ediyor, görmezden geliyor.
Ama sen ülke çıkarlarını dikkate alarak bölge ülkeleriyle bağımsız adımlar attığında ABD, bir anda sana "ağam, paşam" demeye başlıyor, "ben ettim, sen etme" diyor.
Eğer siyasilerimiz daha önce yaptıkları gibi, daha doğrusu her zamanki gibi, ABD'nin bu ağdalı ifadelerine, tutmayacağı sözlerine aldanıp, attıkları adımlardan geriye dönerlerse, hem kendilerinin hem de ülkemizin geleceğini perişan ederler.
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü güçlü ve "unutulmaz" kılan, öncelikle uşaklığı, mandacılığı, köleliği baştan elinin tersiyle itmesi, kurduğu devleti ve milleti "tam bağımsızlık" ilkesiyle temellendirmesiydi. Onun için Batılı ülkeler Ata'mızın bileğini bükemediler, asla bükemeyeceklerini de anladılar ve elini öpmek zorunda kaldılar.
Bugün Atatürk'ün bu onurlu siyasetini sadece Prof. Dr. Haydar Baş Bey ortaya koymaktadır. Ve Atatürk nasıl Cumhuriyeti kurar kurmaz, Ortadoğu'nun barışı ve huzuru için İran, Irak ve Afganistan'la askeri ve ekonomik işbirliğine gidip Sadabad Paktı'nı kurduysa, Hoca Atatürk Prof. Dr. Haydar Baş da, Batılı ülkelerin bölgemizdeki işgal projelerinin bitirilmesi, mülteci sorununun son bulması, terör meselesinin de kökünden hallolması için "Türkiye, İran, Irak ve Suriye güç birliğine gitmelidir" demektedir.
Tabi, hedefte olan Rusya da bu güç birliğinin içinde olmalıdır. 11 Ağustos tarihli "Aman dikkat" yazısında Sayın Baş, "Siyasilere düşen, Rusya, Suriye ve İran'la beraber ABD-İsrail yayılmacılığına karşı bir set oluşturmaya çalışmak olmalıdır" demektedir. Eğer bu uyarılar dikkate alınmazsa neyle karşılacağımızı da şu cümlelerle ifade ediyor:
"Umarız onlar bizi anlarlar, aksi halde bölgede baş aktörlerden biriyiz diye övünürken bir anda Suriye'nin 7'ye bölünmesinin konuşulduğu bir ortamda ondan önce biz parçalanıvereceğiz."
Dikkat edelim, övünelim derken, sonuçta dövünmeyelim.
ABD'den gerçekleşen bu üst düzey ziyaretin asıl nedenini anlayabilmek için, Ortadoğu coğrafyasında son günlerde yaşanan Türkiye merkezli gelişmeleri takip etmemiz gerekiyor.
Türkiye, PYD/YPG'nin Suriye'nin kuzeyinde ABD'nin desteğiyle oluşturmak istediği koridoru önlemek amacıyla, PYD'nin elinde bulunan Afrin'e operasyon yapma hazırlığına girdi. Bu noktada sınıra askeri sevkıyat çalışmalarını hızlandırdı.
IŞİD'le mücadele için Suriyeli muhaliflerle birlikte gerçekleştirilen Fırat Kalkanı Operasyonu'na "hayır" demeyen ABD, sıra "sahadaki en iyi müttefikim" dediği PYD'nin bölgesine gelince telaşa kapıldı.
Diğer önemli gelişme ise, İran Genelkurmay Başkanı'nın Ankara ziyareti oldu. Geçtiğimiz hafta İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri, Ankara'ya kritik bir ziyaret gerçekleştirmiş ve bu ziyarette "askeri ve istihbarat işbirliği", "PKK'ya yönelik ortak harekat düzenleme" gibi çok önemli kararlar alınmıştı. Türkiye'nin İran'la bu şekilde yakın bir ilişkiye girmesi elbette ki ABD'nin korkulu rüyası?
Irak'la da kurulan yeni diyaloglar dikkate alındığında, Ortadoğu'da ABD'nin hedefinde bulunan bölge ülkeleri Türkiye, İran, Irak ve hatta Suriye'nin teröre ve de terörün arkasındaki iradelere karşı ortak hareket etme arayışında oldukları görülmektedir. İşte bütün bu gelişmeler ABD'nin bölgedeki çıkarlarına ters düşüyor.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllardır ifade ettiği gibi, "Ortadoğu coğrafyasını kendisine vatan olarak seçen" ABD, hedefinde olan bu coğrafyada anlaşan değil, savaşan, ortaklaşa harekat yapan değil, birbiriyle sürekli gerilim yaşayan ülkeler istemektedir.
Ona göre Türkiye, İran'la, Suriye ile ve de Irak'la asla bir araya gelmemeli, gelse de sadece ABD'nin çıkarlarına hizmet etmek amacıyla gelmeli. Bölge ülkeleri bir araya gelip, "PYD, PKK'nın Suriye koludur, beraber önlem alalım" dediğinde, Irak'ın, Suriye'nin toprak bütünlüğünden bahsettiklerinde, ABD'nin içinde olmadığı bir denklemle çözüm arayışına girdiklerinde elbette ki ABD'nin paçası tutuşuyor.
İşte bu sebeple ABD, en üst düzey yetkilisini Milli Savunma Bakanı'nı apar topar Türkiye'ye gönderdi.
Düne kadar Türkiye'nin, "Ülkemizdeki operasyonlarda yakaladığımız PKK'lı teröristlerden ABD'nin PYD'ye verdiği silahlar çıkıyor, bunun izahını yapın" taleplerine kulak tıkayan ABD, bu sefer, yaşanan gelişmelerden endişe duyarak, bakanını kırmızı dosyalarla göndererek izahını yapmaya çalıştı.
ABD, uzun zamandır dillendirmediği "stratejik ortak" ifadesini yeniden hatırladı. Demek ki, ABD'nin bir dediğini iki etmediğin zaman, nasıl olsa bu benim kölem, kuklam diyerek seni yok farz ediyor, görmezden geliyor.
Ama sen ülke çıkarlarını dikkate alarak bölge ülkeleriyle bağımsız adımlar attığında ABD, bir anda sana "ağam, paşam" demeye başlıyor, "ben ettim, sen etme" diyor.
Eğer siyasilerimiz daha önce yaptıkları gibi, daha doğrusu her zamanki gibi, ABD'nin bu ağdalı ifadelerine, tutmayacağı sözlerine aldanıp, attıkları adımlardan geriye dönerlerse, hem kendilerinin hem de ülkemizin geleceğini perişan ederler.
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü güçlü ve "unutulmaz" kılan, öncelikle uşaklığı, mandacılığı, köleliği baştan elinin tersiyle itmesi, kurduğu devleti ve milleti "tam bağımsızlık" ilkesiyle temellendirmesiydi. Onun için Batılı ülkeler Ata'mızın bileğini bükemediler, asla bükemeyeceklerini de anladılar ve elini öpmek zorunda kaldılar.
Bugün Atatürk'ün bu onurlu siyasetini sadece Prof. Dr. Haydar Baş Bey ortaya koymaktadır. Ve Atatürk nasıl Cumhuriyeti kurar kurmaz, Ortadoğu'nun barışı ve huzuru için İran, Irak ve Afganistan'la askeri ve ekonomik işbirliğine gidip Sadabad Paktı'nı kurduysa, Hoca Atatürk Prof. Dr. Haydar Baş da, Batılı ülkelerin bölgemizdeki işgal projelerinin bitirilmesi, mülteci sorununun son bulması, terör meselesinin de kökünden hallolması için "Türkiye, İran, Irak ve Suriye güç birliğine gitmelidir" demektedir.
Tabi, hedefte olan Rusya da bu güç birliğinin içinde olmalıdır. 11 Ağustos tarihli "Aman dikkat" yazısında Sayın Baş, "Siyasilere düşen, Rusya, Suriye ve İran'la beraber ABD-İsrail yayılmacılığına karşı bir set oluşturmaya çalışmak olmalıdır" demektedir. Eğer bu uyarılar dikkate alınmazsa neyle karşılacağımızı da şu cümlelerle ifade ediyor:
"Umarız onlar bizi anlarlar, aksi halde bölgede baş aktörlerden biriyiz diye övünürken bir anda Suriye'nin 7'ye bölünmesinin konuşulduğu bir ortamda ondan önce biz parçalanıvereceğiz."
Dikkat edelim, övünelim derken, sonuçta dövünmeyelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Şara yönetimine hamilik Türkiye’nin çıkarına değil / 18.07.2025
- Türkiyeli değiliz, Türk Milleti’yiz / 17.07.2025
- Milletimizin ‘Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ kutlu olsun / 16.07.2025
- Millet iradesi ‘komisyon’ değil, ‘referandum’dur / 15.07.2025
- Silah bırakan PKK, taviz veren niye biz? / 12.07.2025
- PKK’lılar ve silahları bu kadar mı? / 11.07.2025
- Öcalan: ‘Varlık tanınmış, ana amaç gerçekleşmiştir’ / 10.07.2025
- Şehitlerimize yas tutarken sorular cevap bekliyor / 09.07.2025
- ‘Terörsüz Türkiye’, ‘terörsüz’ Türkiye mi? / 08.07.2025
- Batıla karşı Hüseyni duruş evrenseldir / 05.07.2025
- Türkiyeli değiliz, Türk Milleti’yiz / 17.07.2025
- Milletimizin ‘Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ kutlu olsun / 16.07.2025
- Millet iradesi ‘komisyon’ değil, ‘referandum’dur / 15.07.2025
- Silah bırakan PKK, taviz veren niye biz? / 12.07.2025
- PKK’lılar ve silahları bu kadar mı? / 11.07.2025
- Öcalan: ‘Varlık tanınmış, ana amaç gerçekleşmiştir’ / 10.07.2025
- Şehitlerimize yas tutarken sorular cevap bekliyor / 09.07.2025
- ‘Terörsüz Türkiye’, ‘terörsüz’ Türkiye mi? / 08.07.2025
- Batıla karşı Hüseyni duruş evrenseldir / 05.07.2025