‘Akıllı odur ki, nefsini bilir’
Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Akıllı, zeki odur ki, nefsini bilir ve ölümden sonrası için işler yapar. Ahmak kişi odur ki, nefsine uyar ve zannınca, faydalı saydığı ümitlerle Allah'a güvenir”
20.09.2023 21:00:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





İmam Gazali Hazretleri şöyle buyurdu:
Allah Teâlâ hazretleri, dünya için hırsa kapılmamayı, O'nun keremine güvenmeyi emreder. Hâlbuki o cahil kişi hırsla çalışır, bunu yapmaz. Ahiret için ise, Allah Teâlâ emrettiği halde o kimse, tevekkül yolunu tutar. Bu hal aksiliğin son haddidir.
Babalarının, takva sahibi oluşuna güvenip onların iyi hali ile övünenlere gelince, onlara da diyeceğimiz var. Allah Teâlâ'nın Nuh Peygambere (a.s.) oğlu için yaptığı şu hitabı okusunlar: "O senin ehlinden değildir. O yaramaz bir şeydir." (Hud, 46).
Boş temenniye kapılıp, nesebiyle övünen, bu halden ibret almalı...
Şu hadis-i şerif de bu konuda çok faydalıdır: "Akıllı, zeki odur ki, nefsini bilir ve ölümden sonrası için işler yapar. Ahmak kişi odur ki, nefsine uyar ve zannınca, faydalı saydığı ümitlerle Allah'a güvenir."
Bilesin ki, akıllı, basiretli kimse; daima, geceli gündüzlü sonunun kötü olması ihtimalinden çekinerek, kötü işleri bir yana atıp ibadet-taatle meşgul olur. Dünyada ve ahirette faydalı olan işlerde devamlı kalmasını Allah Teâlâ'dan niyaz eder, ister. Kaderin sert sesinden korkar.
Bu sözler, seni biraz korkutabilir. Dolayısıyla "Allah'tan ümit kesilmeyeceği sözü nerede kaldı" dersen, şu cevabı veririz:
Korku ve ümit, imanın şartları arasında iki önemli şeydir. Her birinin kendine has yeri vardır. Ümidin iki yeri vardır. Bir tanesi, her ne zaman, günahların çokluğu sebebi ile bir kimse Allah'ın mağfiretinden uzak kaldığını sanırsa, ona düşen ümit edip tövbe etmektir. Böylece şeytanın delâletini bir yana atar ve verdiği ümitsizliği kırar.
Diğerine gelince, o da, cennet ve oradaki yüce makam arzusudur. Kendi için cennete girmek ve oradaki yüce derecelere ermek arzusunu duyar. Bunlara kavuşmak için de, farz ibadetlerde kusur şöyle dursun, birçok nafile ibadet yapar.
Gurura dair böyle bir mukaddime yaptıktan sonra, başta saydığımız üç mağrur sınıfın tafsiline geçeceğiz.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l- Mü'minîn'den...)
Allah Teâlâ hazretleri, dünya için hırsa kapılmamayı, O'nun keremine güvenmeyi emreder. Hâlbuki o cahil kişi hırsla çalışır, bunu yapmaz. Ahiret için ise, Allah Teâlâ emrettiği halde o kimse, tevekkül yolunu tutar. Bu hal aksiliğin son haddidir.
Babalarının, takva sahibi oluşuna güvenip onların iyi hali ile övünenlere gelince, onlara da diyeceğimiz var. Allah Teâlâ'nın Nuh Peygambere (a.s.) oğlu için yaptığı şu hitabı okusunlar: "O senin ehlinden değildir. O yaramaz bir şeydir." (Hud, 46).
Boş temenniye kapılıp, nesebiyle övünen, bu halden ibret almalı...
Şu hadis-i şerif de bu konuda çok faydalıdır: "Akıllı, zeki odur ki, nefsini bilir ve ölümden sonrası için işler yapar. Ahmak kişi odur ki, nefsine uyar ve zannınca, faydalı saydığı ümitlerle Allah'a güvenir."
Bilesin ki, akıllı, basiretli kimse; daima, geceli gündüzlü sonunun kötü olması ihtimalinden çekinerek, kötü işleri bir yana atıp ibadet-taatle meşgul olur. Dünyada ve ahirette faydalı olan işlerde devamlı kalmasını Allah Teâlâ'dan niyaz eder, ister. Kaderin sert sesinden korkar.
Bu sözler, seni biraz korkutabilir. Dolayısıyla "Allah'tan ümit kesilmeyeceği sözü nerede kaldı" dersen, şu cevabı veririz:
Korku ve ümit, imanın şartları arasında iki önemli şeydir. Her birinin kendine has yeri vardır. Ümidin iki yeri vardır. Bir tanesi, her ne zaman, günahların çokluğu sebebi ile bir kimse Allah'ın mağfiretinden uzak kaldığını sanırsa, ona düşen ümit edip tövbe etmektir. Böylece şeytanın delâletini bir yana atar ve verdiği ümitsizliği kırar.
Diğerine gelince, o da, cennet ve oradaki yüce makam arzusudur. Kendi için cennete girmek ve oradaki yüce derecelere ermek arzusunu duyar. Bunlara kavuşmak için de, farz ibadetlerde kusur şöyle dursun, birçok nafile ibadet yapar.
Gurura dair böyle bir mukaddime yaptıktan sonra, başta saydığımız üç mağrur sınıfın tafsiline geçeceğiz.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l- Mü'minîn'den...)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.