Yıl 1999? Cenab-ı Hak nasip etti, Kâbe'ye gittik. Kâbe, tavafından sonra, say yapmak üzere üst balkonlara çıktık. Say'ımızı bitirip namazlarımızı kıldık. Ve Kâbe'yi o güzelliği, muhteşemliği seyre daldık. Gidenler çok iyi bilirler, Hacerü'l Esved taşına dokunmak, el sürmek çok zordur. Kâbe'yi seyrederken ilginç ve çok muhteşem bir şeye şahit olduk. Hayatımda ilk defa böyle bir şeye şahit oluyordum. İlgiyle baktım. Sevgili Emine Karamus ablamız yanımdaydı. İki veya dört insan sala benzer yeşil örtülü bir şeyin üzerinde Kâbe'nin duvarına yaklaşıyor ve Rükn-ü Yemani'ye değdirip götürüyorlar. Bu olayın ne olduğunu merak ettik; aramızda tartışıyorduk. Emine abla, ölen insanların buraya getirilip Kâbe'nin bu bölümüne sürüldüklerini söyledi. Milyonlarca insan orada Hacerü'l Esved'e dokunabilmek için adeta canını vermeye hazırken, Cenab-ı Hakk'a ruhunu teslim eden oradaki din kardeşlerimiz, seçilmeksizin hepsi Kâbe'nin duvarına sürülüyordu.Manzara muhteşemdi. Bir sevgi seli seni alıp gidiyor, adeta orda ölesin geliyordu. Ben orda ölmek istediğimi söyledim. Eşim de "yok hayır ben öleceğim", dedi. "Olmaz", dedim "Birimiz kalmalı ki geride bıraktıklarımıza baksın. Ben öleyim." Bunu o kadar içten istiyorduk ki, o anda duamız kabul olacakmış gibi konuşuyorduk. Sevgili Emine abla, bizi dürttü. Burada duaların kabul olacağını söyledi. "Siz ne yapıyorsunuz? Ne istediğinizi biliyor musunuz?" Ve devam etti: "Çocuklar biz buraya niye geldik? İbadet yapmaya ve yaşamaya geldik. Cenab-ı Hak bizlere çocuklarımıza bakmanın da ibadet olduğunu söylüyor. Yaşadığımız müddetçe ibadetlerimizi tamamıyla yaparsak sonumuz inşaallah böyle güzel olur. Cenab-ı Hakka vuslata vesile olur."Hiç unutmuyorum o anı? Sevgili Ali Gedik Hocam da Cenab-ı Hakka giderken tabutu parmaklar üzerindeydi adeta. Gelin gibi süzülüp Rabbinin cemaline kavuşuyordu. Ondaki o mutluluk öylesine hissediliyordu ki, Kâbe'deki o güzel olan ölümü hatırladım ve ardından hesapsızca gitmek istedim. Hocamın ölümü, ayrılık hüznünün yanı sıra, o huzur bize, Cenab-ı Hakka vardığının mutluluğunu yaşattı. Gidilebilecek olsaydı, peşinden akıp gidesim geliyordu. Buna nur mu, feyiz mi, muhabbet mi demeli adını siz koyun. Tüm hayatında yaşadığı gibi, nezaket içerisinde, ibadetlerine, ahlakına yansıttığı gibi, zarafetiyle Cenab-ı Hakka gidişi insanı imrendiriyordu.Oysa ki, bütün hissedip yaşadığımız güzellikler, o giden güzele (insan) ait. Yaşadığı müddetçe kendini ayırdığı Rabbine giderken yayılan o sevda, adeta gelinin damadıyla buluşması gibiydi. O rahmet buluşması, gönüllere de yayılan, onların mutluluğunu hissedip o sevinci paylaşmak. İlk defa ölümün bu kadar tatlı, güzel, muhteşem bir sevda olduğunu yaşattı Ali Hocam. Kendini Rabbinden başka hiç kimseye ayırmayan, O'nun güzelliğinden başka güzellik istemeyen, kulluğunda iddialı olan ve bütün dünyevi güzellikleri terk eden? Aslî güzelliğe râm olup, başka hiçbir sevdayı kabul etmeyen, gönlüne de hayıtının hiçbir aşamasında koymayan, bizlerin de şahit olduğu gibi, sevgili hocam, "ballar balını buldum, kovanım yağma olsun" diyen, Hz. Yunus gibi o da balını bulmuştu. Tüm kovanını da bizlere dağıtırdı. Sevgili Hocam'ı ziyarete gittiğimizde hep farklı duygular yaşatırdı bizlere. Derin bilgiler içeren, mana taşıyan hikmetli sözler söyler, adeta gönlümüzü okurdu. Hiç unutmuyorum, bir defasında ben ısrar ettim, rahatsızlığından dolayı doktorlar ziyaretine izin vermediğinden, eşim, "rahatsız etmeyelim durumunu öğrenip dua edelim" derken, ben de sevgili Ali Hocamı görmek için ısrar ettim. Bu duygularla ziyaretine gittiğimizde beni içeri alıp eşime "sen orda dur" dedi. Sevgili Hafız Ablaya, "Emine'yi ağırla, ona ikram et muhakkak" der, gönül ikramının yanında, damak ikramında da bulunurdu, ağzımızı tatlandırırdı. Hocamın yanından asla boş çıkmak mümkün değildi, buna izin vermezdi. Her gittiğimizde adeta mecnun gibi, aşık maşukuna öyle sevdalıydı ki, Hocam'ın, Sevgili Babamın nerde olduğunu, ne yaptığını, hangi toplantılara katıldığını, yükünün ne kadar ağır olduğunu ve neler hissedebileceğini ondan öğrenirdim. Bizim babamız olmasına rağmen? Ali Hocam, her an Hocasıyla birlikteydi. Sohbetinde, yemeğinde, taşıdığı yükünün ağırlığına varana kadar? O hasta haliyle, "Ben buradayım, Hocama selam söyleyin, her şeyi yapmaya hazırım" derdi. Sanki hasta o değildi. Hastalığıyla ve ölümle adeta dalga geçiyordu. Sevgili kızı Ayşe, "Babacığım nasılsın?" diye sorduğunda, o, "Hayırdır Ayşe" demiş. "Baba, rahatsızsın ya, bir yerin ağrıyor mu diye sordum" deyince, şu ibretlik cümleyi sarfetmiş: "Eee Ayşe geç onları geç, ben de zannettim ciddi bir mesele konuşacağız. Hocam'a hizmet edelim. Bize gereken neyse öğren de onları yapalım." Sevgili Hocam'ın bize verdiği en güzel duygu da, nezaket içerisinde, aidiyet duygusu. Çocuklarımıza, evlatlarımıza, kime neden ait olduklarını anlatmamız gerektiğini, onları sevgiyle kucaklamamız, şefkatle sarmamız, imanla kökleştirmemiz gerektiğini, üşüdüğünde örtmekten evla, duygu dünyalarının adeta kale gibi güçlü olabilmesi için ibadetin ve imanın nuruyla köklerini sağlamlaştırmamızı, Cenab-ı Hakk'a yaraşır kul olduklarını idrak ettirmemizi söylerdi. "Karşımıza alıp fikir alışverişinde bulunmak, saygıyı, sevgiyi, vefayı anlatmak ve onlara gösterdiğiniz sevgiyi, vefayı, saygıyı yaşatabilirsek, biz de bu yola sahip çıkabilirsek, Hocam'ın kıymetini bildirirsek, sahiplenme duygusuyla yaşayan çocuklarımız, çevremize -biz ne kadar vermiyoruz desek de- bu yüce davadan aldığı aidiyet duygusuyla, sizi ve bizi bile şaşırtabilirler. Siz bana aitsiniz, bir eşya ve nesne gibi değil, onlara insan olduğunu, insana yaraşır duyguları besleyen, büyüten, adeta çocuğunuzu karşınıza mükemmel, idrak edemeyeceğiniz bir insan olarak çıkartır. O ibadet duygusu, Hocamıza talebe olduğu hisseden o çocuk, o duyguyu size çınar gibi köklenen, sağlam bir imanla, Cenab-ı Hakkın istediği o kul ve ümmet olarak karşınıza çıkar."Her fırsatta Babama dua ederdi. Yolunun doğru olduğuna inandığını ve O'na sahip çıkmamız gerektiğini bizlere ifade ederdi. Derdi ki: "Biz Hocamıza sahip çıkarsak bütün evlatlarımıza sahip çıkmış ve onları da geliştirmiş oluruz. Ve o çocuktan yarın, anneye babaya saygıyı, vatana vefayı, sadakati, davasına hizmeti, Cenab-ı Hakka da yapacağı kulluğu, öğretmenize gerek yoktur. Bunu hayatının her aşamasında öğrenmiş ve yaşamış olarak, davasına râm olan, Cenab-ı Hakkın memnun olduğu evlatlar ve nesiller yetişmiş olur. Sevgiyi alırsa, sevgisiz bırakmaz. Hayatının her aşamasında ailesinin ona gösterdiği bizatihi yaşadığı Cenab-ı Hakkın cemaliyle buluşma duygusu, onu kötülüklere terk etmez. Ona, size ait oludunu söylemenize gerek yoktur artık. Sahip çıkması gereken bir davanın olduğunu, sevmesi ve saygı göstermesi gereken bir anne babanın, hizmet etmesi gereken vatanın, okulun vb. duyguları ruhunun bütünüyle yaşamıştır o çocuk. Ve onu bu güzel duygularla sararsak, karşılığında bizlere güzellikleriyle, vatan perver, iyi bir asker olarak, emniyette iyi bir polis olarak, hukukta iyi bir hakim olarak, sağlıkta çok iyi bir doktor olarak, kısacası cemiyete bizi de şaşırtan güzelliklerde iyi bir fert olarak yetişir ve karşılığında, o muhteşem insan modeli çıkmış olur. Ve bu insan bizlerin evladıdır. Her biri birer 'Haydar' olur."Sevgili Hocam inşallah böyle evlatlar yetişti, yolumuz yolumuzdur. Hocamız hocamızdır. Davamız davamızdır. Bütün evlatlarımıza sahip çıkarak ve bütün emanetlerinize olduğu gibi sevgili ailenize de temenni ettiğimiz şekilde, neslimizi yetiştirerek Cenab-ı Hak bütün evlatlarımıza, kıymetli Hafız ablamıza ve Hocamıza sahip çıkmayı nasip eylesin. Ruhunuz şad olsun, müjdeniz kutlu olsun.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- RESUL BALCI: Karlar düşerken / 22.02.2025
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012