'Allah'ım! Bana adaletinle değil affınla davran'
Hz. Ali (a.s) bu hutbesinde Allah'tan hidayet, hayır ve saadet dilemektedir
25.06.2025 13:07:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Hz. Ali (a.s) bu hutbesinde Allah'tan hidayet, hayır ve saadet dilemektedir.
"Allah'ım, dostları için en çok ünsiyet edilen, sana tevekkül edenlere tek başına yetensin. Gizliliklerini görür, içlerinden geçenlere vakıf olur, basiret derecelerini bilirsin sen. Sırları, senin nezdinde aşikârdır. Kalpleri, hasretle senden yardım ister.
Gurbet, onları korkuya düşürürse seni zikretmekle ünsiyet edinirler. Üzerlerine musibetler yağdığı zaman sana sığınırlar.
Çünkü işlerin dizginlerinin senin elinde ve kaynaklarının senin emrinde olduğunu bilirler. Allah'ım eğer istemekten aciz veya taleplerimi istemekte körleşmiş isem, çıkarlarım hususunda bana yol göster, kalbimi kurtuluşumun olduğu yere yönelt.
Bunlar senin hidayetinden uzak ve böylesine istekleri gidermen yeterliliğine yabancı değildir. Allah'ım! Bana adaletinle değil, affınla davran."
Hz. Ali (a.s) bu hutbesinde bazı ashabı hakkında şöyle buyurmuştur.
"Allah falana iyilik versin; eğrileri doğrulttu, hastalıkları tedavi etti, sünneti ikame etti, fitneyi arkasına attı. Kendisi temiz, az ayıplı bir elbiseyle gitti. İyi işler yaptı, kötü işlerden kaçındı.
Allah'a karşı itaatini yerine getirdi ve O'ndan hakkıyla sakındı. Ama insanları; sapanın hidayet bulamayacağı ve hidayet bulanın yakine eremeyeceği çeşitli yollar üzerine bırakarak dünyayı terk etti."
Hz. Ali bu hutbesinde çeşitli konular hakkında şöyle buyurmaktadır:
"İlahi takva; doğruluk ve istikametin anahtarı, ahiretin yegâne azığıdır. İnsanın her türlü kölelikten kurtuluş ve helak olmaktan korunma sebebidir. İsteyen, onunla başarıya ulaşır, ona sığınan kurtulur ve arzulara onunla ulaşılır.
O halde amel ediniz. Zira ameller (Allah'a) yükselir. Tövbe fayda verir, dua işitilir. Durum sakin, kalemler yazmaktadır. Ömrünüz sona ermeden, sizi işten alıkoyan hastalık çatmadan ve ölüm ansızın inip canınızı bedeninizden ayırmadan amele koşunuz.
Çünkü ölüm, lezzetlerinizi yok eder, isteklerinizi karartır, sizi amaçlarınızdan uzaklaştırır. O, sevilmeyen ziyaretçi, yenilmeyen pehlivan ve istenmeyen suçludur.
Sizleri ipleriyle ve kapanlarıyla avlar, musibetleriyle her yönden sarıp kuşatır, okları ve mızraklarıyla sizleri nişan alır. Onun kahrı büyük, düşmanlığı süreklidir. Attığında hedefi şaşırması azdır.
Karanlık bulutların, şiddetlenen sancıların, zifiri karanlıkların, gizli can çekişmelerinin, ızdıraplı elemlerin, üst üste yığılmış yoğun karanlıkların ve katı/sert yiyecekleri tatmanın sizi kuşatacağı gün yakındır.
Öyle düşünün ki sanki ölüm ansızın sizi yakalayıp sırdaşlarınızı susturmuş, istişare ettiğiniz kimseleri dağıtmış, tüm eserlerinizi imha etmiş, evlerinizi sahipsiz bırakmış, mirasınızı paylaştırmak için varislerinizi harekete geçirmiştir.
Bu esnada onlar ya sizlere hiç bir faydası olmayan özel dostlardır, ya ölüme engel olamayan üzüntülü yakınlardır ya da ölümünüze ağlamayan sevinçli kimselerdir.
O halde sebat ve gayret göstermeli, hazırlıklı olmalı ve azık alabileceğiniz bu diyardan çok azık almalısınız. Dünya; geçmiş çağlarda sizden önceki toplulukları kandırdığı gibi, sizleri de kandırmasın.
Onlar dünyanın sütünü sağmış, tuzağına düşmüş, süresini tüketmiş ve yenilerini eskitmişlerdi. Meskenleri mezarları olmuş, malları başkalarına miras kalmıştır. Onlar kendilerine gelenleri tanımaz, ağlayanlara aldırmaz ve çağıranlara cevap veremezler.
Dünyadan sakının! O gerçekten kalleş, aldancı ve kandırıcıdır! Bir taraftan verici, diğer taraftan ise akadır. Bir taraftan giydirici, bir taraftan soyucudur. Huzuru devamsız, sıkıntı ve meşakkatleri bitmez, belalarının sonu gelmez.
...Onlar (zahitler), dünya ehlinden bir kavim oldukları halde sanki ehlinden değillerdi. Onlar dünyada oldukları halde sanki dünyada olmadılar. Dünyada basiret üzere amel ettiler, korkutuldukları işlere girmekten kaçındılar.
Dünyada oldukları, ahiret ehli arasında idiler. Onlar, dünya ehlinin bedenlerinin ölümünü gözlerinde büyüttüklerini gördükleri zaman, yaşayan kalplerinin ölümünü daha büyük görürler." Nehc'ul Belaga 227-230 Hutbe
"Allah'ım, dostları için en çok ünsiyet edilen, sana tevekkül edenlere tek başına yetensin. Gizliliklerini görür, içlerinden geçenlere vakıf olur, basiret derecelerini bilirsin sen. Sırları, senin nezdinde aşikârdır. Kalpleri, hasretle senden yardım ister.
Gurbet, onları korkuya düşürürse seni zikretmekle ünsiyet edinirler. Üzerlerine musibetler yağdığı zaman sana sığınırlar.
Çünkü işlerin dizginlerinin senin elinde ve kaynaklarının senin emrinde olduğunu bilirler. Allah'ım eğer istemekten aciz veya taleplerimi istemekte körleşmiş isem, çıkarlarım hususunda bana yol göster, kalbimi kurtuluşumun olduğu yere yönelt.
Bunlar senin hidayetinden uzak ve böylesine istekleri gidermen yeterliliğine yabancı değildir. Allah'ım! Bana adaletinle değil, affınla davran."
Hz. Ali (a.s) bu hutbesinde bazı ashabı hakkında şöyle buyurmuştur.
"Allah falana iyilik versin; eğrileri doğrulttu, hastalıkları tedavi etti, sünneti ikame etti, fitneyi arkasına attı. Kendisi temiz, az ayıplı bir elbiseyle gitti. İyi işler yaptı, kötü işlerden kaçındı.
Allah'a karşı itaatini yerine getirdi ve O'ndan hakkıyla sakındı. Ama insanları; sapanın hidayet bulamayacağı ve hidayet bulanın yakine eremeyeceği çeşitli yollar üzerine bırakarak dünyayı terk etti."
Hz. Ali bu hutbesinde çeşitli konular hakkında şöyle buyurmaktadır:
"İlahi takva; doğruluk ve istikametin anahtarı, ahiretin yegâne azığıdır. İnsanın her türlü kölelikten kurtuluş ve helak olmaktan korunma sebebidir. İsteyen, onunla başarıya ulaşır, ona sığınan kurtulur ve arzulara onunla ulaşılır.
O halde amel ediniz. Zira ameller (Allah'a) yükselir. Tövbe fayda verir, dua işitilir. Durum sakin, kalemler yazmaktadır. Ömrünüz sona ermeden, sizi işten alıkoyan hastalık çatmadan ve ölüm ansızın inip canınızı bedeninizden ayırmadan amele koşunuz.
Çünkü ölüm, lezzetlerinizi yok eder, isteklerinizi karartır, sizi amaçlarınızdan uzaklaştırır. O, sevilmeyen ziyaretçi, yenilmeyen pehlivan ve istenmeyen suçludur.
Sizleri ipleriyle ve kapanlarıyla avlar, musibetleriyle her yönden sarıp kuşatır, okları ve mızraklarıyla sizleri nişan alır. Onun kahrı büyük, düşmanlığı süreklidir. Attığında hedefi şaşırması azdır.
Karanlık bulutların, şiddetlenen sancıların, zifiri karanlıkların, gizli can çekişmelerinin, ızdıraplı elemlerin, üst üste yığılmış yoğun karanlıkların ve katı/sert yiyecekleri tatmanın sizi kuşatacağı gün yakındır.
Öyle düşünün ki sanki ölüm ansızın sizi yakalayıp sırdaşlarınızı susturmuş, istişare ettiğiniz kimseleri dağıtmış, tüm eserlerinizi imha etmiş, evlerinizi sahipsiz bırakmış, mirasınızı paylaştırmak için varislerinizi harekete geçirmiştir.
Bu esnada onlar ya sizlere hiç bir faydası olmayan özel dostlardır, ya ölüme engel olamayan üzüntülü yakınlardır ya da ölümünüze ağlamayan sevinçli kimselerdir.
O halde sebat ve gayret göstermeli, hazırlıklı olmalı ve azık alabileceğiniz bu diyardan çok azık almalısınız. Dünya; geçmiş çağlarda sizden önceki toplulukları kandırdığı gibi, sizleri de kandırmasın.
Onlar dünyanın sütünü sağmış, tuzağına düşmüş, süresini tüketmiş ve yenilerini eskitmişlerdi. Meskenleri mezarları olmuş, malları başkalarına miras kalmıştır. Onlar kendilerine gelenleri tanımaz, ağlayanlara aldırmaz ve çağıranlara cevap veremezler.
Dünyadan sakının! O gerçekten kalleş, aldancı ve kandırıcıdır! Bir taraftan verici, diğer taraftan ise akadır. Bir taraftan giydirici, bir taraftan soyucudur. Huzuru devamsız, sıkıntı ve meşakkatleri bitmez, belalarının sonu gelmez.
...Onlar (zahitler), dünya ehlinden bir kavim oldukları halde sanki ehlinden değillerdi. Onlar dünyada oldukları halde sanki dünyada olmadılar. Dünyada basiret üzere amel ettiler, korkutuldukları işlere girmekten kaçındılar.
Dünyada oldukları, ahiret ehli arasında idiler. Onlar, dünya ehlinin bedenlerinin ölümünü gözlerinde büyüttüklerini gördükleri zaman, yaşayan kalplerinin ölümünü daha büyük görürler." Nehc'ul Belaga 227-230 Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.