Sünnete Uymak:
"Ashab- Kiramı'', en büyük ve yegâne dâvâsı Allah'ın rızasını aramak olan nesil olarak târif edebiliriz. Onlar hayatın gerçek manasını, yaratılışın hakiki gayesini hakkıyle bilen insanlardı. Rasûlüllah (sav) onlara öncelikle bu dersi vermiş idi. Bu sebeple, her hareketleriyle, her yaptıklarıyla, her düşündükleriyle sadece ve sadece Allah'ın rızasını arıyorlardı.
Onların, Nebilerinden (aleyhisselâtü vesselâm) ve Kitapları olan Kur'an-ı Kerim'den aldıkları derse göre, hayatlarının gayesi olan Allah'ın rızasını kazanmanın da tek yolu vardı: "Sünnet'e uymak'', Hz. Peygamber (aleyhisselâtü vesselâm)'ın yolunda gitmek.
"Habibim de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı örtsün...'' (Al-i İmran, 31).
Çünkü Cenab-ı Hak, en güzel olanı, en ideal olanı, en iyiyi, en hayırlıyı, Rasûlüllah (aleyhisselâtü vesselâm) vasıtasıyla kendilerine öğretiyordu. Her şeyin bütün yolların, tarzların, en iyisi O'nda vardı.
"Andolsun ki, Resulullahda sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü dileyenler ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.'' (Ahzab: 21).
O'nda olanlar mutlak güzeldi, her çeşit kirlilikten, bulanıklıktan, şâibeden uzak, güzeldi. Çünkü ilâhi garanti vardı. O başıboş, hevasına tâbi değildi. Vahiyle konuşur, ilâhi murakabe altında hareket eder, davranırdı.
"O kendi hevâsından konuşmaz, O'nun konuştuğu (Allah'ın) kendisine yaptığı vahiyden başka bir şey değildir. Bu vahyi O'na öğreten de müthiş bir güç sahibi (Cebrail) dir.'' (Necm: 3-5).
Öyle ise O'na koşmalı, sünnetine zıt düşen her şeyi, yakıp yutucu ateş bilmeli idi. Rabb'ül âlamin de böyle emrediyordu: Mü'min, Rasulünü tam bir aşkla sevecek, sünnetine eksiksiz teslim olacak idi.
Öyle ise yapılacak bir işi önce O'nda, O'nun söz ve fiillerinde, yani sünnette aramak, sünnete uyuyorsa yapmak, uymuyorsa terk etmek, uyup uymadığı belli değilse ihtiyatlı davranmak. Buna sünnete teslimiyet diyoruz.
İşte, ashab (radiyallahü anhüm ecmain)'e hakim olan bu ruhu iyice kavramadan, onların sünnet karşısındaki tutumlarını anlamak için, öncelikle zihnimizde onlardaki sünnete teslimiyet ruhunu canlı tutmamız gerekmektedir...'' (Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, c. 1, sy. 38-39).
***
Asbabın Hadislere Bakışı:
Hadis karşısındaki hassasiyet sadece birkaç sahabeye has değildir. Hepsinin müşterek vasfıdır. Çünkü Rasûlullah (aleyhisselâtü vesselâm)'dan şu dersi almışlardı:
"Hevası (arzu ve istekleri), benim getirdiğime tâbi olmadıkça sizden hiç kimse inanmış sayılmaz.'' (Age).
***
"... Sahabelerin bir kısmı hadisleri Peygamberimiz (sav)'in sağlığında yazmaya başlamış ve yazılı olarak muhafaza etmişlerdir. Ashab-ı kiram o derece mükemmel bir hafızaya ve muhakeme yeteneğine sahipti ki; hadisler hafızalarında noktası virgülüne kadar mevcut idi. (Prof. Dr. Haydar Baş, Dîni ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler isimli eserin "Kur'an ve Sünnet Üzerine Oynanan Oyunlar'' Bölümü, sy. 239).
Ubey b. Ka'b'ın vefatına kadar ilim talipleri mescidde, onun çevresinde toplanmaktan ve ondan yararlanmaktan geri kalmadılar. Hatta, son günlerini yaşadığı sıralarda Iraklı bir ilim talibinin, onun, ilim öğretmekten kaçındığını sanarak sitem etmesine dayanamayıp ağlamış, sonra da: "Ya Rabbi! Sana söz veriyorum. Eğer, beni, Cuma gününe kadar bırakır, yaşatırsan, Resulüllah Aleyhisselâmdan işittiklerimi, hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeksizin, onlara söyleyeceğim" demiş, Cuma günü de, Hakkın rahmetine kavuşmuştur. (M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, c. 18, İbn-i Sa'd-Tabakat'dan).
"Ashab- Kiramı'', en büyük ve yegâne dâvâsı Allah'ın rızasını aramak olan nesil olarak târif edebiliriz. Onlar hayatın gerçek manasını, yaratılışın hakiki gayesini hakkıyle bilen insanlardı. Rasûlüllah (sav) onlara öncelikle bu dersi vermiş idi. Bu sebeple, her hareketleriyle, her yaptıklarıyla, her düşündükleriyle sadece ve sadece Allah'ın rızasını arıyorlardı.
Onların, Nebilerinden (aleyhisselâtü vesselâm) ve Kitapları olan Kur'an-ı Kerim'den aldıkları derse göre, hayatlarının gayesi olan Allah'ın rızasını kazanmanın da tek yolu vardı: "Sünnet'e uymak'', Hz. Peygamber (aleyhisselâtü vesselâm)'ın yolunda gitmek.
"Habibim de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı örtsün...'' (Al-i İmran, 31).
Çünkü Cenab-ı Hak, en güzel olanı, en ideal olanı, en iyiyi, en hayırlıyı, Rasûlüllah (aleyhisselâtü vesselâm) vasıtasıyla kendilerine öğretiyordu. Her şeyin bütün yolların, tarzların, en iyisi O'nda vardı.
"Andolsun ki, Resulullahda sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü dileyenler ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.'' (Ahzab: 21).
O'nda olanlar mutlak güzeldi, her çeşit kirlilikten, bulanıklıktan, şâibeden uzak, güzeldi. Çünkü ilâhi garanti vardı. O başıboş, hevasına tâbi değildi. Vahiyle konuşur, ilâhi murakabe altında hareket eder, davranırdı.
"O kendi hevâsından konuşmaz, O'nun konuştuğu (Allah'ın) kendisine yaptığı vahiyden başka bir şey değildir. Bu vahyi O'na öğreten de müthiş bir güç sahibi (Cebrail) dir.'' (Necm: 3-5).
Öyle ise O'na koşmalı, sünnetine zıt düşen her şeyi, yakıp yutucu ateş bilmeli idi. Rabb'ül âlamin de böyle emrediyordu: Mü'min, Rasulünü tam bir aşkla sevecek, sünnetine eksiksiz teslim olacak idi.
Öyle ise yapılacak bir işi önce O'nda, O'nun söz ve fiillerinde, yani sünnette aramak, sünnete uyuyorsa yapmak, uymuyorsa terk etmek, uyup uymadığı belli değilse ihtiyatlı davranmak. Buna sünnete teslimiyet diyoruz.
İşte, ashab (radiyallahü anhüm ecmain)'e hakim olan bu ruhu iyice kavramadan, onların sünnet karşısındaki tutumlarını anlamak için, öncelikle zihnimizde onlardaki sünnete teslimiyet ruhunu canlı tutmamız gerekmektedir...'' (Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, c. 1, sy. 38-39).
***
Asbabın Hadislere Bakışı:
Hadis karşısındaki hassasiyet sadece birkaç sahabeye has değildir. Hepsinin müşterek vasfıdır. Çünkü Rasûlullah (aleyhisselâtü vesselâm)'dan şu dersi almışlardı:
"Hevası (arzu ve istekleri), benim getirdiğime tâbi olmadıkça sizden hiç kimse inanmış sayılmaz.'' (Age).
***
"... Sahabelerin bir kısmı hadisleri Peygamberimiz (sav)'in sağlığında yazmaya başlamış ve yazılı olarak muhafaza etmişlerdir. Ashab-ı kiram o derece mükemmel bir hafızaya ve muhakeme yeteneğine sahipti ki; hadisler hafızalarında noktası virgülüne kadar mevcut idi. (Prof. Dr. Haydar Baş, Dîni ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler isimli eserin "Kur'an ve Sünnet Üzerine Oynanan Oyunlar'' Bölümü, sy. 239).
Ubey b. Ka'b'ın vefatına kadar ilim talipleri mescidde, onun çevresinde toplanmaktan ve ondan yararlanmaktan geri kalmadılar. Hatta, son günlerini yaşadığı sıralarda Iraklı bir ilim talibinin, onun, ilim öğretmekten kaçındığını sanarak sitem etmesine dayanamayıp ağlamış, sonra da: "Ya Rabbi! Sana söz veriyorum. Eğer, beni, Cuma gününe kadar bırakır, yaşatırsan, Resulüllah Aleyhisselâmdan işittiklerimi, hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeksizin, onlara söyleyeceğim" demiş, Cuma günü de, Hakkın rahmetine kavuşmuştur. (M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, c. 18, İbn-i Sa'd-Tabakat'dan).
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021