ABD'nin YPG'yi meşrulaştırma politikası

Başbakan Binali Yıldırım, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD Başkanı Trump'la 16 Mayıs'ta yapacağı görüşmede iki önemli mesajın verileceğini söyledi:
"En başından beri NATO'da müttefikiz. Dolayısıyla bölgede terörle mücadele konusunda stratejik ortağız. Bölgede ABD yalnızca Türkiye ile birlikte terörle mücadele edebilir, terör örgütleriyle edemez. Bu birinci mesaj olacak. İkincisi de, FETÖ tarafından çok ciddi bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. Bu örgütün başı ABD'de yaşıyor. Biz ortağız, dostuz. Süreç tamamlanır tamamlanmaz bu kişiyi bize iade etmeniz gerek diyecek."
Yani birinci mesaj "YPG'yi değil Türkiye'yi tercih edin", ikinci mesaj "FETÖ'yü bize verin." Sayın Erdoğan da bu görüşmeyle alakalı olarak, "Yapacağımız görüşme virgül mesabesinde değil, nokta mesabesinde olacaktır. Bu ziyaretin kırılma noktası olacağını düşünüyorum" dedi. Sarraf davasının da masaya konulacağı görüşmede gerek YPG gerekse FETÖ konusunda bir netice alınabilir mi? Biraz zor görünüyor. Esasen ABD, FETÖ konusundaki kararını 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra fiili olarak ortaya koymuştu, gönderilen 80 koli klasör için "Bu bizi ikna etmiyor" demişlerdi ve hatta ABD'nin en büyük askeri üssünde bir FETÖ okulunun açılmasına da izin vermişlerdi.
O gün bugündür Türkiye'nin bütün girişimleri boşa çıktı.
ABD, YPG konusundaki tavrını ise, Sayın Erdoğan'ın ön görüşme için gönderdiği Fidan, Akar ve Kalın daha ABD'deyken açıkça ortaya koydu ve YPG'ye resmi olarak ağır silah gönderme kararı aldığını ilan etti. Sayın Cumhurbaşkanı, ABD'nin bu kararından vazgeçmesini umduğunu söyledi ama YPG'ye silahların bir kısmı teslim edildi, diğerleri de yolda?
Türk istihbarat birimlerinin verdiği bilgiye göre, ilk sevkıyat YPG'ye Barzani'nin bölgesi üzerinden yapıldı. İlk partide havan topları, makineli tüfekler ve iki zırhlı araç olduğu belirtildi. İlk sevkıyatta tank ve zırhlı personel taşıyıcıların (ZPT) olmadığı söylendi. Bundan sonraki sevkıyatta, anti-tank füzeleri olacağı, ardından da tankların ve ZPT'lerin teslim edileceği belirtildi.
YPG'den yapılan açıklama ise biraz daha farklı? Rus haber ajansına konuşan bir YPG'li yetkili, 2 gün önce kendilerine zırhlı Hummer araçların, tankların, havan toplarının, ısı güdümlü füzelerin ve ağır silahların ulaştığını söyledi. Gelen silah ve araçlar için verilen bir bilgi de birçoğunun kaydının tutulmadığı? Yani görünenler buzdağının üstü kadar?
ABD'nin YPG'ye silah desteği bugün olan bir şey değil elbette? ABD, Almanya, Hollanda, Fransa 1,5 yıl boyunca toplam 61 tır silah ve mühimmat desteği vermişlerdi. Trump'ın resmi onayıyla ilk kez bu destek meşruiyet kazanmış oldu ve her şeyden önemlisi ABD YPG'yi resmi bir muhatap haline getirerek meşrulaştırmış oldu. 
ABD, sadece terörü desteklemekle kalmıyor, Türkiye'nin gözünün içine baka baka yalan söylemeye, dalga geçmeye de devam ediyor. Londra'da başbakan Binali Yıldırım'la görüşen ABD Savunma Bakanı James Mattis, YPG'ye silah vermenin gerekliliğini dile getirirken, PKK'ya silah vermediklerini ifade etti. Üstelik, YPG'ye verilen silahların Türkiye'de PKK'ya yönelik yapılan operasyonlarda ortaya çıktığını bile bile? Sen ekonomik, siyasi her konuda ABD'ye bağımlı olarak hareket edersen, bu bağımlılığı bilen adamlar elbette ki bu tür alaycı tavırlara bürüneceklerdir.
Bugüne kadar Türkiye'nin sıkıştığı hiçbir konuda yanında göremediği, hatta terörle mücadelede terörün yanında yer alan NATO'nun önemli bir üyesi olan İngiltere'den yine bildik açıklamalar geldi. İngiltere ana muhalefet lideri Jeremy Corbyn, Türkiye'yi suçlayan küstah ifadeler kullanarak "NATO Antlaşması'nın 5'inci Maddesi'ni Türkiye için kullanmayalım. Yaşanacak bir çatışmaya İngiliz askerleri destek vermek zorunda değil" dedi. Gerekçe olarak da "Türkiye ile komşularının arasındaki ilişkiler iyi değil" diyor Corbyn, sanki komşularımızla ilişkilerimizin bozulma nedeni Batının emperyalist politikaları değilmiş gibi?
BOP'u hala İslam ülkelerine demokrasi getirme projesi olarak görenler de, yaşanan gelişmeler ve yapılan açıklamalar neticesinde bunun büyük bir yalan olduğunu artık anlamışlardır herhalde diyeceğim ama maalesef? Son olarak ABD Dışişleri eski Bakanı Condeleezza Rice, ABD'nin Irak işgali ile ilgili olarak "Biz Irak'a demokrasiyi getirmek için değil, Saddam Hüseyin'i devirmek için gittik" ifadelerini kullandı.
Adamlar her gün baklayı ağızlarından çıkarıyorlar, her gün yaptıkları katliamları, işgalleri itiraf edip, ilan ediyorlar ama bizim sağırlar hala duymuyor, körler hala görmüyor.
Tam kıyamet alametlerini yaşıyoruz, yalanlar ve yalancılar doğru, doğrular ve çözüm sahipleri ise yalan kabul ediliyor. Ne büyük nasipsizlik? Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş taa 1991 yılında ABD'nin Irak'ı böleceğini kuzeyinde bir devlet kurulacağını, asıl hedefin ise Türkiye olduğunu söylemişti. 2000'li yılların başında bu projenin ABD'nin Ortadoğu'da kendine vatan açma projesi olduğunu gerekçeleriyle belirtmişti.
Sayın Baş'ın yıllar önce ortaya koyduğu bu doğru öngörülere kulak tıkadık, ABD'yi Barzani'yi dost ve müttefik kabul ettik. "BOP'un Allah'ın bir lütfu" olduğunu söyleyen İngiliz pasaportlu feslilere, işbilmezlere, çözümsüzlere itimat ettik ama hep doğruyu söyleyen, çözümlerini de sıralayan, Milli Ekonomi Modeli'nden 4 milyar insanın istifade ettiği Prof. Dr. Baş gerçeğini görmezden geldik.
Şimdi Sayın Baş'ın yıllar önce uyardığı tehlikeleri bir bir yaşıyoruz ve zifiri karanlık bir kuyudayız. Bütün bu gerçeklere rağmen ayıktık mı? Hayır. O halde millet olarak doğrulara kulak tıkamanın bedelini çok daha ağır bir şekilde ödeyeceğiz.