Allah'ı bilme, tanıma ilmi
İbadetler en kestirme yoldan Allah'ı tanıma ve bilme ilmidir. “Kitaptan okuyarak Allah (c.c) tanınmaz
13.06.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İbadetler en kestirme yoldan Allah'ı tanıma ve bilme ilmidir. "Kitaptan okuyarak Allah (c.c) tanınmaz. Mesela, alırsın eline kitabı, "Allah'ın zati sıfatları, subiti sıfatları nedir? Basar, nedir? Kelam, nedir? Beka, nedir? Semi nedir?" Bunları okursun.
Aklını bilgilendirirsin. Allah' ı tanıma, bilme işi akıl işi değildir. Bu okuduklarınla sen, sadece mukayese yoluyla ancak Allah'ın ne, olmadığını anlayabilirsin.
Allah'ın ne, olduğunu anlaman için maddenin ötesine seni taşıyacak bir gözün olması lazım. Bir kulağın olması lazım. O da ibadettir. Nereyi açıyor ibadet? Kalp gözünü açıyor. Kalp kulağını açıyor. Maddenin ötesine, aklın verasına, fizik ötesine, yani metafizik dediğimiz dünyaya taşınıyorsun. O zaman diyorsun ki hakikaten "sen bir ömre bedelsin."
Aksi takdirde kulluk sana ne gelir? Bir azap gelir. İtaatten, ibadetten kaçan insan için hakikaten kulluk bir azaptır. Ama o zevk-i maneviyeyi tadan için ibadet bir sevdadır. Beklersin, " bir defa gelse de O'nunla bir görüşsek, bir buluşsak" diye.
"Nefsini bilen Rabbini bilir"
Bu kulluk sevdası, insanın özünde var. Bir arayış çemberi var. Ayet- i kerimede Allah buyuruyor ki; "Allah'tan geldiniz O'na gidiyorsunuz." (Bakara, 2/156).
Müezzin efendiler "sala" verirken, "Allah'tan geldiniz, O'na döndürüleceksiniz" diye okurlar ve bize bildirip derler ki: "Ey insanlar! Haberiniz olsun. Bu ölen kişiye sakın ha ağlamayın. Yazık edersiniz. Niye? Çünkü o, Allah 'tan gelmişti, şimdi O'na gidiyor. Allah'ın fermanı bu.
Ben de şimdi diyorum ki, "Bu ayet-i kerimeyi ölürken, öldüğümüz zaman değil, çocuk dünyaya geldiği zaman kulağına okuyalım." "
Oğlum dikkat et! Şimdi sen bir başlangıçtasın. Allah'tan geldin. Yine O'na gideceksin. Sakın dünya hayatında gafil olma. O'nu unutma. O' nunla beraber ol."
Dünya böyle bir alem ama bu alem içinde sen de bir başka alemsin. Seni, Allah'tan koparan birtakım şeyler var. Ve fakat O'na bağlayan da öz bir cevher var sende. O cevher ruhundur. "(Ey Resulüm) bir de Sana, ruhtan soruyorlar. De ki: Ruh Allah'ın bir emridir ve bu hususta size çok az bir bilgi verilmiştir." (İsra 85). Onun için ruhu tanımak hakikaten kolay değildir.
Batı dünyasının ilim adamları, ruhu tanımadıkları için 'insan meçhul' diyorlar. Dedikleri doğrudur. Ruhu tanımak kolay bir iş değildir. Niye? Onu tanımak, Allah'ı tanımakla eş anlamlı da ondan. "Nefsini bilen Rabbini bilir.
Kendini tanıdın mı, Allah'ı da tanırsın. Adeta sen, O'na giden kapısın. Düşünebiliyor musun, sende ve bende Allah'a giden kapı var. Açtın mı bir saraya giriyorsun. Kimin sarayı? "Derya-i ahadiyetin"/vahdet deryasının sarayı, "Sıfat-ı Bari"nin sarayı, "Esma-i İlahi"nin sarayı, "Ef'al-i İlahi"nin sarayı... Hangi kapıdan girersen, sende o var. Şimdi senin orada seyrettiklerin sana ait olan şeyler değil. Hakka ait olan şeylerdir.
Bu manada şimdi soruyorum: Rabbini bilen kendisini bilir mi, bilmez mi?
Onun için bizim iddiamız şu: "Bütün dünyanın İslam'ı anlamaya, İslam'ı yaşamaya ihtiyacı var. Sadece bizim değil. Biz, millet olarak tarihte doruk noktada bu dini zevk haline getirmiş, yaşamış bir milletiz".
Şimdi, günümüzün bazı akl-ı evvelleri, insanımızı bu zevk-i maneviden kopartıp beşeri bir hayatın mahkumu yapmak istiyorlar. Onu zaten Avrupalı yapmış, ama hiç bir şey alamamış. Batılı bunu yapmış, hala yapıyor. Hiç bir şey alamıyor. O, seni kabul etmiyor diye, niye sen kendini inkar ediyorsun? Senin bu yaptığın acizliktir.
Sen, Allah'a ait bir nefha-i ilahi taşıman münasebetiyle, bu gerçeği benliğinde yaşayan bir varlık olarak, çok güçlüsün, çok kuvvetlisin. Onu öne çıkartıp, O'nunla beraber olsana! Kainat kadar zengin olursun. Kainat kadar güçlü olursun. Öyle değil mi?
O'nu öne çıkartsana! Sen, o cevheri, o nefha- i ilahi/ruhu gizlemeye çalışıp, onu mahkum edenlerle beraber hakimiyetine devam ettiğin için sen de mahkum oluyorsun. Fakat farkında değilsin. (yarın devam edecek) Prof. Dr. Haydar Baş, Hikmetin sırları eseri 1. sohbetten)
Aklını bilgilendirirsin. Allah' ı tanıma, bilme işi akıl işi değildir. Bu okuduklarınla sen, sadece mukayese yoluyla ancak Allah'ın ne, olmadığını anlayabilirsin.
Allah'ın ne, olduğunu anlaman için maddenin ötesine seni taşıyacak bir gözün olması lazım. Bir kulağın olması lazım. O da ibadettir. Nereyi açıyor ibadet? Kalp gözünü açıyor. Kalp kulağını açıyor. Maddenin ötesine, aklın verasına, fizik ötesine, yani metafizik dediğimiz dünyaya taşınıyorsun. O zaman diyorsun ki hakikaten "sen bir ömre bedelsin."
Aksi takdirde kulluk sana ne gelir? Bir azap gelir. İtaatten, ibadetten kaçan insan için hakikaten kulluk bir azaptır. Ama o zevk-i maneviyeyi tadan için ibadet bir sevdadır. Beklersin, " bir defa gelse de O'nunla bir görüşsek, bir buluşsak" diye.
"Nefsini bilen Rabbini bilir"
Bu kulluk sevdası, insanın özünde var. Bir arayış çemberi var. Ayet- i kerimede Allah buyuruyor ki; "Allah'tan geldiniz O'na gidiyorsunuz." (Bakara, 2/156).
Müezzin efendiler "sala" verirken, "Allah'tan geldiniz, O'na döndürüleceksiniz" diye okurlar ve bize bildirip derler ki: "Ey insanlar! Haberiniz olsun. Bu ölen kişiye sakın ha ağlamayın. Yazık edersiniz. Niye? Çünkü o, Allah 'tan gelmişti, şimdi O'na gidiyor. Allah'ın fermanı bu.
Ben de şimdi diyorum ki, "Bu ayet-i kerimeyi ölürken, öldüğümüz zaman değil, çocuk dünyaya geldiği zaman kulağına okuyalım." "
Oğlum dikkat et! Şimdi sen bir başlangıçtasın. Allah'tan geldin. Yine O'na gideceksin. Sakın dünya hayatında gafil olma. O'nu unutma. O' nunla beraber ol."
Dünya böyle bir alem ama bu alem içinde sen de bir başka alemsin. Seni, Allah'tan koparan birtakım şeyler var. Ve fakat O'na bağlayan da öz bir cevher var sende. O cevher ruhundur. "(Ey Resulüm) bir de Sana, ruhtan soruyorlar. De ki: Ruh Allah'ın bir emridir ve bu hususta size çok az bir bilgi verilmiştir." (İsra 85). Onun için ruhu tanımak hakikaten kolay değildir.
Batı dünyasının ilim adamları, ruhu tanımadıkları için 'insan meçhul' diyorlar. Dedikleri doğrudur. Ruhu tanımak kolay bir iş değildir. Niye? Onu tanımak, Allah'ı tanımakla eş anlamlı da ondan. "Nefsini bilen Rabbini bilir.
Kendini tanıdın mı, Allah'ı da tanırsın. Adeta sen, O'na giden kapısın. Düşünebiliyor musun, sende ve bende Allah'a giden kapı var. Açtın mı bir saraya giriyorsun. Kimin sarayı? "Derya-i ahadiyetin"/vahdet deryasının sarayı, "Sıfat-ı Bari"nin sarayı, "Esma-i İlahi"nin sarayı, "Ef'al-i İlahi"nin sarayı... Hangi kapıdan girersen, sende o var. Şimdi senin orada seyrettiklerin sana ait olan şeyler değil. Hakka ait olan şeylerdir.
Bu manada şimdi soruyorum: Rabbini bilen kendisini bilir mi, bilmez mi?
Onun için bizim iddiamız şu: "Bütün dünyanın İslam'ı anlamaya, İslam'ı yaşamaya ihtiyacı var. Sadece bizim değil. Biz, millet olarak tarihte doruk noktada bu dini zevk haline getirmiş, yaşamış bir milletiz".
Şimdi, günümüzün bazı akl-ı evvelleri, insanımızı bu zevk-i maneviden kopartıp beşeri bir hayatın mahkumu yapmak istiyorlar. Onu zaten Avrupalı yapmış, ama hiç bir şey alamamış. Batılı bunu yapmış, hala yapıyor. Hiç bir şey alamıyor. O, seni kabul etmiyor diye, niye sen kendini inkar ediyorsun? Senin bu yaptığın acizliktir.
Sen, Allah'a ait bir nefha-i ilahi taşıman münasebetiyle, bu gerçeği benliğinde yaşayan bir varlık olarak, çok güçlüsün, çok kuvvetlisin. Onu öne çıkartıp, O'nunla beraber olsana! Kainat kadar zengin olursun. Kainat kadar güçlü olursun. Öyle değil mi?
O'nu öne çıkartsana! Sen, o cevheri, o nefha- i ilahi/ruhu gizlemeye çalışıp, onu mahkum edenlerle beraber hakimiyetine devam ettiğin için sen de mahkum oluyorsun. Fakat farkında değilsin. (yarın devam edecek) Prof. Dr. Haydar Baş, Hikmetin sırları eseri 1. sohbetten)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.